Bir, işçiyi “tekme tokat” kapıya koymak eksikti!

Tayyip Erdoğan 4 Ağustos’ta oda ve borsa başkanları istişare toplantısında yaptığı konuşmasında işverenlerin şikâyetleri üzerine işçilerin işe iade davalarını kazanmalarından rahatsız olduğunu açıkladı. İşverenlere “siz ihanet eden işçiyi kapının önüne koyun, biz de yasal olarak bu durumun meşruiyetini sağlayalım” demiş oluyor. Hakları için grev yapan, iş yavaşlatan, eylem yapan işçilerin işten atılmasının önünü açacağını söylemiş oluyor. Günde 12 saat hatta daha fazla çalışıp maaşlarını bile alamayan işçilerin haklarını aramasını devlete ve çalıştığı kuruma ihanet olarak görüyor. Tayyip Erdoğan konuşmasında işverenlere işçileri “tekme tokat kapıya koyalım demiyorum, ihbar ve kıdem tazminatını verirsin, başının çaresine bak dersin” diyor. İşverenlere ihbar ve kıdem tazminatını verip rahatça işçilerden kurtulabileceklerini söylüyor.

Mevcut düzenlemede işçiler işten çıkarıldıktan sonra işe iade davası açabiliyorlar; bu dava işçi lehine sonuçlandığı takdirde, işçi işe dönmek için çalıştığı işyerine başvuruda bulunuyor. Patron dilerse -ki çoğu zaman böyle oluyor- işçiye ihbar ve kıdem tazminatına ek olarak bir de işe başlatmadığı için tazminat ödeyip işçiyi işe başlatmıyor. Anlaşılan o ki Tayyip Erdoğan işçilerin ek olarak aldığı bu tazminata bile göz dikmiş!

 Özel sektör temsilcilerine hitap eder ve onların işçilerinin haklarına saldırırken birdenbire “devlet”e dönüyor, “devletin malı deniz, yemeyen domuz” sözünü hatırlatıyor, “girdin mi içeri ölene kadar kal orada, böyle bir şey olamaz” diyerek anlamsız bir bağlantı kuruyor. Yani işçi haklarına saldırırken birdenbire kamu çalışanlarının haklarına da saldırmaya başlıyor. Bu tuhaflığı bir an unutsak bile şunu hatırlamalıyız: kamu sektöründe binlerce taşeron işçisi yıllardır kadro beklerken, AKP seçimlerde taşeron işçisine vaatlerde bulunmuşken, Erdoğan bu söyledikleriyle taşerona kadro vermeyeceklerini, bundan sonra güvenceli işin işçiler için hayal olacağını ilan ediyor. İşte Erdoğan ve işverenlerin istediği devletin yeniden yapılandırılması!

Erdoğan, muhalefet liderleriyle de anayasa değişikliği üzerine görüştüğünü söylüyor. “Bunları parlamentoda hallederseniz ülke rahatlar, devlet, millet rahatlar” demiş. Muhalefet liderleri buna karşılık “milli mutabakat”ın gereği olarak sus pus mu oldular henüz bilmiyoruz. Ama şu ana kadar yükseltilen karşıt bir ses yok. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli gibi muhalefet (!) liderlerinden ne beklenebilir ki?

Tayyip Erdoğan işçilerin elinde ne var ne yok hepsine el koyma derdinde. Bunu beyan etmekten de hiç geri durmuyor. İşçinin elinde kalan son kale kıdem tazminatı için, işçilerin güvenceli çalışma hakkı için önümüzdeki dönem mücadeleyi daha da yükseltmek şart. Gün işçi sınıfının seferberlik günüdür!

En anlamlı mesajlar bazen konuşarak değil, el kol hareketleriyle, yüz ifadeleriyle verilir. Tayyip Erdoğan’ın bu konuşması şu link’te izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=V3TvG7uyV4Y. Bu videonun 49:30 dakikasından itibaren seyrederseniz, Erdoğan’ın nasıl patronların politikacısı olduğunu kendi elleriyle göreceksiniz. Erdoğan şöyle diyor: “Artık bu ülkenin kaynakları, imkânları, potansiyeli, hiç kimsenin değil, sadece ve sadece milletin emrinde olacaktır.” Millet kim? Erdoğan’ın ellerine bakın (yukarıdaki resim de bu anı gösteriyor): Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin, yani bu ülkenin kapitalistlerinin, patronlarının, parababalarının çatı örgütünün yöneticilerini gösteriyor her iki el! “Millet” bunlar için “sadece ve sadece” patronlardır!