Yağış doğadan, afet kârdan, ranttan, rüşvetten

İstanbul halkı 18 Temmuz Salı günü yaşamı felç eden bir sel felaketiyle karşılaştı. Bir gündür devam eden yoğun yağış ile altgeçitler, metro istasyonları, dükkanlar, evler su ile doldu taştı. Yollarda su düzeyi araç boylarını aştı, insanlar yüzerek ancak kendini kurtarabildi. Otobüs ve metrobüslerin içi dahi su doldu. İşine giden işçi, dükkânını açacak olan esnaf felaketten ciddi şekilde zarar gördü, olan yine emekçilere oldu. AKP’li yöneticiler bu yaşanan felakete sanki sıradan bir doğa olayıymış, kendilerinin yapabileceği bir şey yokmuş, sanki suçlu olan birisi varsa o da doğanın kendisiymiş gibi yaklaşıyor. Hâlbuki gerçekler bu felaketin en büyük sorumlusunun AKP hükümeti olduğunu gösteriyor. Şöyle açıklayalım:

İnsanlık çok eski çağlarda, taştan başka alet kullanmayı bilmezken doğanın kör ve yıkıcı güçleri karşısında oldukça güçsüzdü. Doğal afetler, kıtlıklar bazen insan neslinin sonunu getirebilecek şekilde insanlığı etkileyebiliyordu. Fakat tarih ilerledikçe insanlığın hükmedebildiği güçler, sahip olduğu teknik, teknolojik bilgi de ilerledi. İnsanlık doğa güçleri karşısında daha korkusuzca yaşayabileceği maddi şartlara sahip olabildi. Fakat istese doğa felaketlerinden belki küçük sıyrıklarla atlatabilecek güce sahip olan insanlığın önünde bir engel dikildi; tüm plansızlığıyla, eşitsizliğiyle, doğayı hiçe sayışıyla, yağma ve talanıyla kapitalizm.

İstanbul’un yaşadığı bu sel felaketi kapitalizmle, kapitalistlerin çıkarına çalışan AKP hükümetin politikalarıyla göbekten bağlantılıdır. Bugün sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’de kârına toprak rantı katma ile gözü dönmüş müteahhitlerin, onların kârlarından cepleri dolan siyasetçilerin, yöneticilerin borusu öterken plansız kentleşme kural haline gelmiştir.

İstanbul özelinde kent toprakları Ali Ağaoğlu benzeri çok  sayıda kentli toprak ağalarının elinde yağma ve talan altında şekillendiriliyor. Doğal alanlar tahrip ediliyor, ormanlar “çılgın projeler” için yok ediliyor, dereler beton ile dolduruluyor. Dere yataklarına yapılan evler aşırı yağışlarda ölümlere davetiye çıkarıyor. Doğru düzgün plan yapılmadan en kolay ve en hızlı şekilde inşa edilmeye çalışılan altgeçitler, yollar, metro istasyonları bu tip yağışlarda su altına gömülüp kalıp kullanım dışı kalıyor.

Kent altyapısı, gösterişli açılışlarla sunulamadığından ve pek göz önünde olmadığından olsa gerek,  böyle yağışları göğüsleyebilecek şekilde inşa edilmiyor, bakımı gerekli şekilde yapılmıyor. Kanallar artan nüfus göz önünde bulundurulup genişletilmiyor ya da yenileri eklenmiyor. İmar kararlarındaki ve denetim uygulamalarındaki patronlar lehine bilinçli şekilde bırakılan eksiklikler altyapının doğru şekilde inşasına engel oluyor. Betonlaşma ile yağan yağmur suyu toprak tarafından emilemiyor. Uzun süreli ve olası en kötü ihtimal göz önünde bulundurularak alınması gereken önlemler ya alınmıyor ya da kısa vadeli ve eksik alınıyor. Kentler halkın yaşamını sağlıkla ve huzurla sürdürebileceği şekilde, coğrafi özellikler dikkate alınarak, bilimin ışığında inşa edilmiyor. Tam tersine, kentler bir avuç sömürücü patronun çıkarları uğruna yalnız ve yalnız kâr ve rant peşinde inşa ediliyor, yeniden şekilleniyor.

Sözün özü AKP hükümeti bu felaketten sorumludur. Yağışların dönem dönem aşırı olması doğaldır, fakat doğal olmayan ise olumsuz sonuçlarını kontrol edilebilecek kapasiteye sahipken böyle durumların bir “afet”e dönüşmesidir. Halkın yararına, planlı ve bilimsel şekilde inşa edilen bir şehirde bu yaşananlar kolaylıkla önlenebilirdi. AKP, 15 yıldır iktidarda olan bir partidir ve 23 yıldır da içinden geldiği gelenekle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetmektedir. İstanbul her yıl bu manzarayla karşılaşırken, emekçi halk her yıl mağdur olurken AKP’li yöneticiler “bu bir afettir” diyerek işin içinden sıyrılamaz! Bu felaketten sorumlu tüm yöneticiler derhal hesap vermelidir.