Öcalan açılımı ne Kürt ne de Türk yoksulunun hayrına
Bahçeli’nin Öcalan açılımının ardından DEM Parti adına Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan İmralı adasına giderek PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüştü. Bahçeli, daha önce yaptığı açılımda Öcalan’ın meclise gelmesini ve DEM Parti grubunda PKK’nin lağvedildiğini açıklamasını önermişti. Öcalan’la yapılan görüşmenin ardından DEM Parti, kamuoyuna bir açıklama yaptı. Öcalan’ın kamuoyuna aktarılan şu sözleri Bahçeli’nin çağrısına olumlu bir yanıt olarak değerlendirildi: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.” Nitekim Bahçeli de hemen ardından yayınladığı yeni yıl mesajında bu açıklamaya şu sözlerle olumlu atıfta bulunmuştur: “İmralı ile DEM Parti temsilcileri arasında 28 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirilen görüşme ve bu görüşmenin genel hatlarıyla medyaya yansıyan bazı bölümleri demokrasiyi, Türk-Kürt kardeşliğine bağlanan umutları nispeten takviye etmekle kalmamış hayırlı bir başlangıcın ivmesi olmuştur.”
Herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsınız?
Gerçekten Erdoğan-Bahçeli paradigmasından ve Öcalan açılımından Türk ve Kürt halkları için hayırlı bir sonuç çıkabilir mi? Her şey gizli, her şey saklı iken, tüm tarafların açıklamaları ezop diliyle yapılırken, nerede, ne için, kimlerle pazarlık yapıldığı bilinmiyorken ve geçmişin deneyimi ortadayken, daha dün Suriye’de yaşananlar belliyken kim bu açılımın hayırlı olacağı iddiasında olabilir? Kelepçeli bir muhatapla değil müzakere, hakiki bir diyalog dahi kurulamayacağı açık değil midir? Öcalan’ın tecriti kaldırılırken Kürt siyasetçileri, sendikacıları, gazetecileri, insan hakları savunucuları şafak operasyonlarıyla tutuklanıyorken, İmralı’da görüşme haberini yayınlayan kanallar alt yazıyla sınır ötesi operasyon haberi veriyorken, Öcalan’ın pozitif katkı sunmaya hazırım dediği paradigmanın sahibi Bahçeli barış ve kardeşlik dedikten iki paragraf sonra insanları gömmekten bahsediyorken Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan neye dayanarak “önceki süreçlerden çok daha umutluyuz” diyebilmektedir?
Öcalan açılımı ile ilgili konuşan herkes mutlaka meseleyi Suriye’deki ve genel olarak bölgedeki gelişmelere bağlarken, derin analizler parçalarken adı geçmeyen ABD, İngiltere, NATO ve İsrail bu sürecin dışında mıdır? Yoksa bu suskunluk bu emperyalist şer odaklarının meselenin tam merkezinde olmasından mıdır? Amerikan ve İngiliz emperyalistlerinin, dünyanın en büyük terör örgütü NATO’nun ve soykırımcı Siyonist İsrail’in sadece diplomatlarıyla ya da istihbaratçılarıyla da değil, askerleri, tankları, savaş uçakları ve askeri üsleri ile merkezinde olduğu bir süreçten ne zaman kime hayır gelmiştir? Perde gerisinden oyun kuran, tavşana kaç, tazıya tut diyen, halkları bölüp, birbirine düşürüp, kardeş kanı döküp tüm Batı Asya halklarının üzerine kâbus gibi çöken bu emperyalistlerin tuzağına daha kaç defa düşülecektir?
Sömürgeci burjuvazinin yayılmacı hayalleri, Türk ve Kürt halklarına kâbusu yaşatacaktır
Bu soruların cevabı bizler için açıktır. Erdoğan-Bahçeli paradigması denen şey her ne ise reddediyoruz. Çünkü istibdad cephesinin, Kürt partilerini kapatıp Kürt siyasetçilerini hapse tıkıp askerî operasyonlar düzenlerken de, DEM Parti’nin elini sıkıp Öcalan’la açılım yaparken de halkın çıkarını gözetmediğini biliyoruz. Açılımları petrol açılımı, savaşları sömürge savaşlarıdır. Erdoğan-Bahçeli paradigması denen politikanın, Öcalan’ın önümüzdeki günlerde yapacağı açıklamalardan beklediği, barış ve kardeşliğin yolunun açılması değil, petrol ve doğalgaz vanalarının Türkiye’ye bağlanması, Batı Asya (Ortadoğu) halklarından çalınan zenginlikleri Türkiye üzerinden emperyalist Batı’ya taşıyacak yolların açılmasıdır. Bahçeli’nin “Türkiye iki asırlık ağırlığından kurtulmak için inisiyatif almıştır” diyerek sömürgeci burjuvazinin yayılmacı hayallerini okşuyor. Ama 200 yıl önce Türkiye’yi parça parça eden, halkları birbirine kırdıran, ülkeyi borç batağına sürükleyip İngiliz, Fransız bankerlerinin elinde bir yarı-sömürgeye dönüştüren, kendi vatanında vergi bile toplayamaz hale düşüren, Kafkasları, Orta Asya’yı, Balkanları fethetme hayalleri ile çıkılan seferlerde milyonlarca vatan evladının kurban verilmesine, neden olan felaketlerin sebebinin aynı yayılmacı hayaller olduğunu onlar söylemez, söyleyemez!
Emperyalizmin himayesindeki açılımların da savaşların da karşısındayız. Kürtlerle barıştan, ABD’yle savaştan yanayız!
Gerçekleri sadece çıkarı her milletten, memleketten işçilerin, emekçilerin, yoksulların çıkarından ayrı olmayanlar konuşabilir. Biz konuşabiliriz. En büyük terör örgütleri NATO ve İsrail’in olduğu yerde CIA jargonuyla hakikatin sesinin kısılmaya çalışmasını, daha dün terör listelerinden çıkartmadıkları insanlara kravat, ceket giydirip gezintiye çıkanların, Kürt sorununda konuşanların ağzına terör ve terörist kavramlarını sokuşturulmasını reddediyoruz. Emperyalizmin himayesindeki açılımların da savaşların da karşısındayız. Kürtlerle barıştan, ABD’yle savaştan yanayız! Türk ve Kürt kardeşliğinin temeli, Türk ve Kürt eşitliğinde, emekçilerin ve yoksulların sermayeye, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı kader ve mücadele birliğindedir.