Kudüs’ün ve Filistin’in kaderini şeyhler ve emirler değil halkın mücadelesi belirleyecek!

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 13 Aralık’ta İstanbul’da Kudüs gündemiyle yaptığı olağanüstü zirve ile ilgili haber yapan medya kuruluşlarının çoğunluğu halkı yanıltmaya çalışıyor. “Tarihi bir karar” ile Kudüs’ün Filistin’in başkenti ilan edildiği şeklindeki manşetler yalan! Doğan Medyası bile, Erdoğan’ın Amerika’ya ve NATO’ya karşı herhangi somut adım atmak zorunda kalmaması için bu kararı olduğundan daha önemli gösterecek bir lafazanlık ile Erdoğan’ı destekliyor.

Gerçekte ise İİT Erdoğan’ın önderliğinde Kudüs’ü Filistin’in başkenti ilan etmedi. Gazeteler, televizyonlar bunu hep geri planda anlattı ama İİT, Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanıdı, Batı Kudüs ise Siyonist işgal devletine bırakıldı.

Arap devletleri ve işgal devleti arasında 1948’de yapılan savaşın bir yıl sonrasında imzalanan ateşkes anlaşmasında çizilen sınırlara, daha yaygın bilinen adıyla Yeşil Hat’a göre zaten Doğu Kudüs İsrail’in elinde değildi. İsrail 1967 savaşında Doğu Kudüs’ü işgal ettiğinden beri orası uluslararası hukukun aslında bizim açımızdan yetersiz normlarına göre bile gal altındaki topraklarolarak görüldü, Doğu Kudüs’teki Siyonist yerleşimler yasadışı olarak adlandırıldı.

Filistin’de iki devletli çözümden yana olanlar için de, böyle bir çözümün sağlanması durumunda Doğu Kudüs’ün Filistin tarafında kalacağına dair bir kabul var. Dahası, zaten içlerinde Avrupa Konseyi ve Rusya da olmak üzere çok sayıda uluslararası aktör Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması gerektiğini söylüyor. Trump dahi, Kudüs’ü İsrail’in ebedi başkenti olarak tanırken, Kudüs’ün sınırlarının belirlenmesi meselesinin henüz çözüme kavuşturulmadığını söylüyor.

Kudüs’ün Müslümanların kırmızı-çizgisi olduğunu söyleyerek toplanan İİT ne yapıyor? Malumu ilan ediyor. Bu teşkilata üye olan devletlerin çoğu Siyonist İsrail ile ekonomik, askeri, diplomatik ilişkilerine devam ediyor. Mavi Marmara davasını Siyonistler lehine bir adımla düşüren AKP hükümetinin yakın zamanda İsrail ile Siyonistler açısından çok önemli bir doğalgaz anlaşması imzalaması bekleniyor. “Normalleşme” anlaşmasının ardından istihbari ve askeri alanlardaki işbirlikleri muhtemelen tam gaz sürüyor.

Siyonistlerle ilişkiler bu şekilde devam ederken, NATO ve Amerika ile bağlar devam ederken, bu zirvede alınacak kararların hiçbir kıymeti zaten yoktu. Zirve de, bekleneceği üzere, cılız bir tepki vermekten öteye geçemedi. Üzerine Netanyahu, İİT bildirgesinin İsrail’i etkilemeyeceğini beyan etti. Hak vermemek mümkün değil! Ne İsrail’e, ne ABD’ye karşı tek bir somut adım atılmış değil, tabii ki Netanyahu da halinden memnun.

Bütün bunların çıkan sonuç bellidir. Filistin halkı başta olmak üzere Ortadoğu halkları, emperyalizme ve Siyonizm’e karşı yalnızca direnişlerine ve mücadelelerine güvenmelidir. İİT sonuç bildirgesi ise daha ilk paragrafında Trump’ın kararının “aşırılık ve terörizme ivme vereceğini” deklare ederek, Filistin direnişine bakış açısını açıkça gösteriyor. Bu haksız nitelemeyi şiddetle kınıyoruz! Filistin halkının Siyonizm karşıtı direnişine aşırılık ve terörizm demek kimsenin haddine değildir, işgale direnmek meşru ve haklıdır!

 Filistin’in ve Filistin halkının kaderini tayin edecek olan, ne İİT üyesi devletlerdir, ne bölgenin emperyalizmle işbirliği içindeki gerici rejimleridir. Kurtuluşun yolu bunlardan değil, halkların emperyalizme ve Siyonizm’e karşı birleşmesinden, kardeşleşmesinden geçer!