Nusaybin’de devlet terörü
Devletin Kürt halkına karşı açtığı savaş bütün şiddeti ile devam ediyor. Devlet, bu savaşta, NATO ile entegre bir şekilde çalışan TSK’nın tankları, uçakları dışında, Kürt halkını yıldırmak için başka yöntemlere de başvuruyor. Baskıyı arttırmak için sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Yasaklar bir işe yaramayınca da boyun eğmeyen Kürt gençlerini katlederek mücadelenin başını ezmek istiyor. Öldürdüğü sivillerin cenazesinin gömülmesine bile izin vermeyerek halkın bütün mücadele gücünü kırmak istiyor.
Erdoğan’ın ikbal savaşının hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen Nusaybin’de beş gün boyunca hayat tamamen durdu. Devlet, özsavunma yapan Kürt gençlerinin barikatlarını bahane gösterip halkı sindirmek için Nusaybin’in her bölgesini, kelimenin gerçek anlamıyla işgal etti. Elektrikler kesildi, hastalar ve yaşlılar tedavi göremedi. Ha Filistin, ha Nusaybin!
Medya terör hamaseti güdedursun, ancak savaşta olacak görüntüler yaşandı. Terör bahanesine sarılanlar açıkca yanılıyor. Nusaybin’de bir şehir savaşı yaşandı. Öyle ki diyaliz hastası yaşlı bir adam, hastaneye gitmek için, ailesi ile birlikte ellerinde beyaz bayraklarla sokağa çıkıyor. Birlikte Dörtyol bölgesine kadar yürüyen aileyi ancak bu noktadan sonra ambulans alıp hastaneye götürüyor. Halkın hastaneye gidebilmek için beyaz bayrak sallayacak duruma gelmesi sömürgeci devlet teröründen kaynaklanmaktadır. Yani, hastaneye gitmek bile yasaktır. Diyaliz makinesine bağlanmak için bile sömürgeci yasaklar çiğnenmeli, sokağa çıkılmalı! Sabah akşam bu savaşı, “kamu düzeninin sağlanması” diyerek temize çıkarmaya çalışanlar, ikiyüzlüdür. Bu savaş gayrimeşrudur.
Savaşta taraflar iyi kavranmalıdır: Bir tarafta ikbal derdinde olanlar, başkanlık hevesiyle yanıp tutuşanlar, bir tarafta ise yaşamak için, tedavi olmak için devletin sömürgeci yasaklarını çiğneyenler.