“İstihbarat zaafı” yok, ihanet var! O zaman niye…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Reuters haber ajansı ile yaptığı görüşmede açıklamış: “Saklamaya gerek yok. Ciddi istihbarat zaafı var, bunu MİT Müsteşarı’ma da söyledim.”
Tayyip Erdoğan’ın sözleri ve davranışı insanın merakını kışkırtıyor. Artık hepimiz biliyoruz ve yalanlanmak yerine her geçen gün doğrulanıyor: MİT darbe girişimini 15 Temmuz günü saat 16:00 dolayında haber alıyor. Derhal Genelkurmay’ı haberdar ediyor. Hatta bir süre sonra kendisi de gidip Genelkurmay Başkanı ile birlikte toplantı yapıyor. Ama Cumhurbaşkanı’na haber vermiyor. Haber vermemek bir yana, yine Erdoğan’ın kendi ifadesine göre, cumhurbaşkanı aradığında telefona da çıkmıyor. Olacak şey değil ya, diyelim MİT Müsteşarı Hakan Fidan doğrudan başbakana bağlı olduğu için aramıyor cumhurbaşkanını. Ama Fidan başbakanı da aramıyor. İçişleri Bakanı’nın kendi ifadesine göre onu gece 23:00’te arıyor. Ne için? Darbeyi haber veriyor! Herkes o geceyi hatırlasın: 23:00’te mahallemizdeki sağır sultan bile duymuştu darbe girişimi olduğunu! Bütün Türkiye biliyordu! İnsan hicap eder de o saatte telefon etmez!
İstihbarat zaafı ne demektir? Devletin istihbarat edinmekle görevli kurumlarının güvenlik bakımından hayati önem taşıyabilecek bilgileri elde edememesi, büyük toplumsal, siyasi, askeri olaylara beklenmedik biçimde ve hazırlıksız yakalanması. MİT’e böyle olmuş mu? Hayır. Biraz geç bir aşamada olsa bile MİT darbeyi başlamadan haber almış. Dolayısıyla, zaaf göreli. Yoksa habersiz ve hazırlıksız yakalanmamış MİT darbeye. Darbe istihbaratının Genelkurmay’a son gün bile olsa darbe başlamadan ulaşması, öyle anlaşılıyor ki, darbecilerin planlanandan daha erken hareket etmesine ve böylece bir dizi hata yapmasına da yol açmış, bu da darbenin yenilgiye uğratılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Demek ki bu anlamda bir istihbarat zafiyeti yok. Ya ne var? Düpedüz ihanet! Darbe planı bilindiği halde cumhurbaşkanına haber vermemek onun bir suikasta kurban gitmesini ya da kaçırılmasını göze almak, hatta teşvik etmek anlamına gelir. Cumhurbaşkanı darbeyi neden sonra “eniştesinden” öğrenmiştir. Komedi filmi gibi! Ama ardında bir trajedi yatıyor Erdoğan açısından. Gece geç saatlere kadar salt koruma polisleriyle korunan bir durumda ne yapacağını bilmez bekliyor cumhurbaşkanı.
Şimdi bu durumu Erdoğan ve danışmanları takdir edemiyor olamaz. O zaman bu çıplak gerçek karşısında Hakan Fidan’ın görevden alınması gerekmez mi? Mesele “bunu MİT Müsteşarı’ma da söyledim” ile geçiştirilecek bir şey midir? Bu tuhaf davranışın nedenlerini sorduğumuzda karşımıza iki ihtimal çıkıyor:
Ya Erdoğan’ın anlattığı öykü doğrudur. Ama kendisi şimdilik zaman kazanmak üzere Hakan Fidan’ın üzerine gitmiyor. Neden? Çünkü eğer Fidan suçlu ise Genelkurmay da suçludur. Haydi, Fidan haber vermemiştir cumhurbaşkanına ve hükümete. Hulusi Akar neden aynı şekilde davranmıştır? Haber vermek bir yana, Genelkurmay Başkanı’nın derhal Erdoğan’ı güvenli bir yere aldırması ve koruması gerekiyordu. Bu seçenek doğruysa Erdoğan’ın sadece Hakan Fidan’ın değil, bütün genelkurmayın üzerine gitmesi gerekir. Bunun için henüz durum uygun görünmüyor. Bu gidişle Erdoğan orduda bir astsubaydan başka genelkurmay başkanı yapacak kimseyi bulamayacaktır! Bu yüzden zaman kazanmaya bakıyor.
Ya da Erdoğan’ın anlattığı öykü doğru değildir. MİT Müsteşarı Hakan Fidan Erdoğan’a haberi çok daha önceden vermişti. Fidan’ın Genelkurmay’a bunu bildirmemesi ikili oynamasından, mesela genelkurmayın bu olayda vereceği tepkiyi ölçmek istemesinden ya da mesela hangi tarafın kazanacağını görmek istemesinden olmuş olabilir.
Her durumda burada bir bit yeniği vardır ve bu bit yeniği, darbe girişiminin doğasının hâlâ halktan gizlenmekte olduğunu gösteriyor.