Kadınlara yönelik örgütlü saldırılara karşı örgütlü mücadele!

Geçen sene belediye otobüsünün  içinde silahla vurulup öldürülen İstanbul Üniversitesi öğrencisi olan Özge gibi, geçtiğimiz hafta Mersin'de acımasızca katledilen Özgecan, bu düzende katledilen kadınların ne ilki ne de sonuncusu olacaktır!

İÜ öğrencisi olan Özge, eski sevgilisinin tacizlerine maruz kaldığı için evinden çıkamıyordu. Polisten koruma istemiş, cevap alamamıştı. Okuluna devam edebilmek için bir gün evinden çıkıp bir belediye otobüsüne bindi ve o gün olan oldu. Özge, otobüsün orta yerinde eski sevgilisinin silahından çıkan kurşunla katledildi. 

Mersin'de üniversite okuyan Özgecan ise bir akşam bir minibüse bindi. Ama hazırlıklıydı, bu ülkede kadınların kendilerini her an savunması gerektiğinin farkındaydı ve yanında bir kutu biber gazı vardı. Ve 13 Şubat gecesi, Özgecan önce minibüs şoförünün tecavüzüne direndi, minibüs şoförü biber gazını kullanan Özgecan'ı bu kez onu öldürmek için bıçakladı, ölmeyince kafasını levyeyle ezdi. Ardından yaktı ve bileklerini kesti!

Bu olaylar çok sık gündeme gelmez, vahşet boyutu arttıkça haber değeri bulur. Ama tüm kadınlar çok iyi biliyor ki bu düzende her gün kadınlar katlediliyor, fail  bazen en yakınları  bazen bir minibüs şoförü oluyor. Ama ölen hep kadın, öldüren hep erkek oluyor.  Yalnızca ölüm de değil, her gün  birçok kadın  tacize, tecavüze maruz kalıyor. Mesela kampüste yurda giden ıssız yollarda bir erkekle aynı anda yürüyünce adımlarının temposuna kulak kesilmek zorunda kalıp, yurda bir an önce varabilmek için koşar adım ilerliyor. Yurdu kampüs dışındaysa, bu kez otobüste erkek bakışlarına, o tacizin bilindik temaslarına maruz kalıyor ve ineceği durakta kendisiyle birlikte bir erkek inecek mi diye içini tedirginlik kaplıyor.

Çoğu zaman bireysel gerçekleştirilen tacizler, kimi zaman yerini kitlesel tacizlere bırakıyor. En yakın örneği İTÜ'dür. İTÜ'de her yıl erkek öğrenciler, kadın yurduna doğru bir yürüyüş gerçekleştirir ve o yürüyüşte çeşitli cinsiyetçi küfürlerle birlikte yurdun önüne vardıklarında, odalarında oturan kadınlarda korkunç bir korku başlar; "acaba yukarı gelirler mi?" diye. Bu kitlesel tacizin kelimenin tam anlamıyla örgütlü bir saldırıya dönüştüğü, faşizmin egemen olduğu Gazi Üniversitesi'nde kadınların her hareketi faşistlerin baskı ve müdahalesi ile karşılık bulur.

Ve kadınlar, günlük hayatta farkına bile varılmayan nice tacizlere, kimseye anlatılmayan tecavüzlere maruz kalır. Bunu bir karakola gidip polise anlatsa bıyık altından gülen bir komiserle karşılaşır. Olayı yargıya taşımaması için kadına çeşitli telkinlerde bulunur. Oldu ki yargıya taşındı bu olay, hakim ne yapar eder faili cezalandırmaz ya da iyi hal indirimleriyle ödüllendirir. Yani devlet, tüm örgütlülüğüyle erkek egemenliğini kadınlara hissettirir, kabul ettirmeye çalışır.

Tüm bu erkek egemenliğine karşı mücadele etmeliyiz. Bir gece vakti Dicle Üniversitesi'nde tacize uğrayan kadın öğrencinin tüm yurt arkadaşlarıyla birlikte kampüste haykırdığı gibi hepimiz her yerde tacizcileri teşhir etmeli, müdahale etmeliyiz. 

Her gün örgütlü bir şekilde bize saldıran bu sisteme karşı biz Devrimci İşçi Partili Kadın Öğrenciler olarak cinayetlere, tecavüzlere, tacizlere karşı yas tutup susmuyoruz. Bizim hüznümüz isyana dönüşür! Erkek egemenliğine, kadın bedenini metalaştıran kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadelemizi yükseltiyoruz! Tüm kadın öğrencileri de gücümüze güç katmaya çağırıyoruz! 

Güvenli belediye otobüsleri için,

Güvenli ve ücretsiz yurtlar için,

Tacizci hocaların en ağır şekilde cezalandırılması için,

Kadın cinayetlerine, tecavüzlere en ağır cezaların verilmesi için,

Kadın olarak ezilmeyeceğimiz bir düzeni kendi ellerimizle kurmak için,

Verdiğimiz mücadelede tüm kadın öğrencileri gücümüze güç katmaya çağırıyoruz!