Başyazı: Gerçeğin siyaseti sınıf siyasetidir

Gerçeğin siyaseti sınıf siyasetidir

Enflasyonun üç hanelere ulaştığı, işsizliğin yüzde 22,5’e çıktığı, emekçi halkın her geçen gün yoksullaştığı bir ortamda Türkiye Ekonomi Modeli diye bir şey uydurup üstüne bir de başarılı olduğunu iddia ederek övünen bir iktidar var. Bu model ne yeni ne de Türkiye’ye özgü! Enflasyonu arttırıp alım gücünü düşürerek, emeği ucuzlatarak, sermayeye rekabet avantajı ve yüksek kârlar sağlamaya yönelik en eski sömürü modellerinden biri. Ama tabii ki bunu böyle söyleyecek halleri yok. Hazine ve Maliye Bakanının heterodoks epistemolojik kopuşlardan filan bahsederek meseleyi gargaraya getirmesi de bu yüzden.

Erdoğan ise siyasette Nebati’den daha tecrübeli ve uyguladığı sömürü modelini süslü laflarla değil dosdoğru “dış güçlerin saldırısına karşı bir cevap” diye paketleyerek anlatıyor. Ama şu dış güçlerin adını bir türlü koymuyor. Sebebi belli. ABD diyemez çünkü dolar istemek için daha yeni kapısına gitti New York’a! NATO’nun en ön safında olmakla, Afganistan’dan Balkanlara emperyalist kampanyalara en büyük desteği vermekle övünüp duruyor. Emperyalist tekeller diyemez çünkü hepsinin CEO’larını sarayda ağırlayıp “bu ülkedeki garantiniz benim, sorununuz olursa doğrudan bana gelin” diyen kendisi. Siyonizmin adını ağzına alamaz. Çünkü normalleşme ne kelime, adeta balayı yaşıyor İsrail’le. İçi boş bir dış güçler edebiyatını ısıtıp ısıtıp piyasaya sürmeleri bu yüzden.

Emekçi halk bu iktidar tarafından kendisine neyin yaşatıldığının farkında. Baskıcı ve keyfi yönetimden yani istibdad rejiminden bunalmış durumda. İktidarın arkasında durduğu sermayenin kendisini nasıl sömürdüğünü iliklerine kadar hissediyor. Kendisi her geçen gün yoksullaşırken parababalarının nasıl semirmeye devam ettiğini görüyor. İktidar dış güçlerin adını koymuyor ama emekçi halkın onlar gibi Amerikalı Avrupalı emperyalistlerle, Siyonistlerle iş ortaklığı da suç ortaklığı da yok!

Ama farkında olmak yetmiyor. Anketlerde Cumhur İttifakı’nın oylarının azalması karşısında bir başka sermaye odağı olan Millet İttifakı’nın oylarının artması bizi çözüme yaklaştırmıyor. Emekçi halkın ekonomide kendi çözümünü ortaya koyması gerekiyor. Fabrikalar bankalar devletin, devlet işçinin olacak! Baskıcı ve keyfi istibdad rejimini tadil edecek değil maziye gömecek bir çözüm gerekiyor. Barajsız yasaksız seçimler! Zincirsiz Kurucu Meclis! Sadece Erdoğan’ı değiştirmek değil sermayenin iktidarına son vermek gerekiyor. İşçi emekçi hükümeti!

Emperyalistlerle çıkar ve suç ortaklığının olmaması da yetmiyor. Milliyetçi, mezhepçi oyunlara gelmemek, emperyalistler, Siyonistler ve işbirlikçileri dururken Kürt kardeşine Yunan komşuna göçmen işçiye düşman olmamak, tam tersine sınıf düşmanına karşı birleşmek gerekiyor. Kardeşinle komşunla barış emperyalizmle savaş!

Gerçekleri görmek, değiştirmek için mücadele etmenin ilk adımı olmalıdır. Gerçeğin siyaseti sınıf siyasetidir. Bunun için işçi sınıfı partisi gerek. Siyaset seçimlerde hangi partiye oy vereceğini seçmek değil. Sınıf siyaseti kendi emeğini ve hakkını savunmak, ülkenin geleceğine sahip çıkmak, tüm bunlar için iktidara talip olmak demek. Evet bu, mevcut siyasetin matematiğini, kimyasını, her şeyini değiştirmek anlamına geliyor.  Bu sebeple “bu düzen böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek” demek, devrimci olmak gerek.

Devrimci İşçi Partisi işte bu düşüncelerle işçi sınıfının ve emekçi halkın öncülerini örgütlemeye çalışıyor. Daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun tüm işçileri ve emekçileri siyaset yapmaya, örgütlenmeye ve bu yolda birlikte yürümeye, Gerçek’in siyasetine çağırıyoruz.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2022 tarihli 157. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

Başyazı Ekim 2022 podcast