OHAL nasıl kaldırılır?
Sınıflar arası bir demokratik işbirliği arayışı ile OHAL’in kalkacağını bekleyenlerin yanıldığı açık. TÜSİAD, OHAL kalksın diyor ama grev yasakları ve işçilere uygulanan baskılar ile OHAL’den faydalanıyor. ABD emperyalizmi bırakın OHAL’in kalkmasını, kendi menfaatleri için yeni bir darbe girişimini desteklemeye hazır. Avrupa Birliği de farklı değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, dosya yükünden kurtulmak için tamamen keyfi hareket eden OHAL Komisyonlarını meşru muhatap kabul etti. Avrupa devletlerinin derdinin, Türkiye’ye demokrasi gelmesi değil Türkiye’den göçmenlerin Avrupa’ya gelmemesi olduğu defalarca kanıtlandı. Sosyal demokratıyla, liberaliyle demokratlar, burjuvaziye, emperyalizme el açıp bekleyedursunlar işçi sınıfı elindeki tüm olanaklarla OHAL koşullarında mücadeleye devam ediyor.
Artık dostlar alışverişte değil mücadelede görsün
İşçi sınıfının mücadelesi derken zaman zaman kapalı salon toplantısı, basın açıklaması ve bazen küçük çaplı mitingler tertip ederek OHAL’e itiraz eden sendika ve kitle örgütlerinden bahsetmiyoruz. Bu tür cılız faaliyetler “dostlar alışverişte görsün” demekten başka bir mana taşımıyor. Hiçbir şey yapmadan durmanın da ayıp karşılanacağı, örgütlerin şanlı tarihlerine yakıştırılamayacağı bir ortamda, burjuvaziden ve batıdan özgürlük beklemenin kendine özgü bir biçimi ile karşı karşıyayız.
OHAL’i sadece işçilerin ve emekçilerin birliği yenebilir
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin OHAL’e karşı başlattığı kampanya bu tür bir “aktif dinlenme” görüntüsünü aşabilmiş değil. 14 Ocak için İstanbul’da düzenlenmesi planlanan miting belki bir silkinme sağlayabilir. Ama bunun için bu tür eylemlerin alışılanın dışında bir çaba ve perspektifle örgütlenmesi gerekir. OHAL’den olumsuz etkilenen sadece bu örgütlerin üyeleri değil. Örneğin sadece DİSK’in grevleri yasaklanmadı. Türk-İş’in grevleri de yasaklandı. Türk-İş üyesi cam işçileri yollara düştüğünde bu mücadelenin kıymeti DİSK’li işçilerin mücadelesinden daha az kıymetli değildi. Sadece KESK’liler baskı görmüyor. İşyerlerinde her sendikadan çalışanlar hatta hükümet yandaşı Memur-Sen üyesi olanlar bile pek çok sorunla boğuşuyor. OHAL’e karşı mücadeleyi bu dörtlüyle sınırlamak bu yüzden yanlış. Gelmeyecek olsalar bile tüm sendikalara çağrı yapmak özellikle de işçi sınıfının şu ya da bu şekilde en büyük örgütü olan Türk-İş’i işçinin menfaatlerini savunmaya zorlamak son derece kritik bir görev olarak ortada duruyor. Bu örgütlerin tabanına seslenmek, mücadelenin somut başlıklarında buluşmaya çalışmak gerekli.
Mücadele fabrikalardan ve işyerlerinden yükselecek
Nihayet, insanları OHAL’e karşı gösterilere çağırmaktan önce işçi ve emekçilerin OHAL’le ve istibdad rejimi ile adeta göğüs göğüse dövüştüğü yerlere odaklanmak daha etkili olacaktır. Kimsenin halka, sendika ve kitle örgütlerinin basın açıklamalarına ve salon toplantılarına teveccüh göstermiyor diye kızma lüksü yoktur. Tam tersine ekmeği ve sendikal hürriyetleri için OHAL koşullarında işgal, grev, direniş yaparak mücadele eden işçiler var. Şişecam işçilerinin İstanbul yürüyüşü, HT Solar grevi ve fabrika işgali, Posco Assan işçilerinin direnişi ve nihayet MESS sözleşmelerinin yaratacağı yeni mücadeleler… Bu mücadeleler etrafında birleşmek, sendika ve konfederasyonun parasal, organizasyon ve emek gücünü bu doğrultuda seferber etmek, birbirini tekrar eden basın açıklaması ve salon toplantılarından bin kez daha etkili olacaktır. OHAL karşıtı mitingler ve etkinlikler ayaklarını işyerlerine ve buradan yükselen mücadele zeminine bastığında istenen etkiyi ve fazlasını gösterebilecektir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2018 tarihli 100. sayısında yayınlanmıştır.