Fabrikalardan Haberler-Kasım 2018

Tofaş'ta kampanya var!

Tofaşta çıkışlar açıldı. Çıkmak isteyenler için 3 maaş net tazminat ve ihbar karşılığı işten ayrılma olanağı sağlandı. 500-600 kişi başvuru yaptı. Yıl sonuna kadar kademeli olarak çıkacaklar çıkmak isteyenler çoğunlukla askerliğini yapmayan, emekliliğine az kalan kişiler.

Son bir yıldır işler kötüye giderken performans düşüklüğü nedeniyle işten atılanlar oldu. Bu konuda hükümetinde payı var mıdır bilinmez ama Tofaş şimdiki işten çıkarmalar için "ben çıkarmadım kendileri çıktı" diyecek. Çıkan işçiler de işsizlik haklarından yararlanamayacaklar.

Kimine göre kriz yok ama ülkenin en önemli sanayisi olan otomotivde bile haftada iki üç gün çalışma olmuyor. İmalat düştü. İşçiler çıkartılıyor. Bu durum otomotiv yan sanayilerini de büyük ölçüde etkiliyor ve artarak etkilemeye de devam edecek. Ücretsiz izinler, işten çıkarmalar yaşanacak. Tofaş’ta yağmur yağsa yan sanayilerinde fırtına kopacak. Bu yaşananlar bize 2019'un çok daha zor geçeceğini gösteriyor.

Ülkenin içinde bulunduğu süreç AKP'li işçileri bile sorgulamaya itti. İşçiler ay sonunu zar zor getirince, zamların ardı arkası kesilmeyince, ülkenin içerde ve dışarda yaşadığı sorunlar bir türlü bitmeyince hükümeti sorumlu tutmaya başladılar. Artık hükümete güven kalmadı. Ancak işçi lehine bir şey yapabilecek alternatif bir muhalefet partisi görmüyorlar. Böyle devam ederse ve asgari ücret beklentinin altında kalırsa AKP'ye olan güven daha da azalır. İşçi sınıfının önünde iyi bir seçenek olursa seçimlerde de kaybeder.

İşçilerin en büyük sorunu sınıf bilincinin olmaması. Evine ekmek götüremeyince, kredi kartlarını, borçlarını ödeyemeyince sorgulamaya başlıyor. Yaşadığımız dünyaya daha geniş bir pencereden bakmalıyız. Çözümü başka partilerde değil, kendi mücadelemiz ve birliğimizde aramalıyız.

Bursa Tofaş'tan bir işçi

 

Ekonomik krizin faturası işçilere çıkarılmasın

Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ve artan enflasyon nedeniyle çalıştığım fabrikada tüm işçilere %10 zam yapıldı. Çalıştığım fabrikada bant ve bölümler farklı farklı fabrikalar için üretim  yapıyor. Fabrika yönetiminin yaptığı zam açıklamasında, şu an kimsenin işten çıkarılmayacağı ancak koşullar böyle devam ettiği takdirde hangi bant ve bölümlerin siparişlerinde azalma olursa o kısımlarda cumartesi çalışmalarının iptal edileceği, o kısımlarda çalışan işçilere yıllık izin hakları doğmamış olsa dahi yıllık izinlerinin kullandırılacağı, mecbur kalınmadığı takdirde işçi çıkarılmayacağı söylendi. Fabrikadan bazı işçi arkadaşların "şu an zam yaptınız ama aslında zam dönemi ocak ayı idi, ocak zammını bu aldığımız zam etkileyecek mi" sorusuna karşılık yönetim, "Daha önümüzde 3 ay var zamanı geldiğinde duruma göre değerlendirilir. yanıtını verdi. Yakın zamanda işten çıkarılan arkadaşlarımız oldu. Bu çıkarmaların da gerekçesinin ekonomik kriz değil, performans düşüklüğü olduğu söylendi. Ama bizler biliyoruz ki ne yapılan zamlar ne de yapılan bu açıklamalar işverenlerin işçileri düşünerek yaptığı şeyler değildir. 

Ekonomik krizin bedelleri her durumda biz işçilere, emekçilere ödettirilmeye çalışılmaktadır. İşverenler tarafından yapılan enflasyon zamları bizlere bir lütuf gibi sunulmaktadır. Açık açık "İşin olduğuna şükret" baskısı oluşturmaya ve bizleri mücadelemizden koparmaya çalışmaktadırlar. Oysa ki olması gereken gerçeğe uygun bir enflasyon zammı yapılması, insanca koşullarda çalışmamızın sağlanmasıdır. Biliyoruz ki işverenler kendi çıkarları aleyhine olan hiçbir şeyi bize vermezler, biz de verilmesini beklememeli almak için mücadele etmeliyiz. Yaşanan krizin faturasının biz işçi ve emekçilere ödettirilmemesi için örgütlenmeli, birlikte mücadele etmeliyiz! Bu krizi yaratan bizler değiliz, hesabının da bizlerden sorulmasına müsaade etmeyeceğiz! 

Bursa Akwell'den Bir Metal İşçisi

 

Enseyi karartmayalım örgütlenelim

Çerkezköy’de bulunan çamaşır kurutma makinesi fabrikasında çalışmaktayım. Montaj hattında olduğumuz için ambardan hatta çalışanlara sürekli olarak malzeme temini yapılması gerekmekte. Aksi takdirde hiçbir şekilde makinenin montajı gerçekleşemez. Ancak buna rağmen malzeme temininde sürekli sıkıntı yaşıyoruz. Tabi bu da montajda yavaşlamamıza, bandın da şişip, durmasına sebebiyet vermekte. Sanki malzemeyi ben temin edecekmişim de yapmamışım gibi tüm bu durumlardan biz sorumluymuşçasına baskı görüyoruz. Şimdi belki abartı gelecek size ama “Hadi hadi, daha hızlı, bandın alt tarafı boş, çabuk olun!” cümlelerinden kendi sesimizi duyamaz oluyoruz bazen. Su doldurmaya gittiğimiz zaman “neden bandı bırakıyorsun?” diye azar yiyoruz. Peki biz ne yapıyoruz? Karşı banda su şişesini atıp o sırada müsait olan arkadaşın bize su getirmesini rica ediyoruz. Tuvalete gittiğimizde de durum değişmiyor. Yine azar… 

İçerisi kışın çok soğuk, yazın çok sıcak. 1955 yılında kurulduğunu gururla söyleyen Arçelik, Doların bu kadar gündem olduğu şu zamanlarda ihracat rekoru kırdığını söyleyen Arçelik, 10 büyük sanayi şirketi içinde muhakkak yer alan Arçelik, içeri bir havalandırma yaptıramıyor! Yetmiyor, kısmi sözleşmeli işçilere yazın verdiği kısa kollu t-shirtlerle, kolsuz polar bile vermeden çalışmaya devam etmelerini söylüyor ancak kendi durumlarından utanıyor olacaklar ki, denetmenler geldiği zaman üşümemek için evden getirdiğimiz yelekleri çıkarmamızı söylüyorlar! Tuvaletlerin de hijyen konusunda çok sıkıntılı olduğunu söylemek gerekiyor. Yemek deseniz onlar da çok kötü durumda. Ama neyse ki yetkili sendika Türk Metal, bu konuda yoğunlukla çalışıyor(!) salata servis kaplarının yerlerini beğenmeyip sürekli yemekhane çalışanlarını azarlıyor. Başka işler de yapıyor elbete ki sendika. Mesela kendi çevresinden, memleketlisinden kişileri kadroya alıyor! Anlayacağınız Arçelik’teki tablo tam bir kara mizah! Bu kara mizaha bir son vermek lazım. Ekonomik krizin yakıcılığını ensemizde hissettiğimiz şu zamanlarda enseyi karartmayıp örgütlenmek lazım. 

Çerkezköy Arçelik kurutma makinesi fabrikasından bir işçi

 

Koçlar bandosu

Merhaba ben İstanbul Beylikdüzü’den Tekirdağ’a bağlı Çerkezköy’e yeni taşınan Arçelik Televizyon fabrikasında çalışıyorum. Biz buraya Ağustos ayında geldik. O zamandan bu zamana 8 saat çalışmadık. 12 saat hatta yeri geldiğinde 16 saat bile ardı ardına çalıştık. Belli bir plan içinde olmadan amirlerin kendi kafalarından uydurdukları şekilde mesai saatlerimiz bırakın haftayı her gün değişti. Ve halen de değişmeye devam ediyor. Biz bandı sürekli hızlandırıp Arçelik’in patronu Koç ailesine daha para kazandırırken, nihayet Koç ailesinin bu yeni fabrikanın açılışı için geleceği haberi 2 hafta önceden geldi. O haftadan açılışın yapılacağı güne kadar aralıksız temizlikler yapıldı. Müdürlerin biri gidip biri geldi. Denetmenler hiç durmadan raporlar tuttu. Kontroller yapıldı her şey yerli yerinde mi, nizama uygun mu diye. Sonuçta her şey mükemmel olmalıydı. Yemekhanenin masaları bile düzenlendi. Müşteri için kafeteryalar gayet lüks yapılırken, aynı lüks durum tuvaletlerden de yine müşteri gelecek diye kaçınılmamıştı. Ama aynı müşteri işçilerin soyunma odasına girmeyecek diye onda her hangi bir lüks yoktu. Onun yerine sırt sırta soyunmaya çalışan, hatta bazen yoğunluktan bir biri ile kavga etme noktasına gelen işçiler oldu. Olmaya da devam ediyor. 

Normalde 12 saat çalışırken patronlar geliyor diye 8 saat çalışmaya başladık. Patronlar Çarşamba günü geldi. Bizde Cuma günü 12 saat çalışmaya tekrar geri döndük. İşin komik tarafı Koç’lardan kimse gelmedi açılışa. Son dakika da iptal etmişler gelmeyi. Onun yerine Arçelik Genel müdürü geldi. Fabrika yönetiminin durumunu Şener Şen’in filminde ki “Selamsızlar Bandosu”na benzettim. Gerçi bu olsa olsa Koç’lar bandosu olur. Maalesef ki yetkili sendika Türk Metal’in temsilcileri de genel müdürle fotoğraf çektirirken ağızları kulaklarına varmış haldeydi. Yine trajikomik bir şekilde Türk Metal temsilcisi Çalışma Bakanlığına fazla mesai durumunu sorduğunu, cevap olarak da “işçiler istiyorsa kalabilirler” cevabını aldıklarını söyledi. Güler misiniz ağlar mısınız bu sendikaya? Hayır ikisini de yapmayalım. Üye olalım, denetleyelim, sahip çıkalım. Böylelikle örgütlü gücümüzün farkına varalım. Bizi sayıdan ibaret gören sermaye düzenini de yıkalım! 

Çerkezköy Arçelik televizyon fabrikasından bir işçi

 

Krize karşı mücadele için işçilerin cephesi!

Ülkeyi yönetenler her fırsat bulduklarında “ülkede kriz yok, ekonomik saldırı var” deyip duruyorlar. Artık yalan söylemekten vazgeçsinler. Türkiye’de bal gibi ekonomik kriz var. Eğer onlarında dedikleri gibi kriz değil, ekonomik saldırı varsa biz işçilerin ceplerine saldırı var. Hem de patronlar ve bizzat hükümet tarafından. 

Enflasyon rakamları doğru bir şekilde bile açıklanmazken bizlerin maaşlarına yılda bir defa o rakamların bile altında zam yapılması kabul edilemez. Patronlara kalsa onlar 3 yılda bir sözleşme imzalayıp bizleri bedavaya çalıştırmak istiyorlar. Artık maaşlarımız kuş kadar bile kalmadı. Artık bu ücretlere çalışma bizler için kabul edilemez. Enflasyon ve fiyatlar bu kadar yükselmişken hemen maaşlarımıza zam yapılması için mücadele için bir araya gelmeliyiz. 

Bundan sonra “bana bir şey olmaz” devri bütün işçiler için bitti. Ya bundan sonra mücadele edeceğiz, işçilerin savunma hattını kuracağız ya da durup kenarda bekleyeceğiz, patronlar hükümeti de arkasına alıp bizlere saldıracaklar. Bizlerin bir araya gelmesi için sendikalarımız var. Sendikalarımız, konfederasyon ayırmadan bir araya gelmeli hemen krizle mücadele komiteleri kurmalı. Artık kaybedecek zamanımız yok! Haydi hep beraber mücadeleye!

Manisa’dan bir metal işçisi.

 

İşsizlik fonu patronlara değil turizm işçileri için açılsın

Turizm sezonu kapanıyor. Bütün sezon boyunca canımızla başımızla çalıştığımız otelleri bu ay itibari ile bırakıyoruz. Bütün sezon boyunca karın tokluğuna çalışıp evimizi ancak geçindirebildik. Şimdi ise sezon kapandığı için nasıl geçineceğimizin derdine düştük. Tabi bunları sadece biz işçiler düşünüyoruz. 6 ay boyunca kasalarını şişirdiğimiz patronların ise bütün sezon boyunca elde ettikleri milyonlarla nerede nasıl bir otel açarım onu düşünüyorlar. Şimdi ise en ihtiyaçımız olan zamanda bizden alınıp patronlar için kullanılan işsizlik fonundan yararlanamıyoruz. Geçtiğimiz senelerden bu yana patronlar için fonu yağmalayan hükümet biz turizm işçileri için kıllarını bile kıpırdatmıyor. Hatta başından beri aslında fonun biz turizm işçileri için değil patronlar için olduğunu fonun kullanım şartlarından görebiliyorduk. Ama artık işsizlik fonunun şartsız şurtsuz bize açılmasını istiyoruz. Artık işsizlik fonunun amacına uygun şekilde işsiz kalan işçiler için kullanılmasını istiyoruz. Bizden alınan paraların bize geri verilmesini istiyoruz. İşsizlik fonunun patronlar için yağmalanmasını değil. Bu topraklarda çalışıp işsiz kalan işçiler için kullanılsın.

Antalya Kemer'den Bir Turizm İşçisi

 

Turizm işçisinin ekmek sorunu

Sezonluk bölgelerde çalışan turizm işçisinin ekmek arayışı şimdi başlıyor. Artık sezonluk oteller kapanıyor. Neredeyse bütün turizm işçileri işsiz kalarak memleketlerine dönecek. Bu ekonomik krizin altında yaşamlarını devam ettirebilmek için iş arayacaklar. Bu felaketin bir parçası olarak, ekonomik krizin altında ne kadar zamanda iş bulabiliriz hiç tahmin edemiyorum. Hepimiz haliyle işsizler ordusuna katılıyoruz. Bu ordu azalacağına artıyor. Biz de oteller kapandığı için yedek sanayi ordusunun bir neferi olacağız maalesef.

Hâlbuki sezonda patronlar için her şey çok iyiydi. Kazançları bol olduğunda bizi el üstünde tutuyorlardı. Şimdi ceplerine sığmayacak kadar para doldurdular ve bizlerle işleri bitti. Şimdi yapacakları bu paralarla sefalarını sürmek ve paralarını katlayacak yol ve yöntemler düşünmek. Bizim ise düşüneceğimiz tek bir şey var. Nasıl iş bulabiliriz? 

Eğer biz patronlara 12 ay boyunca yetecek para kazandırıyorsak, bize de 12 ay boyunca yetecek ücret vermek zorundalar. Patronlar 12 ay boyunca yetecek sermaye edinmese hiçbir kapitalist otel açmazdı. Tabi ki, patronlar yedek sanayi ordusunun gücüne güvenerek hem işlerine geliyor hem de işçilere verdikleri 6 aylık ücretle kendi sermayelerini katlıyorlar. 

Bugün, Türkiye'de sofraya konulan her gıda gittikçe küçülüyor ve pahalanıyor. İşsizlik can yakıyor. Biz turizm işçileri olarak da her yıl olduğu gibi bu sene de işsizlikle mücadele ediyoruz. Ama onun yerine işsiz kalmamak için mücadele etmek her işçi gibi, turizm işçilerinin de vazifesi olmalıdır. Ekmek arayışı turizm işçileri için şimdi başlıyor. Turizm işçileri ekmek arayışını ekmek kavgasına dönüştürme bilincini kazandıkları zaman mücadele ederek, birlikler, komiteler kurarak haklarını söke söke alacaklardır. 

Bordum'dan bir turizm işçisi

 

İnsan Gibi Yaşamak İçin Mücadeleye! 

Merhaba dostlar. Ekonomik krizin etkisiyle çalışma koşullarımız daha da zorlaştı. Bu patron hükümeti maaşlarımızı, fazla mesai ücretlerimizi alamadığımız halde sırf bir işe sahibiz diye şükredecek duruma getirdi biz işçileri. İşsizlik rakamları almış başını gidiyor, ekonomik kriz nedeniyle en temel giderlerimiz 2 katına çıktı, açlık sınırının altında ücretlerle yaşamaya çalışıyoruz. Üstüne üstlük patronların ahlaksızlıkları ile de mücadele ediyoruz.

Geç yatan maaşlara ses çıkardığımız anda kapı önüne konma tehlikesi ve tehdidi ile karşı karşıya kalıyoruz. 10-12 saatleri bulan çalışma günlerimiz oluyor. Seni birkaç saat bedavaya çalıştırdığı yetmezmiş gibi birde yarım saatlik geç kaldığımızda psikolojik baskı uyguluyorlar. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar ama razı olmayacağız!

Bu karanlık sokaktan aydınlığa doğru bir çıkış var. Tek başımıza hakkımızı aramak kalıcı bir fayda sağlamaz. Biz bu hak arama mücadelesine sağımızdaki, solumuzdaki civarımızdaki arkadaşlarımızı da katmalıyız. O yüzden önce kendi işyerimize sendika sokmalı, bunun mücadelesini vermeli, daha sonra o sendikanın denetimini sağlamalıyız. Biz birlikte olursak, haklarımızı alır, patronların saltanatına son verebiliriz.

İzmir'den bir gıda işçi.

 

Cargill direnişinin 195. gününden tüm emek dostlarına selam olsun...

Tam 195 gün evvel emekleri hiçe sayılmış, alın terleri hor görülmüş ve sırf anayasal haklarını kullanıp sendikalı oldukları için, bir kalemde silinmiş Cargill işçileri olarak, mücadelemize ilk günkü kararlılık ve azimle devam ediyoruz.  İlk gün verdiğimiz sözün arkasında dik bir şekilde durarak,  yağmura ayaza ekonomik ve mental sıkıntılara aldırış etmeden, zafere giden yolda yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz. Artık bu mücadelenin yalnızca Cargill işçisi özelinde olmadığını ve bu mücadelenin tüm işçi sınıfının mücadelesi olduğunu biliyoruz. Belki ilk başlarda sadece slogan olsun diye söylediğimiz emek, direniş, sınıf dayanışması şeklindeki kelimelerin aslında sayfalar dolusu anlam taşıdığını biliyor ve bu hissiyatla yaşıyoruz. Ve biz bu mücadeleyi kazanımla sonuçlandırdığımızda, bundan sonraki süreçlerde,  yurdun farklı yerlerinde filizlenecek olan işçi hareketlerine ilham kaynağı olacağımızı ve bu noktada bu onurlu mücadelenin ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu çok ama çok iyi biliyoruz.

Ve bu mücadeleyi verirken, çocuklarımıza göğsümüzü gere gere anlatacağımız çok ama çok güzel anılar biriktiriyoruz.

Sermayenin dostunun çok olduğu şu ortamda, Emek dostlarını direniş alanımıza bekliyor ve bu mücadeleyi elbirliği ile büyütme noktasında desteklerini arzu ediyoruz.

Selam olsun.

Bursa Orhangazi’den direnişteki Cargill işçileri

 

Renault fabrika içine fabrika kuruyor, işçiye gelince kriz var!

Geçen hafta Renault'da Türkiye'nin ilk yüksek basınçlı alüminyum enjeksiyon fabrikasının temeli atıldı. Proje bazlı teşvik sistemi kapsamında yeni nesil hibrit araçlar için Türkiye'nin ilk alüminyum motor bloğu üretilecek. 100 milyon Avro’yu aşan bu projeden çıkacak ürünlerin büyük bölümü ihraç edilecek. Kurulacak fabrika 8 bini kapalı 10 bin metrekarelik alana inşa ediliyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Groupe Renault Dünya Başkan Yardımcısı Thierry Bollore, Renault Grubu Avrasya Bölgesi Başkan Yardımcısı Nicolas Maure, Oyak Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Taş, Oyak Genel Müdürü Süleyman Savaş Erdem, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Arda Ermut, Renault Mais Genel Müdürü Berk Çağdaş, Oyak Renault Genel Müdürü Antoine Aoun yan yana dizildiler yanlarına da işbirlikçileri Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ı aldılar. İşçi düşmanları resmi geçit töreni gibi!

Bu yatırımı çok övüyorlar. Ama işin bir de işçiye yansıyan boyutu var. Fabrikada giydiğimiz iş elbisesinden tutunda ayakkabı, eldivene kadar her şeyden kısan Renault yeni fabrika kuruyor. İyi güzel de ne zaman bir hak talep etsek karşımızda ağlayıp sızlayan bir yönetim buluyoruz. Neredeyse cebimizden çıkarıp biz para vereceğiz. Renault sermayesine sermaye katıyor. İşçiye emekçiye kriz var! Sözleşmelerde görüşeceğiz!

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi

 

Bu sömürü düzeniyle topyekûn mücadele etmeliyiz

Enflasyonla topyekûn mücadele ederek İşçiyi emekçiyi mi düşünüyorlar? Yoksa patronları mı? Tabii ki patronları düşünüyorlar! Sömürü düzeninin devamı için topyekûn mücadele ediyorlar. Neymiş efendim %10 indirim olacakmış. Yapsan ne olacak zaten maaşlar çoktan eridi gitti. Bir çok şeye %20 ye yakın zam yapıldı. Elektriğe ve doğalgaza yapılacak zammın yıl sonuna kadar erteleneceğinden bahsediliyor. Elektrik ve doğalgaza zaten fazlasıyla zam gelmişti, yıl sonuna kadar zam yapılmayacağını söylemek de tam bir kandırmaca. Enflasyonla mücadelenin yıl sonuna kadar 2 ay süreceğini söylüyorlar. Düşünelim önceki yıllar firmalar yıl sonuna doğru giyimden, elektronik eşyaya kadar bir çok şeyde elde kalan malların sürümünden de kazanmak için fiyatlarda (yüzde 10-50 arası) indirim yaparlar. Dikkat ederseniz birçok gıda firması gramajları düşürüp fiyatları aynı gösterip gizliden gizliye birçok şeyden kısıyor. Sözde yapacakları indirimlerle de enflasyonla topyekûn mücadele ettik diyecekler. İşçiler olarak bu aldatmacaların farkına varmalıyız. Enflasyona yenilmek istemiyorsak bu kandırmacalara bel bağlamayalım. Toplu sözleşmeye en iyi şekilde hazırlık yapalım. Yeri geldiğinde üretimden gelen gücümüzü, grev silahımızı kullanmaktan asla geri durmayalım. 

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi 

 

Yol işçisi sizin köleniz değil, olmayacak da!

Merhaba arkadaşlar. Ben Bilecik İl Özel İdaresi'nde sözleşmeli olarak çalışıyorum. Yani 10 ayda bir işten çıkıp yeniden giren ve bir sonraki 10 ay aç kalıp kalmayacağının hiçbir güvencesi olmayan sözleşmeli bir işçiyim. Size bahsetmek istediğim konu, son dönemde "geriye dönük ödemeler" başlığıyla biz yol işçileri arasında tartışılan bir konu. Çalıştığım yerde sözleşmeli işçilikten kadroya geçen işçilere geriye dönük bir ödeme yapılıyor. Son süreçte Bilecik hariç bütün İl Özel İdare Yol Şube Müdürlüğü'nde sözleşmeliden kadroya geçen işçilere geriye dönük ödemeler yapıldı. Fakat Bilecikli yol işçilerine bu ödeme aylardır yapılmıyor. Biz buradan şunu sormak istiyoruz: bizleri zorunlu mesailerle haftanın 7 günü çalıştırıyorsunuz, resmi tatillerde (1 Mayıs dahil) zorunlu mesai koyuyorsunuz, hele bir de seçimlere az zaman kalmışsa dur durak bilmeden soluksuz çalıştırıyorsunuz. Alın terini asfalta döken, bu koskoca yolları var eden bizlerin hakkı söz konusu olunca neden kimse bizi muhattap almıyor? Tabii biz bu sorunun cevabını biliyoruz. Tarihte görülmemiş ki mücadele etmeyen hakkını alsın. Biz sözleşmeli yol işçileri önce kadrolu çalışma ve sendikalaşma hakkımızı elde etmek için birlik olup mücadele etmeliyiz ve bu kazanımlar doğrultusunda da hiçbir hakkımızı yedirtmemek için gardımızı bir saniye bile indirmemeliyiz. Yol işçisi sizin köleniz değil, olmayacak da!

Bilecik’ten bir yol işçisi

 

İşten atmalara karşı örgütlenelim, mücadelemizi büyütelim 

Ben Tuzla Deri Organize Sanayi' de bulunan Chen Solar adlı Çin menşeli bir fabrikada çalışıyorum. Bizlerin de gündemi diğer işçi kardeşlerimiz gibi, krizin yükünün bizlerin sırtına vurulmasıdir. 

Biz Chen Solar işçileri olarak son bir aylık süreçte bu durumu çok açık bir şekilde yaşadık. Öncelikle ilk belirtmek istediğim konu " İşten atmak " fabrikamız 2 vardiyalı olacak şekilde üretimini sürdürürken, son 1 aylık süreçte işten çıkarmalarla birlikte tek vardiyalı sisteme döndük. Kâr rekorları kırarken işçiyi görmeyen patronlar şimdi ağızlarında ekonomik kriz, maliyetler yüksek lafları ile her gün arkadaşlarımızı işten çıkarıyorlar. Bu durum sadece bizim fabrikada değil bir çok fabrikada karşımıza çıkıyor. Biz Chen Solar işçileri olarak her gün bir arkadaşımızın işinden ekmeğinden olmasına karşıyız. Bunlar yetmezmiş gibi siparişimiz yok yine makine kurulacak gibi bahanelerle yönetim tarafından tüm fabrika ücretli izine çıkarıldı. Bir çok arkadaşımız bu süreci, günü birlik yevmiyeli işler ile değerlendiriyor. Bu bizlere verdikleri düşük ücretlerinde göstergesidir. 

Biz emekçiler sendikasız güvencesiz işlerde düşük ücretlerde calıştırılmamız yetmezmiş gibi, her gün eve sağlıklı bir biçimde bir iş kazası geçirmeden dönebilecek miyiz diye düşünürken, şimdi ise patronlarimiz daha fazla kar etsin diye işimizden, ekmeğimizden oluyoruz. 

Bugün arkadaşın gider, yarın sen gidersin eğer bizler birlikte mücadele edip patronların bize yaptığı bu saldırılara karşı arkadaşlarımızı, işimizi koruyamazsak her zaman sıra bize ne zaman gelecek diye düşüneceğiz. Bizler bu saldırılara karşı örgütlenmeli, sendikasız iş yerlerimizde sendika mücadelesi vermeli, sadece sendikal örgütlenme mücadelesi değil bu genel saldırılara karşı tüm emekçi arkadaşlarımızı kendi yanımıza çekip mücadeleye katarak büyük bir cephe haline gelmeliyiz. Bu taleplerimizi büyütmeli, tüm sınıf kardeşlerimize anlatmalıyız. Patronlar daha az kâr etsin biz işimizden vazgeçmiyoruz  

Gebze Chen Solar fabrikasından bir işçi

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2018 tarihli 110. sayısında yayınlanmıştır.