İstibdadın kayyımlarına hayır!
4 Kasım sabahı üç DEM Partili belediyeye kayyım atandı. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük, Şanlıurfa Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı ve yerlerine Mardin ve Batman valileri ile Halfeti kaymakamı atandı. Görevden alma ve kayyımlarla siyasi iradesi gasbedilen Kürt halkı, belediyelerin önüne gelerek eylem yapıyor. Görevden alma ve kayyımların gerekçesi, geçmiş yıllarda, belediye başkanlarının hakkında terör örgütü üyeliği iddiasıyla verilmiş ve kesinleşmemiş hapis cezaları ile yine terör propagandası ve terör örgütü üyeliği dolayısıyla savcılık tarafından yeni açılmış soruşturmalar. “Kesinleşmemiş” hapis cezaları seçim sürecinde YSK tarafından bu kişilerin seçilmesine engel olarak görülmemişti. Halk bu insanlara oy vermiş ve hür iradeleri ile belediye başkanı yapmıştır. Şimdi siyasi iktidar bir yargı kararıyla da değil, doğrudan İçişleri Bakanlığı kararıyla belediyelerin başına vali ve kaymakamları atamıştır.
İstanbul Esenyurt belediyesinden sonra Mardin, Batman ve Halfeti’de de siyasi iktidar savcılık soruşturmalarına mahkeme kararıymış gibi muamele ederek kendini yargıç yerine koymuş, kesinleşmemiş cezaları fiilen kesinleştirerek kendini Yargıtay’ın yerine koymuştur. Amaçları kapalı kapılar ardında yürüttükleri pazarlıklar için rehine toplamaktır. İşleri aceledir. Sonunda yine siyasi müdahaleyle istedikleri kararları çıkarttıkları yargı sürecinin tamamlanmasını bile beklememişlerdir. Bu tam bir baskıcı ve keyfî yönetim, yani istibdad rejimi tablosudur. Bu tablo Bahçeli ve Erdoğan’ın Öcalan açılımının gerçek yüzünü de ortaya koymaktadır. İstibdad rejimi Kürt halkına “eller yukarı” demektedir. İstibdad rejiminin eller yukarı dediği insanlar silahlı insanlar değil siyasi iradesini oy vererek ifade etmiş olan Mardin, Batman ve Halfeti halkı şahsında tüm Kürt halkıdır. “Türk ve Kürt arasında ayrımcılık yoktur, Kürtler bu ülkede her mevkiye geliyor her mesleği yapıyor” diyenler Türkün ve Kürdün sandığa attığı oyların bile ayrıldığı istibdad pratiği karşısında susmaktadır.
Kayyımlarla birlikte Kürt halkı “Ey Türk’ü ve Kürt’ü, İslam'ın şanlı ordusu kılan Allah'ım. Sen Türk’ün ve Kürt’ün kardeşliğini koru” diye dua edenin gerçek muradının eşitlik olmadığını, Kürdü köle asker yapmak olduğunu, kardeşliğimizi koru diyenin kardeşliği bozanın ta kendisi olduğunu görüyor. Her milletten memleketten işçiler, emekçiler, yoksullar da gerçeği görmeli. Kardeşliğin temeli eşitliktir. Kürdün esir olduğu yerde Türk işçisi, emekçisi de hür değildir. İşte bugün “Din kardeşliği” adı altında din istismarı ile maskelenen ve kapalı kapılar ardında yürütülen kirli pazarlıklarda masaya sürülen Türk ve Kürt yoksullarının emeği, kanı, canı, geleceğidir. Onların masasının başköşesinde her daim Batılı emperyalistlerin, dini imanı para olanların yeri başköşede ayrılmıştır. Çözümleri emperyalizmin ve sömürgeciliğin çözümleridir. Açılımları petrol açılımlarıdır. Bu yüzden Kürt halkını susturmak ve iradesini teslim almak için uygulanan baskılara karşı çıkmak tüm işçilerin, emekçilerin, yoksulların çıkarınadır. Halkların kardeşliğinin ve eşitliğinin temelinde, işçi ve emekçilerin birliği olacaktır.