İdeolojik viraj (2): Erdoğan’ın Atatürk’e yakınlaşmasının evveliyatı
Tayyip Erdoğan’ın 10 Kasım konuşmasının AKP’ye muhalif medyada ve aydınlar arasında ciddi bir yansıması olmadığını saptadık. Daha sonra bunun İslamcı kamp için doğru olmadığına işaret edeceğiz. Ama şimdi önce bir başka konuya girmeliyiz. Dizinin ilk yazısında bunun evveliyatı da olduğunu belirtmiştik. Şimdi bu noktayı ele alalım. Bundan yaklaşık altı ay önce çok önemli bir olay yaşandı. Ama o olay da alışıldık tartışmaların dışında hiçbir ciddi yoruma yol açmadı.
Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşundan İslam’ın sancaktarlığına
Erdoğan 2 Temmuz 2025 günü, LeMan dergisinde yayınlanan, Muhammed ve Musa peygamberleri çağrıştıran karikatür dolayısıyla patlak veren tartışmada Özgür Özel’e yüklenirken kendi uzun siyasi tarihinde hiç görülmemiş bir şey yaptı: İddiasını doğrudan doğruya Mustafa Kemal’e dayandırdı.
Bağlam AKP Kadın Kolları’nın Ankara’da bir toplantısıydı. Partili kadınlar (ve onlara katılmış olan çok sayıda erkek) ile dolu büyük bir salonda yaptığı uzun konuşmanın neredeyse 5-6 dakikasını Erdoğan Mustafa Kemal’in 21 Nisan 1920 tarihinde çektiği bir telgrafa ayırdı. Bazı okurlar derhal fark etmiş olabilirler: Tarih, Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan’dan sadece iki gün önce. Mustafa Kemal bu telgrafta meclisin açılışına eşlik edecek dinî törenlere ilişkin talimat veriyor.
Erdoğan’ın konuşmasının bu bölümünü Anadolu Ajansı’nın alıntı ve özetlemesinden izleyelim:
“‘Bakın onlar şu önemli telgrafın ne manaya geldiğini anlayamaz. Okuyacağım telgraf çok ama çok önemli. Bugün bilhassa güncel tartışmalara ışık tutması için Türkiye'nin nasıl kurulduğunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin nasıl açıldığını, bu ülkenin hangi temeller üzerine inşa edildiğini bilmeyenlere 1920 tarihli şu telgrafı özetleyerek ve sadeleştirerek bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum.’ diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
‘Telgraf, çok ivedi. Ankara 21 Nisan 1920. Kerim olan Allah'ın izniyle. Nisanın 23'üncü günü cuma günü, cuma namazını müteakip Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır. Büyük Millet Meclisinin açılış gününü cumaya denk getirmekle bu mübarek günün bereketinden istifade edilecektir. Açılıştan önce bütün mebuslarla Hacı Bayram-ı Veli Camii'nde cuma namazı kılınarak, Kur'an-ı Kerim'in nuru ve Peygambere salavattan feyz alınacaktır. Namazdan sonra Lihye-i Saadet ve Sancak-ı Şerif taşınarak, meclis binasına gidilecektir.
Bugünden itibaren Ankara vilayet merkezinde Kur'an-ı Kerim hatmi ve Buhar-i Şerif okunmasına başlanacak ve Kur'an hatminin son bölümü hayırlı uğurlu olması için cuma namazından sonra meclis binası önünde tamamlanacaktır. Yaralı ve kutsal vatanımızın her köşesinde aynı şekilde bugünden itibaren Buhari ve Kur'an hatmi okunarak, cuma günü Ezan-ı Muhammediden evvel minarelerde salavat-ı şerife irat edilecektir. Meclisin açılışından dolayı her tarafta cuma namazından evvel münasip surette Mevlid-i Şerif okunacaktır. Cenab-ı Hak'tan muvaffakiyet niyaz olunur. Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal.’
Telgrafı okumasının ardından Erdoğan, ‘Kardeşlerim, bu ülkeyi kuran esas irade budur.’ dedi.
Türkiye'nin, bu telgrafta vücut bulan hassasiyetleri korumak, yaşatmak, yüceltmek, her türlü saldırı karşısında bu değerleri muhafaza ve müdafaa etmek niyetinde de istikbale güçlü bir şekilde taşımak için kurulduğunu dile getiren Erdoğan, İslam ile müşerref olunduğu günden beri kurulan devletlerin üzerinde yükseldiği değerler manzumesinin bunlar olduğunu ifade etti.
‘Elhamdülillah Müslümanız, Muhammed ümmetindeniz.’ diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
‘1000 yıldır İ'la-yi Kelimetullah'ın sancaktarlığını yapan Türk milletindeniz.’…”
Esas irade
Telgrafı okudunuz. Erdoğan bundan birtakım sonuçlar çıkarıyor. Bu sonuçları yalın şekilde ortaya koymamız gerekir ki anlamını atlamayalım.
- “Bu ülkeyi kuran esas irade budur.” Henüz Büyük Millet Meclisi kurulmadığı için onun adına konuşmayan, telgrafı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Heyet-i Temsiliye’si nâmına imzalayan Mustafa Kemal’in telgrafta saydığı bütün dinî tören, ibadet ve faaliyetler göz önüne alındığında meclis İslam’a hizmet için kurulmaktadır.
- “Türkiye'nin, bu telgrafta vücut bulan hassasiyetleri korumak, yaşatmak, yüceltmek, her türlü saldırı karşısında bu değerleri muhafaza ve müdafaa etmek niyetinde de istikbale güçlü bir şekilde taşımak için kurulduğunu dile getiren Erdoğan…” (vurgu bizim). Böylece cumhuriyetin amacı, İslam’ı yaşatmak ve yüceltmek olarak tanımlanıyor. Daha da önemlisi bu fikir Mustafa Kemal’e dayandırılıyor.
- “İslam ile müşerref olunduğu günden beri kurulan devletlerin üzerinde yükseldiği değerler manzumesinin bunlar olduğunu ifade etti.” Türk milletinin Müslümanlığı kabul ettikten sonra kurduğu bütün devletlerin temel değerleri bunlardır.
- “Elhamdülillah Müslümanız, Muhammed ümmetindeniz.” Türkiye Cumhuriyeti İslam üzerine kuruludur.
- “1000 yıldır İ'la-yi Kelimetullah'ın sancaktarlığını yapan Türk milletindeniz.” Türk milleti İslam’ın sancaktarıdır. Hem de bin yıldır. Cumhuriyet de bütün Türk devletlerinin bu özelliğinin bir devamıdır.
Burada, Mustafa Kemal’in, cumhuriyetin kuruluşundan üç buçuk yıl önce, Kuvayı Milliye’nin Anadolu’da İstanbul hükümeti tarafından kışkırtılan bir dizi güce karşı bir iç savaş yoluyla ayakta kalmaya çalıştığı, Ankara’da meclisi kurmak için çalışan güçlerin Şeyhülislam fetvalarıyla din düşmanı olarak gösterildiği bir siyasi-askerî ortamda atılmış bütünüyle siyasi bir manevra söz konusudur ama Erdoğan buradan çok hassas birtakım sonuçlar çıkarıyor. Bunun İslam’ı Türkiye’nin politikasının tam merkezine yerleştirmek için Atatürk’e yaslanma taktiği olmaktan başka türlü yorumlanması mümkün mü?
Şimdi 10 Kasım konuşmasına yeniden dönüldüğünde, bu ışıkta bakıldığında, konuşmanın anlamı daha açık biçimde ortaya çıkmıyor mu?
İki olay birleştirildiğinde, Erdoğan’ın danışman veya müttefiklerinin erken 20. yüzyıl Türkiye tarihini hallaç pamuğu gibi tarayarak birtakım belgeleri keşfedip bunları önümüzdeki evrede uygulanacak bir ideolojik virajın, bir stratejinin temeli yapmak niyetinde olduğu hissedilmiyor mu? Bu danışman Mehmet Uçum olabilir. Uçum’un son günlerde Anadolu Ajansı için kaleme aldığı analiz yazısında Şeyh Said isyanının bastırılmasının ardından TBMM’nin çıkardığı 1239 sayılı kanunun bugünkü geçiş süreci hukuku açısından esin kaynağı olabileceğini ileri sürdüğüne dair haber, cumhuriyetin kuruluş yıllarının arşivlerine abone olanın o olabileceği izlenimini yaratıyor. Ama elbette fikir babası MİT Başkanı İbrahim Kalın da olabilir. O da tarih konusunda kitaplar yazmış bir yazardır. Ya da meslekten tarihçilerin katkıları da vardır belki.
Tarihin tozlu sayfalarının oynadığı rolü neden vurguluyoruz? Bu, Erdoğan’ın bu konuşmaları sadece o gün içinden öyle geldiği için değil, bir ekip halinde hazırlanan bir stratejinin uygulama aşamaları olarak tasarladığını gösteriyor. Bu dizinin ilk yazısında Savunma Bakanı ile Gençlik ve Spor Bakanı’nın 10 Kasım konuşmasının en hassas anında, yani Erdoğan’ın Atatürk’e “hakaretamiz” tarzda saldırılmasına karşı çıktığı anda birbirlerine bakıp, manalı manalı gülmelerinin de esas anlamı budur. “İşte beklenen söylendi” demişlerdir muhtemelen birbirlerine.
Selanik’teki Atatürk Evi
Erdoğan’ın 10 Kasım konuşmasında da geçiyor ama onun dışında televizyonlar da yaygın olarak verdi. 10 Kasım 2025’te Atatürk’ü anma faaliyetleri arasında bir de Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evde Kültür ve Turizm Bakanı’nın da katıldığı bir resmî tören yapıldı. Bu tören kendi başına önemli değil. Önemli olan neden yapıldığı. Atatürk Evi olarak anılan bu bina, basına yansıtıldığı kadarıyla esaslı bir restorasyondan geçirilerek halka yeniden açılıyordu. Bu restorasyonun neden yapıldığı önemli. Karar elbette devletin en yüksek katından çıkıyor. Peki İstanbul Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ni on yıl kapalı tutan, ardından yıktıran, bu konuda “AKM için de çok bağırdı Geziciler. İstediğiniz kadar bağırın çatlayın patlayın yıktık. Aynı şeyi Ankara'da yaptık” demiş olan bir cumhurbaşkanı Atatürk’ün Selanik’teki evi için bu masrafa, bu zahmete neden girişir? Daha önemlisi zamanlamadır: Ne zaman başlamıştır bu restorasyon? Aralık 2024’te. 11 ayda tamamlanmıştır. 10 Kasım Selanik töreni bu yüzden mümkün olmuştur. Neden?
Bu bize virajın köklerinin 2024 güzünden kışına geçiş döneminde yattığını düşündürüyor. Peki, o dönemde hangi gelişmeler Erdoğan’a Atatürk’e yaklaşma yoluyla yeni bir stratejik yöneliş oluşturma telkinini sağlamış olabilir.
Henüz kesin bir cevap yok. Ama Aralık 2024 başı, Suriye’de Baas rejiminin çöküşü ve el Culani kod adlı el Şaraa’ya bağlı güçlerin Şam’a girişine sahne oluyordu. Bundan biraz öncesine dönersek 1 Ekim 2024’te Bahçeli’nin Dem Parti milletvekilleriyle el sıkışmasıyla birlikte bütün Türkiye’yi şaşkına çeviren “süreç” (partimiz Devrimci İşçi Partisi’nin kullandığı terimle “petrol açılımı”) başlıyordu. Bu iki olayın birbiriyle ilişkili olduğu, hiçbir şeyden değilse el Şaraa ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında süregiden müzakerelerin sık sık “süreç” ile iç iç geçmesinden belli.
Bu gelişmeler Erdoğan’a neden Atatürk’e yakın durma temelli bir strateji telkin etmiş olabilir?






