Görevden alacağına teşekkür!

Üzerinden bir hafta bile geçmedi.  Hükümet Uludere katliamının ardından olayın büyüklüğü karşısında bir müddet sessiz kaldı, hatta başsağlığı ve tazminat gibi sözlerle Kürt halkını yatıştırmaya çalıştı. Ama bu sadece birkaç gün sürdü. 35 Kürt genci ve çocuğu 28 Aralık Çarşamba gecesi katledilmiş, olay bütün Türkiye tarafından 29 Aralık Perşembe günü duyulmuştu. Pazartesi hükümet toplantısından sonra tavır değişti. Şimdi savunmayı bıraktılar, saldırıya geçtiler.

Önce kabine toplantısından sonra başbakan Yardımcısı Bülent Arınç aslında kusurun ikaz fişeklerine rağmen askere kendilerinin terörist olmadığına dair bilgi vermedikleri için ölenlerde olduğunu açıkladı. Ardından ertesi gün Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay aynı iddiayı tekrarladı. Nihayet Başbakan Erdoğan AKP meclis grubunun toplantısında yeniden saldırganlaştı, BDP’ye “iblis” dedi, CHP’yi PKK’nin eline oynamakla suçladı, Genelkurmay’a ise teşekkür etti. Hükümet, hem suçlu, hem güçlü!

 

Ortada çok ciddi bir olay var. Devlet, ister kasıtla, ister yanıltılarak ve tuzağa düşerek, ister bir değerlendirme hatası dolayısıyla, sivil halktan bir grubu bombalamış ve 35 kişiyi öldürmüştür. Bunda tartışılacak bir şey yok. Bir trafik kazası olduğunda bile, kimse ölmemiş olsa dahi, olayda kimin sorumlu olduğu araştırılıyor. Şayet ciddi bir hata (örneğin içkili araç kullanma) veya kasıt varsa, sorumlu kişi cezalandırılıyor. Bir basit trafik kazasında yapılan, bir devletin 35 vatandaşını öldürdüğü bir olayda haydi haydi yapılacaktır. Bu kadar vahim bir olayın neden gerçekleştiği de soruşturulacaktır, sorumluların kim olduğu da.

Şayet bu doğruysa, ilgili bütün kurumların kamu adına soruşturma yürütenlere her türlü bilgi ve belgeyi vermesi işin doğasındandır. Soruşturmayı yapan kurumlarla işbirliği yapmamak suçtur. Peki, Erdoğan Genelkurmay Başkanı’na ve komutanlara neden teşekkür etmiştir? Soruşturma konusunda engelleyici bir tavır içinde olmadıkları için mi? Ama bu onların kanuni görevi ve sorumluluğudur. Bir insana ya da bir grup insana, kanunun emrettiği şeyleri yaptığı için teşekkür edilir mi?

Komik. Demek ki, teşekkürün siyasi anlamı başka. Erdoğan bu teşekkürü ile Genelkurmay’a ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) “bizim sizinle alıp veremediğimiz bir şey yok” diyor. Halkın önünde de bunu ilan ediyor. Bir yandan, TSK’yı halkın gözünde aklamaya çalışıyor, bir yandan da “bu devlet politikasıdır” diyor.

Bir katliamın hiyerarşik bakımdan sorumlularına böyle katliamının haftası bile dolmadan ve soruşturma sonucu belli olmadan teşekkür etmek siyasi bedelini de kendi içinde taşır. İki ihtimal var. Ya katliam kasıtlıdır, o zaman Erdoğan devletin kendi vatandaşı olan sivil halkı kasıtlı olarak öldürmesini devlet politikası haline getirmiş demektir. Ya da katliam PKK’ye karşı verilmekte olan savaşın amaçlanmamış bir yan ürünüdür. ABD’nin Türkçe’ye çok zor çevrilen savaş terminolojisi ile “collateral damage”’dir (amaçlanmamış hasardır). Demek ki, aynen Amerikalılar gibi, Erdoğan da bu kadar çok sivilin öldürülmesini “ne yapalım, olacak o kadarı” diye karşılıyor.

Katliamın sorumlularına teşekkür eden, kendisi de katliamın bütün sorumluluğunu üstlenmiş demektir. İşçi sınıfı bir gün bunun hesabını mutlaka soracaktır. Uludere, Dersim’lerin, 6-7 Eylül’lerin, 1 Mayıs’ların, Maraş’ların, Sivas Madımak’ların, Gazi’lerin yanına yazılmıştır.