İdlib canisini bulun! Ama Musul canisini de bulun!

 

Suriye’deki korkunç iç savaş insanlığı bir kez daha bir girdaba doğru sürüklüyor. Salı günü İdlib’de sayısı tam bilinemeyen ama 100’ü aştığı sanılan insan, aralarında küçük çocuklar da olmak üzere, kimyasal silahla öldürüldü. İki buçuk ay önce Beyaz Saray’ın başına gelmiş kent ağası Donald Trump, han hamam gökdelen sahibi ama ağa, seçim döneminde de, seçim sonrasında da söylediği her şeyi unutup büyük bir süratle Suriye toprağına Tomahawk füzeleriyle saldırmaya başladı. Sürat önemli: Eskiden “Batı’nın en hızlı silahşörü” denirdi. Şimdi Trump bu Amerikan geleneğini devam ettirme merakında, “dünyanın en hızlı silahşörü” rolüne soyunuyor.

Bakın, geçtiğimiz Kasım ayında ne demiş Donald Trump, kendi partisi Cumhuriyetçilerden Senatör Lindsey Graham’la konuştuktan sonra: “Lindsey Graham’ın Suriye’ye saldırma konusunda dediklerini dinlemek farzdı, yani Suriye’ye saldırmak, yani Rusya’ya saldırıyor gibi oluyorsunuz, İran’a saldırıyorsunuz, saldırıyorsunuz.” Trump’ın hatipliğinin kıratını bir kalem geçin. Ne dediği açık: Suriye’ye saldırırsanız, bu Rusya ve İran’a da saldırmak demektir. Bu sadece dünya savaşı demek değil. Ayrıca Trump’ın Rusya ile müttefiklik hayallerinin paramparça olması demek.

Bununla tutarlı olarak Trump Suriye’de önceliğini Esad’la mücadeleye değil, DAİŞ’i (IŞİD’i) yenilgiye uğratmaya veriyordu. ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) büyükelçisi Nikki Haley (Trump atamıştı) daha geçen hafta şöyle diyordu: “Esad’ı bir engel olarak görüyor muyuz? Evet. Hep yerimizde sayıp Esad’ı devirmeye mi odaklanacağız? Hayır.” İşte bu hanımefendi, eline kimyasal silahla öldürülmüş bebeklerin resmini alıp BM Güvenlik Konseyi’nde şov yapıyor. Savaş kışkırtıcılığı yapıyor.

Kimyasal silahı kim kullandı? Esad’a kefil olmayız! Arap milliyetçiliğinin yozlaşmış olduğu çağın bu diktatörü, iktidarda kalmak için her şeyi yapacak tıynette biridir. Ama neden ezbere onun yaptırdığını ileri sürüyorsunuz? 2013 Ağustos ayında Şam’ın bir mahallesinde kimyasal silahlar kullanıldıktan sonra, bir ABD-Rusya anlaşması zemininde, Esad, bu ülkelerin ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un denetiminde bütün kimyasal gazlarını imha etmişti! “Etmemiştir” mi dediniz? Ettiğine dair tanıklar güçlü: biri ABD’nin o dönemdeki dışişleri bakanı John Kerry, öteki BM Genel Sekreteri Ban ki-mun! Şimdi “bu gaz nereden çıktı?” diye sormanın zamanı değil mi? Bunun için bir araya gelip bir araştırma soruşturma yürütüp Esad’ın suçlu olduğunu neden kanıtlamamalı? Suriye devletinin sözcüleri, uçakların attığı bombaların muhalefetin kimyasal deposunun patlamasına yol açtığını iddia ediyor. Bu iddiayı neden çürütmemeli?

Hayır, ABD emperyalizminin başındaki kent ağası karar vermiş, güç gösterisi yapacak! Suriye hava kuvvetlerinin tamamına saldırmıyor şimdilik, sadece kimyasal gazı attığı iddia edilen uçakların kalktığı hava alanını bombalıyor. “Mesaj” veriyor. “Savaş açarım, ezerim” diyor. “Ben Obama’dan farklıyım” diyor. “Savaş meraklısıyım” diyor. Bunu yaparken de bizim kendisi için ilk günden beri koyduğumuz teşhisi doğruluyor. Biz Trump’a, örgütsüz, partisiz bir faşizan politika savunduğu için “serseri mayın faşizmi” demiştik. Faşizmini zaten sık sık sergiliyor da bu sefer “serseri mayın” karakterini ortaya koydu! Bir hafta öncesi önceliğim Esad değil diyen bir yönetim, bugün Rusya ve İran’ı karşısına alarak Suriye’ye saldırırım dedi.

Emperyalistlere inanmayın. Saddam Hüseyin Irak’ı için uydurulan kitlesel imha silahı mavallarını hatırlayın. Yine BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin 2003’teki dışişleri bakanı Colin Powell her türlü teknik olanaktan yararlanarak Irak’ın kitlesel imha silahlarına sahip olduğunu “kanıtlamıştı”. Savaştan sonra böyle bir şey olmadığı ABD ve Britanya tarafından kabul edildi. İnsan hayatında emperyalist yalanlara kaç defa kanar?

Sadece ağır ağır ölmek mi kötüdür?

Dinime küfreden Müslüman olsa! Bu işleri yapan ülkenin, yani ABD’nin hava kuvvetleri, daha on gün önce Musul’da mahalleleri bombalayarak yüzlerce sivil erkek, kadın ve çocuğun hayatına son vermişti. Halep tekfircilerden Suriye ordusunun eline geçerken sanki yüzyılın katliamı yaşanıyormuş gibi feryat eden bazı “solcular”ın ya da “insan hakları savunucuları”nın, sadece AB’nin düşman olduğu güçlerin katliamına duyarlı olduğu, ABD katliam yaparsa faaliyetlerine para, ABD Dışişleri’den destek vb. bulamayacakları korkusuyla sus pus olduğu görülmüştü.

Şimdi Trump, yazılı metinlerden zar zor okuduğu konuşmalarla ikinci sınıf edebi bir üslupla İdlib’de bebekleri öldürenlere cani diyor. Büyükelçi Haley BM’de o bebeklerin fotoğraflarını kaldırıyor. Ya sizin Musul’da daha on gün önce öldürdüğünüz bebekler ne olacak? Onlar için kimin ABD’yi bombalaması gerekiyor?

Kimyasal silah kullanmak uluslararası savaş hukukuna aykırı. Amenna! Ya sivilleri DAİŞ’i destekliyorlar diye kasıtlı biçimde öldürmek? O uluslararası hukuka çok mu uygun?

Bekir Bozdağ’ın “zehir” hafiyeliği

İdlib Türkiye sınırına çok yakın olduğu için zalim kimyasal saldırının kurbanlarının bir bölümü bizim hastanelere getirildi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, doktorların kimyasal gaz teşhisine “küçücük” bir ayrıntı ekledi ve bütün dünyayı aldattı! Bozdağ’ın açıklaması bütünüyle otopsi sonuçlarına dayanıyordu ve Dünya Sağlık Örgütü ve Kimyasal Silahlarla Mücadele Kuruluşu gibi göreli bir saygınlığı olan mercileri tanık gösteriyordu. Buraya kadar her şey normal. Sonra Bozdağ ekledi: “Esad rejiminin kimyasal silah kullandığı, bu bilimsel incelemeyle de tespit edilmiş durumda.”

Açıklamanın ilk bölümü aslında malumun ilamı. Kimyasal kullanıldığını, Suriye devleti dâhil kimse reddetmiyor. Önemli olan son cümle. Bozdağ’a soruyoruz: Otopsi yapılan cesetlerde Beşar Esad’ın parmak izi mi var? Genetik birtakım bulgular mı bulundu? Böyle bir şey yoksa, otopsinin saptadığı tıbbi sonucu (kimyasalla ölüm) nasıl bir siyasi tercümeyle “Esad rejimi”ne atfediyorsunuz? Kimyasal zehir bir doğa bilimi bulgusudur. Bunu hangi simyasal işlemle siyasi bir sonuç için temel olarak kullanıyorsunuz?

Türkiye Trump’tan ve Suriye savaşından uzak durmalıdır!

Tabii, bütün bu hengâmede Tayyip Erdoğan da derhal Esad’a karşı savaşın içinde olmak amacıyla sesini yükseltti. “Suriye’ye karşı birlikte savaşalım” mealinde konuştu. Arada Menbiç hedefini de unutmadı.

Halkımız Suriye’de savaşa girmenin emperyalizmin maşası olmak anlamına geldiğini, Trump gibi bir gerici, dünya halkları düşmanı, “her şeyin üzerinde ABD” programına sahip, Müslüman düşmanı, emperyalist kapitalizmin kudurmuş bir temsilcisi politikacının peşine takılmanın vahim olduğunu iyi görmeli. Halkımız, Suriye savaşına dâhil olmanın, Reyhanlı’dan başlayan Türkiye’nin Suriyeleşmesi sürecinin tamamlanması olduğunu iyi anlamalı. Halkımız genç çocuklarının ABD için, Trump için ölüme gönderilmesine razı olmamalı. Halkımız bu korkunç olasılığı mutlaka engellemeli.