Erdoğan, Kaslowski, Böke el ele: “Burjuvanın sınıf dayanışması!”
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin Halk TV’de verdiği bir röportajda devlet ihalelerinde aslan payını kapan yandaş müteahhitlik şirketlerini (Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve Makyol şirketlerinin beşi birden dünyanın en çok devlet ihalesi alan şirketleri sıralamasında ilk onda yer alıyorlar) kastederek kamulaştırmadan bahsetmesi büyük yankı bulmuştu. Aslında Böke hem röportaj esnasında hem de daha sonra yaptığı açıklamalarda genel olarak özel sektörü kast etmediğini ve hukuk sınırları içinde (siz onu milyarlarca lira tazminat vererek ve şirketlerin borçlarını devlete ödeterek diye düşünün) bir kamulaştırmadan bahsettiğini söyleyerek geri adım atmıştı. Ancak yine de AKP iktidarı yanlısı medya CHP’yi ve Böke’yi “komünist” ilan etmekten geri durmadı.
Koçlar, Kaslowskiler, Cengizler, Kalyonlar omuz omuza
Özellikle AKP yanlısı Sabah yazarı Melih Altınok hem Böke’yi TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) Başkanı Kaslowski’ye şikayet ediyor hem de Kaslowski’yi Böke’nin sözleri karşısında sessiz kalmakla ve sermayenin çıkarlarını yeteri kadar savunmamakla eleştiriyordu. Kaslowski biraz gecikme ile de olsa davete icabet etti ve şunları söyledi: “Son zamanlarda maalesef mülkiyet haklarını ihlal edecek türde bazı açıklamaların farklı siyasi partilerce dile getirildiğine şahit oluyoruz. Türkiye hür teşebbüs ve mülkiyet haklarının garanti altında olduğu bir ülkedir. Herhangi bir özel şirketin mülkiyet haklarını çiğneyecek bir şekilde kamulaştırılması asla söz konusu olmamalıdır. Haksızlıklarla mücadele edilmek isteniliyorsa izlenecek yol hukuk kuralları içerisinde olmalıdır.” Böylece Böke’nin ardından Kaslowski de her ne kadar dünya görüşleri uyuşmasa da; her ne kadar son dönemde devlet ihalesi pastasından aldıkları aslan payını kıskanıyor da olsalar Cengizlerin, Limakların, Kolinlerin, Kalyonların, Makyolların haklarını kendi hakları gibi “hukuk kuralları içerisinde” savunacaklarını ilan etmiş oldular: Yaşasın burjuva dayanışması!
Erdoğan sermaye için defansa koşuyor
Erdoğan ise sermayenin menfaatlerini kimse benden daha fazla savunamaz diyerek (bu konuda hakkını vermeliyiz!) tartışmaya dahil oldu, şunları söyledi: “Kim 21'inci yüzyıl Türkiyesi’nde özel sektörü düşmanlaştırıyorsa onun ülkemizin kalkınmasıyla ilgili hassasiyeti yoktur; her kim şirketlere el koymaktan bahsediyorsa, onun amacı ülkemizin yeniden bataklığa saplanmasıdır." Erdoğan gayet açık konuşuyor.
Beş şirkete güncel dolar kuru üzerinden toplam 1 trilyon 117 milyar 500 milyon liraya denk gelen (devletin 2020 yılı bütçe giderlerinin toplamından daha fazla) devlet ihalesi vermek değil bu şirketlerin kamulaştırılmasını istemek; Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşu olan, yıllık cirosu 90 milyar TL olan Tüpraş’ın, Danıştay kararını açıkça çiğneyerek Koç Holding’e peşkeş çekilmesi değil Tüpraş’ın tekrar kamulaştırılmasını istemek; Türk Telekom’un özelleştirilmesinde kamuyu 10 milyar dolardan fazla zarara uğratmak değil kamulaştırılmasını istemek; Şeker fabrikalarının, Tekel’in, Sümerbank’ın ve daha nicelerinin arazi değerlerini bile karşılamayan fiyatlara peşkeş çekilmesi değil bunların yeniden kamulaştırılmasını savunmak ama en önemlisi de onlarca milyon insan açlık sınırının altındaki ücretlerle geçinmeye çalışırken devlet bütçesinden, işsizlik sigortası fonundan ve kamu bankalarından milyarlarca lira teşvikle, vergi indirimi, muafiyeti, affı ile sektörün ihya edilmesi değil tüm bunların kamulaştırılması ülkeyi batağa saplamakmış! Bunlar Erdoğan’ın en açık en dürüst fikirleri!
Biz de en az Erdoğan kadar açık ve netiz! Ülkeyi bataklığa sürükleyen sermaye ve onun iktidarlarıdır. Bataklıktan çıkaracak olan ise işçi sınıfı olacaktır!
Fabrikalar bankalar devletin! Devlet işçinin olacak!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2020 tarihli 133. sayısında yayınlanmıştır.