Suruç’un hesabını sormak zorundayız!

Suruç’un hesabını sormak zorundayız!

20 Temmuz 2015’te Türkiye’nin birçok ilinden sosyalist gençler Kobani için toplanan yardımları götürmek amacıyla Urfa’nın Suruç ilçesinde toplandı. Toplanan arkadaşlarımıza devletin gözü önünde bombalı saldırı düzenleyen DAİŞ, 33 mücadele arkadaşımızı katletti, 100’lerce arkadaşımızı ise yaraladı. Geçen 6 yılda Suruç’un gerçek failleri hesap vermedi, devlet failleri kanatlarının arasına aldı. Bizler hem hayatını kaybeden arkadaşlarımız için hem de Türkiye’nin özellikle bir mafya liderinin ifşaatıyla ve Deniz Poyraz cinayetiyle yeniden sarsıntılı bir döneme girdiğini gösteren bugünlerde yeni katliamların önüne geçmek için Suruç’un hesabını sormak zorundayız!

Katliamda devletin rolü

Suruç’ta patlatılan bomba o dönem patlatılan bombalardan sadece bir tanesiydi. Bombaları patlatan DAİŞ idi ancak 7 Haziran sonrası tek başına hükümet kuramadığı için Türkiye’yi DAİŞ’i kullanarak adım adım Suriyeleştiren ise AKP idi! İktidarını katliamlarla geçen aylar sonucu hayalet bir seçimle geri kazanan AKP’nin bu süreçteki rolü tartışılmazdır. 10 Ekim Ankara Gar katliamı sonrası “katliam sonrası oylarımız yükseldi” diyen dönemin başbakanı bugünün muhalefet liderlerinden Ahmet Davutoğlu’nun sözleri kulaklarımızda tazedir. Ya da aynı Davutoğlu’nun bugünlerde sarf ettiği “7 Haziran- 1 Kasım arasını anlatırsam insan içine çıkamazsınız” sözlerini de unutmadık. Suruç davasının 18 ay gizli kalması, bu süre zarfında 2 sanığın Suriye’ye kaçması, etkin bir soruşturma yürütülmemesi, delillerin incelenmemesi, 6 yıldır davanın bir adım ilerlememesi yine devletin katliamdaki rolünün ikrarıdır! 

2015in bir tekrarı başlıyor?

Bugünlere damgasını vuran Sedat Peker ifşaatı, devletin pislik içerisine ne kadar battığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Devlet, suikasttan mafyayla iş tutmaya, uyuşturucu ticareti yapmaktan para aklamaya, yolsuzluklara, silah ticaretine kadar tam bir pislik içerisindedir. Ancak bu pisliğin hesabı sorulamadığı zaman devlet suçlarına kaldığı yerden devam ediyor. 2015’te DAİŞ’le Türkiye’yi terörize edenler şimdi Suriye’de eğitilmiş bir faşistle HDP’ye saldırıyor. İstibdadın faşist kanadının temsilcisi Devlet Bahçeli meclis kürsüsünden Deniz Poyraz cinayetinin adeta suçunu üstleniyor, Erdoğan ise bu daha iyi günleriniz diye muhalefeti tehdit ediyor, başka bir konuşmasında Türkiye ile AKP’nin kaderi ortaklaşmıştır diyor. 2015’te koltuğu bombalar patlatarak bırakmayanlar yine benzer bir süreci hazırlıyorlar!

Katliamın hesabını ancak biz sorabiliriz!

Geçen 6 yıl bize şunu açıkça göstermiştir ki Suruç’un hesabını hiçbir düzen partisi soramaz. Mayıs ayında devr-i sabık yaratmayacağız diyen Kılıçdaroğlu başka neyi kastetmektedir? Düzenli bir geçişten başka bir şey istemeyen Amerikan muhalefetinin kaybettiğimiz dostlarımızla, halka karşı işlenen suçlarla ve katliamlarla bir derdi yoktur. Devr-i sabık yaratmayacağız demek, Ankara’nın, Suruç’un hesabını sormayacağız demektir; yolsuzlukları, rüşvetleri, faili meçhul cinayetleri araştırmayacağız demektir! Bütün bunların hesabını sorma görevi bizim omuzlarımızdadır! Başta Suruç’ta kaybettiğimiz 33 dostumuza sözümüz olsun, devr-i sabık yaratacağız ve halka karşı suç işleyen herkesten tek tek hesap soracağız!