Devrimci İşçi Partisi bildirisi: Tel Abyad'ın kurtarılması, Kürt halkının direnişi ve emperyalizmin gerici rolü

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi, 21 Haziran 2015 tarihli toplantısında Tel Abyad’ın DAİŞ’in elinden PYD/YPG’nin hakimiyetine geçmesini değerlendiren bir bildiriyi kabul etmişti. Bu bildiri kabul edildikten sonra 25 Haziran Perşembe günü sahur vakti DAİŞ Kobani’ye (Kobanê) bir operasyon düzenledi. Tekfircilerin kendilerini destekleyen AKP hükümeti ile birlikte Rojava’ya musallat olduğu açıkça ortadadır. Bu seferki olayın özgül yanı, sivil halktan onlarca insanın hayatına mal olan, ardında çok sayıda yaralı da bırakan bu saldırının Türkiye içinden düzenlenmiş olması ihtimalidir. Ayrıca, bu tür olayları, AKP hükümetinin Suriye içine askeri müdahale yapmak için mazeret olarak kullanacağı her geçen gün daha belirgin hale gelmektedir. Merkez Komitesi'nin bildirisinde bölge halkları için olumlu bir gelişme olarak ele alınan Kobani ile Cezire (Cizîre) kantonlarının birleşmesi karşısında AKP hükümetinin aynı şeyin Kobani ile Afrin (Efrîn) arasında olmasını engellemek için Cerablus’a (Kaniya) "güvenli bölge" kisvesi altında göz koyduğu yavaş yavaş belli oluyor. Aşağıda 21 Haziran tarihli bildirimizi yayınlıyoruz.

YPG ile ÖSO'ya bağlı Burkan El-Fırat grubu DAİŞ'in elinde bulunan, Akçakale sınır kapısının karşısında yer alan Tel Abyad (Girê Spî) kasabasını ele geçirdi. İki örgütün ortak operasyonu ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin hava bombardımanı desteğiyle gerçekleşti. Tel Abyad'ın DAİŞ'ten kurtarılmasıyla PYD, Kobani (Kobanê) ve Cezire (Cizîre) kantonları arasında toprak bütünlüğünü sağlayarak stratejik bir ileri adım attı. Ayrıca DAİŞ de merkez üs olarak belirlediği Rakka ile Türkiye sınırı arasındaki yolu açan en önemli stratejik mevzilerinden birini kaybetmiş oldu.

DAİŞ'in yenilgisi kazanımdır

DAİŞ'in bu yenilgisi şüphesiz ki bölge açısından olumlu bir gelişmedir. Bu gelişmede YPG başat bir rol oynamıştır. Gerek ÖSO gerekse de ABD'nin rolü bu zaferin Kürt halkına tek başına teslim edilmeyeceğini göstermektedir. YPG, Barzani gibi doğrudan ABD'ye biat etmiş bir güç değildir. ÖSO gibi ABD-Türkiye işbirliğiyle eğit donat programı içine de alınmamıştır. Yani YPG'liler ÖSO gibi emperyalizmin paralı askerleri değildir. Kobani ve Tel Abyad'ın kurtarılmasında YPG'nin başat rol oynaması bu zaferlere ilerici bir karakter veren esas unsurdur. Zira PYD ve YPG'nin mücadelesine siyasal rengini veren olgu, Kürt halkının yurt savunmasıdır.

Kürt halkının direnişi kendisini dayatıyor

ABD ve Türkiye daha önce de Kobani'yi Barzanileştirmek ve ÖSO'laştırmak niyetindeydi. Bunu yapabilmek için uzun süre Kobani'nin DAİŞ kuşatması altında kalmasını seyredip bu mezhepçi çetelere destek oldular. Türkiye’de AKP hükümeti zaten DAİŞ’i destekliyordu. ABD ise Kobani'de PYD ve YPG'nin zayıflamasını bekleyerek bölgeyi Barzani ve ÖSO ile kurtarmak niyetindeydi. Duhok toplantısı bunu kısmen sağladı. Ama esas direniş Kürt halkından geldiği için Duhok anlaşması ciddi sonuçlar yaratmadı. Kısacası, Kobani’nin Kürt halkı direndi ve yenilmedi. Herkes şu gerçeği gördü ki, paralı askerlerle, işbirlikçi çetelerle elde edilemeyen askeri başarılar Kürt halkının içinden çıkardığı yurt savunması yapan savaşçılarla gerçekleşebilmektedir. Bunun sonucu olarak Kobani bir Barzani bölgesi olmamıştır. Tel Abyad da olmayacaktır. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest "Bu, koalisyonumuzun, karada becerikli yerel savaşçıları destekleyebildiğinde DAİŞ'e karşı önemli bir ilerleme sağlayabileceğinin göstergesi" sözleriyle bu gerçeği doğrulamakta, ABD'nin tam kontrolü altına alamadığı unsurları desteklemek zorunda kaldığını göstermektedir.

Kantonların birleşmesi ABD projesi değildir

Hürriyet gazetesinin yaptığı habere göre, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortak görüşü PYD/YPG'nin DAİŞ'i geriletmesine ses çıkarılmaması ve Koalisyon'un bu harekete destek vermesine karşı çıkılmaması yönünde. PYD'nin bölgede Kantonlar ilan etmesi ise büyük bir rahatsızlık kaynağı. Yani Türkiye açısından da PYD ve YPG'yi kullanmak değil, bu gücün sahada gösterdiği askeri ve siyasi başarıların kendisini kabul ettirmesi söz konusu. Türkiye, DAİŞ'le başedebilen tek gücün YPG olduğu gerçeği karşısında geniş bir manevra alanına sahip değil. Tel Abyad'ın kurtarılmasının ardından Türkmen kozunu kullanarak PYD'yi frenlemeye çalışıyor. Türkmenlere yönelik etnik ayrımcılık iddiası üzerinden bölgede kendi etkinliğini arttırmaya çalışıyor. ABD'nin de Türkiye'nin bu müdahalesine paralel biçimde PYD'yi uyardığı basına yansıyan haberler arasında. PYD'nin politikaları ise bölgede bir etnik temizlik öngörmüyor. Kantonların birleştirilmesi ise yakın vadede bir siyasi proje olmaktan çok, askeri bir zorunluluk olarak öne çıkıyor. Sadece Türkiye değil ABD de bölgede kesin bir PYD hakimiyetinden yana değil. Yani ortada kesinleşmiş ve PYD-PKK çizgisinin hakimiyetine bırakılmış bir Kürt koridoru projesi yok. Kantonların birleşmesi bu olasılığı masadaki seçeneklerden biri haline getiriyor sadece. ÖSO'nun ısrarla devreye sokulması ve mutlaka PYD ve YPG'nin yanında boy göstermesi buranın bir Kürt koridoru haline gelmesine ne Türkiye'nin ne de ABD'nin kolay kolay razı gelmeyeceğine işaret ediyor. Dolayısıyla, Tel Abyad'ın kurtarılması salt bir ABD operasyonuna indirgenemez, Kürt halkının DAİŞ'i gerileten mücadelesi asla ve asla küçümsenemez.

ABD emperyalizminin rolü teferruat olarak görülemez

Diğer yandan, Kobani'den Tel Abyad'a uzanan süreçte ABD'nin rolü bir teferruat olarak da görülemez. ABD bombardımanı askeri açıdan son derece belirleyici rol oynamaktadır. Özellikle DAİŞ'in merkezi Rakka'dan Tel Abyad'a askerî destek ulaştırılamamasında esas faktör ABD'nin hava saldırıları olmuştur. Kobani'de de ABD bombardımanı ibrenin direniş lehine dönmesinde son derece etkili olmuştu. PYD ve YPG'nin Barzani gibi tamamen ABD kontrolünde ya da ÖSO gibi ABD'nin paralı askeri olmadığını söyledik. Ancak bu ABD ve PYD/YPG arasında bir ilişki olmadığı anlamına da gelmiyor. Kobani direnişi sırasında YPG sözcüsü Polat Can ABD merkezli Koalisyonun komuta merkezinde temsilcilerinin olduğunu söylemişti. Bombardımanlar için yerdeki YPG güçlerinin bu komuta merkezi aracılığıyla ABD güçleriyle koordineli çalıştığı biliniyor. Şu sözler yine Polat Can'a ait: "Evet, şimdi uluslararası koalisyon güçleriyle birlikte hareket ediyoruz. Hem istihbarat olarak, hem askeri olarak, hem de hava saldırılarında direkt işbirliği halindeyiz." Bu işbirliği bugün olumlu sonuçlar veriyormuş gibi gözükebilirse de yarın aynı işbirliği bölgenin felaketini hazırlayacaktır.

Ortadoğu'da özgürlük isteyen er geç ABD ve İsrail'le savaşmak zorundadır

Bugün ABD, becerikli yerel savaşçılara muhtaçtır. Ancak bu becerikli yerel savaşçıları da beceriksiz paralı askerler gibi güdümüne almak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Bugün havadan verdiği destekle YPG'nin önünü açan ABD'nin yarın YPG'yi kendine biat ettirmek için kanlı senaryoları devreye sokması şaşırtıcı olmaz. Bu senaryolar ÖSO'cu paralı askerlerin YPG'ye karşı kullanılması, Türkiye ordusunun bölgeye müdahalesinin önünün açılması, Nusret Cephesi gibi unsurların saldırılarına göz yumulması, hatta DAİŞ'in hamlelerine yol verilmesi şeklinde de olabilir. ABD, "ben olmadan yaşayamazsın" düşüncesini yerleştirmek için her şeyi yapar. Amerikan emperyalizminin kendi çıkarlarını korumak için hiçbir uygar, demokratik ilke tanımadığını, tanımayacağını hatırlatmak isteriz. Ortadoğu'da özgürlük isteyen her halk eninde sonunda ABD'yle savaşmak zorunda kalacaktır. PYD dahil olmak üzere herkes planlarını buna göre yapmalıdır. Devrimci İşçi Partisi'nin “çözüm süreci” ve Rojava’nın oluşması öncesinde ileri sürmüş olduğu "Kürtlerle Barış, ABD'ye savaş!" şiarı Ortadoğu'nun mevcut koşullarında her zaman güncelliğini koruyacaktır.

ABD ve İsrail'le yürünen yol halkların kardeşliğini değil düşmanlığını güçlendirir

Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere dar bakış açısıyla bakmak bizi ABD'nin ve bölgedeki yerel gerici sömürgeci devletlerin politikaları karşısında zayıf bırakır. ABD ile işbirliği demek DAİŞ'e karşı ÖSO ile işbirliği demektir. Bu da sonuçta Ortadoğu'da Alevilere ve Şiilere karşı düşmanlığın kapısını aralar. Barzani'nin ABD ile yaptığı işbirliğinin Kürtleri kurtardığı düşünüldü yıllarca, ama bu politikanın bedeli Irak'taki Sünni halkın DAİŞ'le işbirliği yaparak Kürtlere ve Şii Araplara saldırmasıyla ödendi. ABD ile işbirliği Barzani'ye özerk cumhuriyet verdi, ama bir milyon Iraklının hayatını yitirdiği Amerikan işgalinden sonra Kürt-Arap düşmanlığı maalesef derin kökler saldı. Şimdi Şii milislerin yardımıyla Irak'ta DAİŞ'in ele geçirdiği bölgeler temizlenmeye çalışılıyor. Mezhepçi tekfirci örgüt geriliyor ama uzun vadede mezhepçilik daha da derin kökler salıyor. ABD ve Siyonist İsrail ile paralel her yol, her koridor, her tampon bölge halklar için daha büyük çıkmazlar, katliamlar ve savaşlar demektir.

Devrimci İşçi Partisi, Rojava’nın Kürt halkı ve Ortadoğu için önemli bir mevzi olduğu gerçeğinden hareketle Tel Abyad’ın DAİŞ’in elinden alınmasını ve Kobani ve Cezire kantonlarının coğrafi olarak birleşmesini selamlar. Bölge halklarının ilerici ve devrimci hareketlerini Kürt halkının kurtuluşuna destek olmaya çağırır. Kürt halkının ABD ve İsrail desteğine muhtaç bırakılmasının gerici sonuçlarının altını çizer.

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi

21 Haziran 2015