Gates işçisi emperyalist sömürü ve esaret kapısını kapatmak için mücadele ediyor!
İzmir Gaziemir Serbest Bölgesi’nde Gates fabrikasındaki Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlü işçilerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde başlayan grevi 12. Gününde. Gates firması Amerikan sermayeli büyük bir emperyalist şirket. 30’dan fazla ülkede 130’dan fazla tesisi olan ve 15 binden fazla işçi çalıştıran bir sermaye grubu. Her emperyalist sermaye grubu gibi ucuz işçi sömürüsü için Türkiye’ye yatırım yapmışlar ve yıllarca işçileri asgari ücretle çalıştırarak devasa kârlar etmişler. İşçiler bu sömürü çarkına önce örgütlenerek ve greve çıkıp şalteri indirerek çomak soktu. Şimdi sadece patronla işçi arasında ücretler üzerinden bir bilek güreşi yok işçi sınıfıyla patron düzeni arasındaki sınıfı savaşımının önemli bir muharebesi var İzmir’de. Bunun anlamını çok iyi kavramalıyız.
İzmir Gates fabrikasında grev 1. Dönem toplu iş sözleşmesi sürecinde başladı. Yani henüz bu fabrikada işçiler tam anlamıyla toplu sözleşme düzenine geçmiş değil. Dolayısıyla da meseleye salt bir ücret pazarlığı boyutuyla bakılamaz. İşçiler sadece ücret için değil sendika hakları için grevdedir. Ücret meselesi sendika hakkı için mücadelenin neticesidir sadece. Nitekim pazarlık sürecine bakıldığında patron tarafı halihazırda asgari ücret seviyesine inmiş olan işçilere, henüz 150 bin metal işçisini kapsayan MESS sözleşmesinin de altında sefalet ücreti dayatmaktadır. Burada bir pazarlık yok. İşçiler ya örgütsüz çalışan milyonlar gibi asgari ücrete (fiilen açlık ücretidir) mahkûm olacak ya da örgütlü güçleriyle açlık zincirini kıracaktır.
Gates patronu işçilerin yetki için gerekli üye çoğunluğunu sağlamasına engel olamamış, sermayeden yana hukuk düzeninin süründürdüğü 2 yıllık mahkeme süreci içinde işçileri kırmayı da başaramamıştır. Zorla masaya oturtulan Gates patronu masaya sefalet ücreti getirerek sonunun grev olacağı belli bir dayatmaya girişmiştir. Adeta patron grev istemiştir! Neden? Çünkü bu ülkede işçilerin grevleri sermayeden yana istibdad rejimi tarafından sistematik olarak “milli güvenlik” gibi bahanelerle “erteleme” adı altında yasaklanmaktadır. Erteleme yasaklamanın kod adıdır. Ertelenen grev tekrar yasal olarak tekrar başlamamakta 12 Eylül darbesinin icadı Yüksek Hakem Kurulu tarafından sermayenin talepleri doğrultusunda bağlanmaktadır. AKP döneminde 195 bin işçiyi kapsayan 20 grev bu şekilde yasaklanmıştır. İşte Gates patronu AKP’ye güvenerek süreci greve götürmüştür. Ancak beklediği gibi grev yasaklanmadı. Bunun üzerine Gates patronu grevi yasaklatmak için Çalışma Bakanlığı’na başvurdu.
Otomotiv yan sanayii üretimi yapan fabrikanın üretim yapmamasının “milli güvenlik” sorunu olduğunu savundu Amerikan şirketi! Öyle değil mi ki AKP daha önce tam da aynı işi yapan onlarca fabrikadaki grevleri “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklamıştı. 18 Eylül 2018’de Türkiye’deki Amerikan şirketlerinin üst düzey yöneticilerini Külliye’de ağırlamış ve onlara bir telefon kadar yakın olduğunu bildirmişti. Dönem Erdoğan’ın OHAL’i sermayenin önünü açmak için ilan ettik dediği dönemdir. Muhtemelen o toplantıda Gates yöneticileri de vardı. Kendilerine adeta en yukarıdan “dükkân sizin” denmişti. Şimdi Gates patronları emperyalist bir küstahlıkla madem “dükkân bizim” grev yasağı isteriz diyor. Ama bu sefer karşılarında bu memleket senin dükkânın değil biz de kölen değiliz diyen işçiler var. Eğer Gates patronunun grev yasağı dilekçesinin gereği hemen yapılmamışsa bunun başlıca sebebi son iki grev yasağı kararının önce İzmit’teki Bekaert’te sonra Gebze’deki Schneider’de yine Birleşik Metal-İş tarafından fiili grevle çöpe atılmasıdır. Yarın Gates’de de iktidar grev yasaklama hatasına düşecek olursa aynı cevabı alacaktır.
Hal böyle olunca görünen o ki Gates patronu bütün tuşlara aynı anda basmaya başlamıştır. Şimdi de işçilere mesajlar atmakta, gözdağı vermeye çalışmakta, grevi kırmak için her türlü numaraya başvurmaktadır. Nihayet Amerikan burjuvası bir anda Kibar Feyzo’daki Maho Ağa’ya dönüşüp “vallahi kapatırım fabrikayı ha” diyerek tehditler savurmaktadır. Sözüm ona Polonya’ya gideceğini söylemekteymiş. Bu tür blöfleri çok duyduk çok gördük. Pabuç bırakmamak gerekir. Ancak burada daha önemli bir hususun açığa çıktığını da görmekteyiz. Patronların ve sermaye iktidarının grev yasaklarındaki gerekçesi nedir? “Üretimin durmasının milli güvenliğe aykırıdır!” Burjuvazinin çıkarının milli güvenlik diye pazarlanmakta olduğu gerçeği ortada duruyor. Ama şimdilik bunu bırakalım. Velev ki öyledir diyelim. Bu durumda üretimin durmasının sorumlusu kimdir? İşçiler geçinecek bir ücret, sosyal haklar ve insanca çalışma koşulları istiyorum bu sağlanmazsa ben de üretmem diyor. Peki sermaye ne diyor? O da diyor ki işçiler asgari ücret seviyesinde, açlık sınırında, sefalet koşullarında, iş güvencesi olmadan çalışmazsa üretim yapmam. Burada neden devlet işçiye patronun koşullarını dayatarak “milli güvenliği” sağlamak yoluna gidiyor da patrona işçilerin en mütevazi taleplerini karşılaması için bir zorlamada bulunmuyor. Neden Amerikan patronlarına dükkân sizin diyor da ben Türk işçisini sana ezdirmem demiyor? Diyemiyor? Neden fabrikayı kapatamazsın ben kamulaştırırım ve üretime devam ederim demiyor? Diyemiyor? Tüm işçiler ve emekçi halkımız bu sorunun cevabını iyi düşünsün.
Vatan, millet edebiyatını elden bırakmayanların vatana dükkân, millete köle muamelesi yaptığını herkes iyi görsün. Bayrak inmez diye miting meydanlarında halkı galeyana getirenlere “Serbest Bölge” rejimini sorun. Serbest bölgenin kapısından içerde Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları mı geçiyor, sermayeye sınırsız sömürü serbestliği tanıyan emperyalist ticaret düzeni mi hüküm sürüyor? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın fiilen uygulanamadığı yerde bayrak inmiş midir inmemiş midir? Emekçi halkımız bu hamasete kulak asmamalı, iş aş ve hürriyet için Gates’de, Lezita’da, Perfetti’de, IFFCO’da, RC Endüstri’de ve daha nicelerinin kapısındaki direklere çekilen bayrağa değil kapının önündeki direniş ve grev çadırlarına bakmalı. Bu grev ve direnişlerin zaferi sadece insanca bir ücret için değil hepimizin hürriyeti için bunu unutmamalı!