Kaderiniz, tarihin çöp sepetine gitmektir!
Türkiye Taş Kömürü Kurumu Karadon Müessesesi Müdürlüğü İşletmesi'ndeki grizu patlamasında göçük altında kalan 30 maden işçisi kardeşimizden 28'inin cansız bedenine ulaşıldı.
Türkiye Taş Kömürü Kurumu Karadon Müessesesi Müdürlüğü İşletmesi'ndeki grizu patlamasında göçük altında kalan 30 maden işçisi kardeşimizden 28'inin cansız bedenine ulaşıldı. Hala göçük altında olan iki kardeşimizin hayatından ümit kesilmiş olmakla birlikte kurtarma çalışmalarına devam ediliyor. Yıllardır yetkileri ellerinde bulunduranlar işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda kıllarını kıpırdatmayanlar enkaz kurtarma çalışmalarını bir fırsat olarak görerek tüm güçleriyle olay mahallinde boy gösterdiler. Başbakan buyurmuş; kurtarma çalışmaları sonlanmadan bakan arkadaşları bölgeden ayrılamazmış, kesin talimat vermiş. Hükümet etme yetkisini işçi ve emekçilerden yana kullanmayan kabine ve başbakan işçi kardeşlerimizin bu zor gününü kendileri için kullanmaktan çekinmediler.
Yıllardır yasa çıkarma yetkisi tek başına kendilerinde olan ve bu yetkiyi patronların isteklerinden yana kullanan AKP hükümetinin başı Erdoğan, olay yerinde yaptığı gezi sırasında yaşanan protestolar nedeniyle uzun bir süre halka hitap edemedi. Emniyet güçlerinin zora dayalı çabaları sonucunda asayiş sağlandı. Erdoğan, acılı ailelerin hiçte ihtyaç duymadığı konuşmasını yapabildi.
Erdoğan'ın yaptığı konuşmadan anlıyoruz ki; olay mahalline apar topar gelmemiş. Bir istatistik yapma gereği duymuş. Yaptığı istatistik gösteriyormuş ki 20 yıldır bu tür olaylar çokça olmuş. Dikkat edelim: Bütün isthbarat ve istatistik kurumları elinde olduğu halde 20 yıllık bir araştırma yapmış. Mesela son 10 yıllık bir araştırmayı hükümette oldukları dönemi kapsadığı için yapmamış. Akıllı davranmış ve araştırmayı bir 10 yıl daha geriye götürmüş ve 20 yılla sınırlamış. Yani demek istiyor ki; bizlik bir mesele değil bizden önce de böyle kazalar oluyordu, bu kazayı hükümetin üzerine yıkmaya çalışmayın. Erdoğan, içini rahat tutsun. Sadece ona yüklenecek değiliz.
Hatta onun elini güçlendirecek bir argüman da verebiliriz. Bakın 1955 - 2009 yılları arasında madenlerde yaşanan "kazalarda" 2 bin 687 işçi kardeşimiz hayatını kaybetmiş. Yani AKP hükümeti tek başına suçlu değil. Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm hükümetler en az onlar kadar suçludur. Bu ülkede ve dünyada tüm iktidara gelen her burjuva hükümet kadar suçludur. Erdoğan'a bu konuda haksızlık yapmamak gerekiyor. Bu durum sadece onların hükümet ettikleri dönemle ilgili bir sorun değildir. Ondan önceki CHP, MHP, RP (Şimdiki SP), ANAP, DYP, SHP ve iktidara gelen tüm patron partileri suçludur.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yasalar çıkarmadıkları için suçlular, verilen mücadeleler sonucu söke söke alınan yasaları uygulamadıkları için suçlular, işçilerin kazanılmış haklarını tırpanladıkları için suçlular. Birçok KİT'in yanında madenleri özelleştirdikleri için suçlular. Erdoğan, içini ferah tutsun. Biz işçi ve emekçiler sadece onlara yüklenecek değiliz. Topyekün tüm burjuva partilerine karşıyız.
Yaşanan bu can kayıplarının, canımızın canımızdan gitmesinin kendisini üzmemiş olmasını garipsemiyor ve umursamıyoruz. Bizim umursadığımız başka bir nokta var. Bu acılı anımızda buyuruyor Erdoğan: "bu mesleğin kaderinde maalesef bu varmış."
Yani istatistiklerden elde ettiği bilgiler bunu söylüyormuş. Madenlerde can vermemiz bizim kaderimizdenmiş. Böyle olduğunu bile bile ocağa indiğimiz için aslında bu kaderi kendimiz yazıyormuşuz. Dolayısıyla ortada bir suç, bir hata yokmuş.
Erdoğan, kendisi de biliyor ki bu kader falan değildir. İstenirse çok rahatlıkla önlenebilecek "kazalardır" bunlar. Fakat bunları önlemek için para harcamak gerekmektedir. Bu sistem insan hayatını değil para kazanmayı kutsamaktadır. Gaz miktarının artışını gösteren dedektörler, anında takılabilecek gaz maskeleri, asansörleri sınırlamayıp birkaç ek asansör vb. bütün önlemler kayıplarımızı önleyebilrdi. Ama onlar işçilerin hayatta kalmaları için para harcamayı gereksiz görmektedirler. Nasılsa dışarıda iş arayan milyonlarca işsiz emekçi var. Onların mantığı böyle çalışır. Hayatını kaybeden kardeşlerimiz için timsah gözyaşı dökerler ve yine kasalarındaki kârı nasıl arttıracaklarını düşünürler. Onlar için insan hayatının bir değeri yoktur. Nasılsa bu ölümleri açıklayan sihirli bir açıklamaları da varken neden para harcasınlar ki... Kader demek bedava...
Yalnız şunu unutuyorlar. Kader demek kaçınılmaz olan demektir. Siz ne yaparsanız yapın, olacak olanı değiştiremezsiniz. O kaçınılmaz son yine gelir olacağına varır. Olanları kaderle açıklayan Erdoğan'a ve sözcülüğünü yaptığı patronlara şunu iletmek isteriz. Bugün yok saydıkları, sadece istatistiklerdeki yerini alan, güvencesiz koşullarda hayati tehlikeler içinde çalışan, kasalarını doldurmaları için verdikleri alınteri yetmeyip can veren bu işçi sınıfı gün gelecek kendi iktidarlarını almak için, işçi ve emekçi hükümeti kurmak için canlarını ortaya koyarak son kavgaya atılacaklar. Ve işte o zaman patronlar için, patronların temsilcileri için kaçınılmaz son gelecek. Kaderlerinden kaçamayacaklar. Tarihin çöp sepetine gidecekler.