İkinci kamyon
1996 yılının Kasım ayında Susurluk’ta yaşanan kazada, içinde Abdullah Çatlı’nın ve diğer kontrgerilla mensuplarının bulunduğu Mercedes’i ezen kamyon, Türkiye’nin siyasi hayatında müthiş sarsıntılı bir dönemin başlamasına, kontrgerillanın ciddi biçimde teşhirine, Kürt halkına karşı uygulanan yüz kızartıcı faili meçhul cinayetler ve kaybetmeler politikasının ağır bir darbe yemesine, Tansu Çillerin prestijinin yerle bir olmasına, Mehmet Ağar gibilerinin günümüze kadar gelen mahkeme-cezaevi sıkıntılarına düşmesine ve genel olarak halkın gözünün açılmasına katkıda bulunmuştu. Bu yüzden o kamyon yıllarca konuşuldu, Türkiye siyasi tarihinde özel bir yer edindi.
Geçtiğimiz günlerde Hatay’da suçüstü yakalanan ama valinin himmetiyle savcının elinden kurtarılan TIR, Türkiye siyasi tarihinin ikinci ünlü ve meşum kamyonu olmayı hak ediyor. Ama nerede bunu gerçekten bir dava haline getirecek siyasi güçler, basın, yazarlar! Devletin savcısı, ağzına kadar silah yüklü bir kamyonun içini göremiyor. Neden? Çünkü MİT’in kamyonu imiş! MİT yasası bu kamyonun aranmasını valinin ifadesiyle “cezai yaptırım” konusu haline getiriyormuş. Devlet içinde devlet!
Şayet bu insani yardım olsaydı savcıya gösterilirdi, sonra da geçerdi giderdi. Savcıya gösterilmemesi kamyonun tepeden tırnağa patlamaya hazır silah ve cephanelikle dolu olduğunu kanıtlamıştır. Gazetelerde ve televizyonlarda yandaş seslerin yaptığı gibi Suriye’ye “insani yardım yapılmasına, savaştan kaçanlara kucak açılmasına” ilişkin edebiyat yalanın kuyruklusudur. Kamyonda silah olduğu kesinleşmiştir. Şimdi soru şudur: MİT Suriye’de kime silah taşıyor?
Oradaki “Türkmen kardeşlerimiz”e yardım imiş! Tayyip Erdoğan’ın mutemet adamı yeni İçişleri Bakanı öyle diyor! İnanın, politikadan hiçbir şey anlamayan kahve müdavimleri ve televizyon izleyicileri bile böyle bir açıklamaya kanmaz. Savaşın başından itibaren gözlerimizin önünde Suriye sınırını kevgire çevirerek Esad’a karşı savaşan İslamcı grupların muharip güçlerine emniyetli dinlenme ve tedavi olanakları sağlayan, El Kaide’ye yakın veya Selefi silahlı güçlere destek olduğu için Obama’dan azar işiten, bu desteği geri çekmeye giriştiği an El Kaideciler tarafından Reyhanlı ve benzeri saldırılarla cezalandırılan bu hükümet değil mi? Suriye’nin kuzeyinde kurulmuş olan özerk Kürt bölgesi Rojava’da Kürtlerin özgürleşmesi sürecini hazmedemediği için El Nusra Cephesi’ne ve benzeri İslamcı gruplara destek veren, “tavşana kaç, tazıya tut” politikası izleyen bu hükümet değil mi?
Bu sayede iş o kadar ileri gitti ki, emperyalistler, Suriye’yi El Kaide’ye ve İslami Cephe adı altında birleşen güçlere teslim etme korkusuyla Cenevre II konferansında Esad’ın başta kalmasına razı olmanın eşiğine geldiler. İş o kadar ileri gitti ki, sadece Suriye’de değil, Irak’ta bile El Kaideci güçler savaş alanında büyük başarılar kazanmaya başladılar. Bu satırlar yazılırken Irak ve Şam İslami Devleti olarak anılan örgüt Irak’ın kuzeyindeki Anbar eyaletinde Felluce kentini ve Ramadi’yi ele geçirmiş durumda! (Bu örgütün doğru adı başka. “Şam” sözcüğü, Arapça “Büyük Suriye” kavramına karşılık gelen “Levant” anlamında kullanılır. Yani sadece Suriye’nin bütününü değil, Lübnan’ı da kapsar coğrafi olarak. Dolayısıyla, örgütün adını Irak ve Büyük Suriye İslami Devleti (IBSİD) olarak Türkçeleştirmek gerekir.)
IBSİD, Felluce’de İslam devleti ilan ediyor. Bu kent 10 yıl önce ABD emperyalizminin işgaline karşı direnişin sembolü idi. Bugün o işgalin ardında bıraktığı Irak’ın kaotik durumundan yararlanan El Kaideciler kenti ele geçirerek Felluce’yi Ortadoğu gericiliğinin gücünün simgesi haline getiriyorlar.
Tekrar soralım: Türkiye siyasi tarihinin bu ikinci kamyonunda bulunan silahlar nereye gidiyordu?
Irak’ta emperyalizmin mutemet adamlarından biri olan Irak Birliği ittifakı lideri İyad Allavi Irak’ta bugünkü kaotik durum devam ettikçe El Kaide’ye karşı askeri mücadelenin başarıya ulaşamayacağını ileri sürmüş (http://basnews.com//tr/News/Details/Allavi--El-Kaide-ye-karsi-askeri-guc-ise-yaramaz/9482). Kaotik durum nedir? Bir, Irak’ın üçe bölünmesinin (Şii, Sünni, Kürt) koşullarının oluşması. İki, Maliki yönetiminin Irak’ı İran yanlısı bir Şii devleti olmaya doğru sürüklemesi. Üç, Tayyip Erdoğan’ın Büyük Türkiye projesi ile Irak Kürdistanı’nı sömürgeleştirmeye girişmiş olması. Bütün bunların sonucunda ülkede her gün sabotaj, bombalama, katliam ve suikastlerin yaşanması. ABD Şii Irak’ı İran’a hediye etti. Tayyip Erdoğan da Sünni Irak’ı l Kaide’ye hediye ediyor! Onun ve (Davutoğlu nam) Sıfır Ahmat Paşa’nın sayesinde yakında Türkiye’nin güneyinde (şimdilik düşük olasılık da olsa) bir El Kaide devleti kurulursa şaşırmayın!
Kamyonun bütün bunlarda bir rolü olabilir mi dersiniz?
(Geçerken İyad Allavi’nin bir başka sözünü de fıkra gibi kaydedelim. Zamanında hakkında CIA ajanı olduğu söylentisi bile dolaşmış olan bu adam, Baas rejiminin devrilmesinden 10. yıl sonra şöyle demiş: “Saddam’ın devrilmesinden sonra Irak’ın bu hale geleceğini asla tahmin etmezdim.” Sen daha neler göreceksin Allavi!)
Bir soru da Kürt hevallerimize soralım. Siz 17 Aralık’ta yolsuzluk bombası patlayıp Tayyip Erdoğan hükümeti sarsılmaya başlayalı beri, “süreç” denen ve güya barışı hedefleyen politikası dolayısıyla Erdoğan hükümetinin ayakta kalmasını istediğiniz için ona demokratikleşme yoluyla ayakta kalma aklı öğretiyorsunuz. Peki, Rojava Ortadoğu’da Kürt sorununun adil bir çözümü için hayati bir önem taşımıyor mu? Türk hükümeti PYD’yi ve Rojava’daki özerk bölgeyi El Kaideci çetelerin faaliyeti aracılığıyla sıkıştırmaya çalışmıyor mu?
O zaman siz ne dersiniz, hevaller? Acaba kamyonun Rojava’nın sıkıştırılmasında bir rolü olabilir mi?