ABD faşizmi göz göre göre iktidara yürüyor
Kasım 2024’te gerçekleşecek ABD başkanlık seçimleri için hazırlıklar başladı. Ülkedeki iki büyük parti, Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti, başkan adaylarını belirlemek için ön-seçim sürecindeler. Henüz ön seçimlerin başındayız; ama sürecin geçen seçimlere göre çok daha farklı olacağı şimdiden net bir biçimde anlaşılıyor. 2020 seçimleri sırasında, en azından Demokrat Parti’de önemli bir rekabet yaşanıyor, Bernie Sanders diğer adaylara nazaran işçi sınıfına daha yakın bir hat savunarak özellikle de ilk ön-seçimlerde başarılı sonuçlar alıyordu. 2024 ön seçimleri ise sonucu önceden belli bir hatta gidiyor. Ne Donald Trump’a ne de Joseph Biden’a meydan okuyabilecek bir aday var. Yani eğer bir sağlık sorunu olmazsa 2024 seçimlerinin kimler arasında yapılacağı şimdiden belli.
Seçimlerin düzen siyaseti boyutu, Amerika’yı ikisi de halkta hiçbir umut yaratmayan iki seçeneğe sıkıştırarak çürümüşlüğünü gösteriyor. Peki ya düzen dışı siyaset? Görünen o ki, düzen dışı sol siyaset, yaşananları anlamak ve doğru bir siyasi hat oluşturma konusunda bir adım ileri gitmiş değil. Trump’ın faşist bir yükselişi temsil ettiğini düşünenler, hayali bir “halk cephesi” hedefiyle Demokrat Parti’ye yamanmaya devam ediyor. Demokrat Parti’ye karşı siyasi mücadeleyi savunanlar ise faşizm tahliline uzak duruyor, ön-faşist hareketin günden güne güçlendiği ve meşruluk kazandığı bir ortamda başını kumun altına gömüyor. Bu iki hatalı tavrın da altında yatan yanlış ön kabul aynıdır. Bu yanlış, faşizme karşı mücadele ile devrim hedefini birbirine zıt konumlandıran, ilkinin yapılabilmesi için ikincisinin öngörülemez bir tarihe ertelenmesini buyuran çarpık bir siyasal kabuldür.
Meşhur Time dergisi, 6 Ocak 2021’de yaşanan Kongre baskını sonrasında yaptığı bazı çalışmalarda, ABD halkındaki belirgin siyasi değişimleri tespit etmişti. Bunların başında, Trump seçmenlerinin siyasette şiddetin yerini olumlaması ve “elden gitmekte olan ülkenin bekası için” gerekirse yasaların da bükülmesinin gerektiği şeklindeki görüşleri geliyor. Demokrat Parti cephesinde ise, Bernie Sanders etkisi yok olmuş durumda. 2020 seçimleri öncesinde, ön-seçimlerde galip çıkamayınca Biden ile iş birliğini seçen Sanders, gençlerden “Biden’ı sola çekeceğiz” diyerek oy istemişti. Başkan olduğu dönemde, özellikle gençlerin taleplerini karşılamaktan oldukça uzak olan Biden, Ukrayna politikasıyla tüm dünyayı olası bir dünya savaşı eşiğine getirdikten sonra, bugünlerde Gazze’de sürmekte olan soykırımın en önde gelen destekçisi olmaya da devam ediyor. Tüm bu gelişmeler sonrasında, gençliğin tekrar Biden’ın tuzağına düşmesi oldukça güç. Trump taraftarlarının giderek artan militanlığı, Biden destekçilerinin de artan çekimserliği ve zayıflayan bağları seçimin sonuçlarına dair oldukça net bir fikir veriyor. En büyük sorun ise ABD solunun işçi sınıfı siyaseti yapmak için gerekli olan örgütsel yapıdan ve stratejik kavrayıştan hâlâ oldukça uzak olması. ABD’deki tablo tüm dünyaya ders olmalı: ya işçi sınıfının devrimcileri sahneye çıkıp işçilerin desteğini arkasına alacak, ya da faşizm işçilerin de oyunu alarak iktidara doğru ilerleyecek