Titre Wall Street! Yüzde 99 geliyor!

 

Dün, 1 Mart 2016, ABD başkanlık seçimi için yapılan ön seçimlerde çok önemli bir gündü. Daha önce bazı eyaletlerde birer birer yapılmış ön seçimlerden sonra dün 11 eyalette birden ön seçim düzenlendi. Bu önemli günün galibi, Demokrat Parti aday adayları arasında Hillary Clinton, Cumhuriyetçi Parti aday adayları arasında ise Donald Trump oldu. Ne var ki, Demokrat Parti’nin kendisini “sosyalist” olarak tanımlayan adayı Bernie Sanders, ciddi bir yenilgi almakla birlikte, 11 eyaletin 4’ünü kazanmayı başardı, birinde ise kıl payı (yüzde 50’ye yüzde 48) kaybetti. Clinton, muhafazakâr Güney eyaletlerinde açık arayla galip geldi, ama Kuzey eyaletlerini Sanders aldı. Trump ve Sanders’ın siyasi kişilikleri, ABD seçimlerini “hangi aday” sorusunun çok daha ötesinde ilginç kılıyor. Aşağıdaki yazı, dünkü sonuçlardan bir süre önce kaleme alınmıştı, ama genel tespitleri hâlâ geçerlidir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bir şeyler oluyor. Obama’nın ikinci dört yıllık dönemi doluyor olduğu için 2016 Kasım’ında seçim var. Her zaman olduğu gibi, seçim öncesinde iki büyük düzen partisinin kendi adayını belirlemesi için ön seçim yapılıyor. Ama bu seferki ön seçim bir garip!

İki parti arasında daha sağda duran Cumhuriyetçi Parti’deki yarış evlere şenlik! Her şeyiyle bir çirkinlik abidesi olan Donald Trump adlı inşaat/gayrimenkul sektörü milyarderi Donald Trump, kadınları aşağılıyor, bütün Meksikalıları tecavüzcü, bütün Müslümanları terörist ilan ediyor, rakiplerine küfür ediyor, yapmadığı yok. ABD’nin Reagan ve George W. Bush’un şahsında bile görmediği bir gericilik anıtı adam! Geleneksel, kır ve kasaba ahalisi Trump’a bayılıyor. Kendi o kadar zenginse Amerika’yı da zenginleştirir diye akıl yürütüyor. Trump birçok eyalette ön seçimi ardı ardına kazanıyor. En güçlü rakibi de gericilikte ondan aşağı kalmayan Ted Cruz. Bu beyefendi de terör sorununu çözmek için Ortadoğu’yu baştan aşağıya bombalayacakmış (“carpet bombing”, yani “süpürürcesine bombalama” deniyor buna İngilizce’de). Yani Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen iki adayı partinin merkez çizgisinin çok daha sağında, tek tabanca tipler. Üçüncü Büyük Depresyon’da Avrupa’da faşizm ve ön faşizm yükseliyor. ABD’de bu tür bir serseri mayın tipi gericilik! Önce “Tea Party” (Çay Partisi) denen daha örgütlü bir akım çıkmıştı. Şimdi ise bireysel çıkışlar makbul. Kim kazanır diye değil de, sağcı partinin tabanı kime oy veriyor diye sorarsanız, Donald Trump ile Ted Cruz’un oylarını topladığınızda yüzde 50’den çok daha fazlasının faşizme benzer bir ideolojiye destek verdiğini görürsünüz.

Serseri mayın “faşizmi”ne karşı tek tabanca “sosyalizmi”

Trump politikacı değil, kapitalist. Yani Cumhuriyetçi Parti’ye dışarıdan geliyor. Bu partiye göre sözde biraz daha “sol”da olan Demokrat Parti’de de benzer bir durum var. Ön seçimde adaylardan biri, Bernie Sanders, siyasi hayatını iki ana düzen partisi dışında geçirmiş, tipik bir 68 solcusu. Ülkenin kuzeydoğusunda Vermont adlı çok küçük bir eyaletten yıllarca senatör seçilmiş. Ama şimdi 74 yaşında başkanlığa adaylığını koymaya karar verdiğinde Demokrat Parti’ye dışarıdan aday oluyor. Rakibi tarihteki en güçlü adaylardan biri, Hillary Clinton. Eski “first lady” ve Obama’nın ilk dönem dışişleri bakanı. Wall Street’in sevgilisi. Herkes Clinton kolayca kazanır derken… Bernie Sanders onunla şimdilik basbayağı yarışıyor, hatta bazı kamuoyu araştırmalarında önde!

Sanders’ın böylesine büyük bir başarı kazanıyor olması anlatılamayacak kadar önemli. Bir yalın gerçek yeterli: Sanders “ben sosyalistim” diyor! Ve kazandığı bir eyalet ön seçiminin ardından da “siyasi devrimi başlattık” diyor! Önemli olan Sanders’ın gerçekten sosyalist olup olmadığı, yaşananın devrim olup olmadığı değil. Elbette ikisi de doğru değil bunların! Ama Amerika’da kendine sosyalist diyen bir adayın Demokrat Parti’nin tabanının, en başta gençlerin, ayrıca öteki kuşakların epeyce yüksek bir oranından oy alması! Amerika’da kimse sosyalizm ile komünizmi ayırmaz. Ve büyük çoğunluğun komünizm ve sosyalizm konusunda beyni yıkanmıştır, nefret konusudur bunlar!

Peki, programı ne Sanders’ın? Wall Street’in iktidarına saldırmak. Büyük sermayeyi vergilendirerek son derece bozulmuş olan gelir bölüşümünü düzeltmek. Asgari ücreti her eyalette saati 15 dolara yükseltmeyi vaat ediyor (şimdi ortalama 8-9 dolar). ABD’de hiç olmamış bir şeyi, herkese parasız sağlık hizmetini getireceğini vaat ediyor.Öğrenci kredisi denen borç yükü altında kıvranan gençlere, parasız yüksek eğitim vaat ediyor. Siyahileri savunuyor.

Bunları yapar mı, yapabilir mi, seçilebilir mi? Bunların hepsi meşru sorular. Hepsinin cevabı da hemen hemen kesinlikle “hayır”. Ama bunlara cevap aramadan önce başka bir soruya yanıt vermek gerekiyor. Amerika’ya ne oluyor? Bir solcu nasıl böylesine destek alıyor Amerikan halkından?

Üçüncü Büyük Depresyon, tam da beklediğimiz gibi, başka ülkelerde de görüldüğü gibi, Amerikan halkını sağa ve sola doğru kutuplaştırıyor. O muhteşem 2011 yılı, Arap devriminin, Madrid’in ve Atina’nın yılı, Amerika’da da Wisconsin eyaletindeki kamu emekçileri mücadelesini, ardından “Wall Street’i işgal” hareketini, sonra bu hareketin ABD’nin yaklaşık 50 bölgesine yayılmasını gördü. Geçen seneden bu yana siyahilerin polis tarafından sinekler gibi avlanmasına karşı “Black Lives Matter” (“Siyahilerin Hayatı da Önemlidir”) hareketi gelişiyor. Önemli olan bu! Halkta bir yükseliş var. Sanders ikincil. Gerçek sosyalistlerin görevi, Sanders’ın konumunu da değerlendirerek halktaki bu mücadeleci ruh durumuyla buluşmak!

Serseri mayın faşizmine karşı tek tabanca düzen solculuğu yürümez. Ama halktaki bu kıpırtı çok şey vaat ediyor. Yunanistan, İspanya, Portekiz, Britanya, şimdi Amerika. Emekçi halk hareketinin yükselişi 2011’de sokakta başladı, ama başarıya ulaşamadı. Şimdi bir süre için parlamenter kanallardan yürüyor, ama yarın kendi yolunu yaratacaktır. Sosyalist hareket uykusundan uyanırsa!