Cemaat üniversiteye operasyon yaparken hepiniz oradaydınız! Hala oradasınız!
672 sayılı OHAL kararnamesiyle üniversitelerden 2346 akademisyen atıldı. Araya Ankara, Gazi, Kocaeli, Muş, Tunceli, Adıyaman üniversitelerinden Barış için Akademisyenler'in kampanyasına imza veren 41 akademisyen de sıkıştırıldı. Geriye kalanların da hakkında eni konu soruşturma yapılmış, suçları sabit görülmüş falan değil. Durumu kurunun yanında yaş da yanıyor diye nitelemek de mümkün değil. Zira konu üniversitedeki Fethullahçı kadrolaşma ise bu işin nasıl ve hangi silsile içinde yapıldığı bellidir. Herhangi bir kadrolaşma faaliyetini özellikle de bu derece geniş kapsamlı bir kadrolaşmayı YÖK'ü ve rektörlükleri bağlamadan yapabilmeniz olanaksızdır.
Peki bu tasfiyeleri kim yürütüyor? YÖK ve rektörlükler! Vaktiyle cemaatin okuluna gitmiş, cemaatçi bilinen üniversiteden geçmiş, yok efendim kurban vekaleti vermiş ne kadar insan varsa suçlu ilan edip üniversiteden atıyorsunuz. Peki bu kişiler, mevcut kadrolara sabah erken kalkıp mı girdiler? Bunları kim soktu? YÖK ve rektörlükler! Peki bu YÖK üyelerini o göreve kim atıyor? 22 üyenin 14'ünü Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu... Peki rektörleri? Cumhurbaşkanı bizzat!
17-25 Aralık diye bir milat yoktur, olamaz. Üniversitede hiç olamaz. Üniversitelerde illa bir milat istiyorsanız. Hodri meydan! Miladı 31 Temmuz 2008'e koyalım... YÖK'ün araştırma görevlilerinin çoğunluğunu oluşturan 50d'lileri burslu öğrenci ilan edip, lisansüstü eğitimden sonra atmaya yeltendiği, kalıcı 33a kadrosuna geçmelerini engellediği, böylece büyük üniversitelerde boşalacak yerlere MEB bursuyla, YÖK bursuyla Amerika'ya, şuraya buraya gönderdikleri adamlarını tam korumalı kadrolarla yerleştirmeyi planladıkları ve 31 Temmuz'da yayınladıkları yönetmelikle tüm bu planın düğmesine bastıkları günlere geri gidelim. Plan ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Dönem dalga dalga Ergenekon soruşturmalarının başladığı dönem. Bugün o operasyonlarda rol alanlar "kumpas" adı altında derdest edildi. Peki üniversiteye operasyon yapanlar nerede? Biz söyleyelim, YÖK'ün başında, devletin tepelerinde, hepsi sıhhatte ve afiyette...
Miladı 31 Temmuz 2008 olarak alalım. Son dönemde deniyor ya, Fenerbahçeliler cemaate karşı ilk direnenler oldu diye.. Doğrudur. Ama şimdi dönüp bakıyoruz da ondan önce asistanlar var. İş güvencesi ve akademik özgürlük diyerek birleşen asistanlar ve 2008-2009 yıllarında başta Beyazıt olmak üzere kampüsleri direniş alanına çeviren genç akademisyenler var. İlk barikatı asistanlar kurdu. Biz kurduk. Biz kalıyoruz YÖK gitsin dedik! Grev yaptık, yürüyüş yaptık, çadır kurduk, hiçbir arkadaşımızı vermedik. Ekmeğimizle geleceğimizle oynatmadık. Tüm bunları yaparken de sadece haklarımız için değil üniversitemizin ve halkın geleceği için mücadele ediyoruz dedik. Bizi Anadolu'ya göndermek istediklerinde hayhay dedik. İş güvencesi olduktan sonra yurdun her köşesinde görev yapmaya hazırız dedik. Ekmeğinden arttırdığıyla bizi okutanın bu halk olduğunu aklımızdan çıkarmadık. Ama niyet belliydi. Karşımızda cemaatiyle AKP'siyle birleşmiş bir cephe vardı. (Hakkını yemeyelim belki şaşırtıcı gelecek ama AKP'den bir tek Burhan Kuzu asistanların taleplerini desteklemişti) Direndik ve kazandık. 31 Temmuz yönetmeliğini çöpe yolladık. Operasyonu boşa çıkarttık. Bir kez daha emeği geçen herkese selam olsun!
Şimdi bugün üniversite nasıl bu halde diye görmek isteyenler, 2008 sonunda İstanbul Üniversitesi'nde tüm fakülte asistanlarını kadroya geçiren rektörlük kararının nasıl YÖK'e şikâyet edildiğini ve durdurulduğunu araştırsınlar. Direnen asistanları koçbaşı olarak niteleyen YÖK başı vekili hakkındaki 70 sayfalık intihal dosyasının nasıl örtbas edildiğini araştırsınlar. Adım adım AKP'nin neden intihali bir suç olmaktan çıkarttığını sorgulasınlar. Sonra bu kişiler yükseköğretim sisteminde hangi pozisyonları tutmuşlar ona baksınlar. Koskoca üniversitelerin idari ve akademik kadrolarına, sanki o üniversitelerin içinden kimse yokmuş gibi dışarıdan paraşütle yapılan atamaların nasıl ve kimler tarafından hangi kriterlere göre yapıldığını sorgulasınlar. Cemaat ve AKP ittifakının üniversitelerde hiçbir zaman ciddi bir sarsıntıya uğramadığını göreceklerdir.
Ve son olarak AKP hükümetine 674 sayılı kararnamenin son maddesini ekleme fikrini kimin verdiğine bir dönüp baksınlar. YÖK kanununa eklenen bir madde ile Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında asistan olarak atanmış herkes tek seferde 50d kadrosuna geçirildi. Binlerce asistanın geleceği idarecilerin iki dudağı arasına bırakılmış oldu. Yeni bir büyük tasfiyenin yolu açıldı. Üstelik bu hükümete muhalif bilim insanlarının akademiye girebileceği tek kapı olan, merkezi sınav ve yerleştirme esasına dayanan ÖYP üzerinden yapıldı. 2008-2009'da asistanların geçit vermediği cemaat operasyonu 2016'da 674 sayılı OHAL kararnamesiyle sözüm ona cemaate savaş açmış AKP hükümeti tarafından bizzat uygulamaya konuyor. Evet dönüp bu fikir nereden çıktı ona bakılmalı ve bu kişilerin kim tarafından atandığını, kimlerin sıra arkadaşı olduğunu da unutmamalı...