Fabrikalardan haberler - Nisan 2021

bel karper

Gazetemizin Nisan 2021 tarihli 139. sayısında da fabrikalardan ve direnişlerden işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz. 

Biz bu ülkenin evlatları değil miyiz? - Bel Karper direnişinden bir işçi

Aslında her şey gün ışığı gibi ortada emekçilere ekmek için savaşan insanlara yapılanlar. Yıl 2005 Bel/Karper ortaklığı başladı. Güya biz de çalışanlar olarak sevindik cahil aklımızla yok efendim euro ile maaş alacak mıyız diye. Oysa o günkü yöneticimiz bizi odasına çağırıp ta ki Fransızların neler yapabileceklerini anlatana kadar. Sonra zaten süreç başladı, var olma süreci çalışan için. Yıl 2007, resmi şekilde fabrikaya bir Bel fabrika müdürü geldi. Hem de ne geliş. Kara bir kıyım, sorup sorgulayanı direk işten çıkarıyorlar, var olan ikramiye haklarını 12 eşit takside bölüyoruz deyip ortadan kaldırıyorlar ve bunun gibi daha nicesi tam bir kaos ortamı. Neyse o da bu Fransız işverenine yetmeyince yerine gerçek bir Fransız müdür atandı. Tabii bu arada çalışanlara yapılan zam oranı yok denilecek kadar az. İşine gelen çalışsın gelmeyen çalışmasın tavrı her geçen gün artıyor. Yavaş yavaş çalışanların bütün hakları gasp edilmeye başlandı, yüksek maaş alanlar, yıl olarak çok yıllı olanlar bir şekilde işten çıkarılmaya, iş akdi feshedilmeye kadar. Hatta böyle parçala yönet mantığı ile fabrika çok çeşitli bölümlere ayrılıp başlarına da yönetimin istediği insanları getirip yönetmeye başlandı. Fransız işverenin istediği herkesi asgari ücrete tabi tutup en fazla verimi almaktı. Lakin bu böyle sürmedi. Bizler içerde bir avuç insan bu duruma dur demek için anayasal hak olan sendika hakkımızı kullanmak istedik. Yıl 2008, tabi o günkü sendika başka isimli bir sendikaydı. Olmadı. İşveren vekili olan müdür, finans müdürü buna izin vermedi. İnsanları tekrar kandırdılar türlü yollarla, herkes sustu. Bir süre sonra yıl 2014 tekrar yeni işe başlayan arkadaşlarla örgütlenme yoluna gittik. Biz işverenin neden bu ülkeye yatırım yaptığını, yaşam mantalitesini biliyoruz, bunda da yanılmadık. Çoğunluğu sağlayıp yetki başvurusunda bulunduk Tek Gıda-İş sendikası olarak ve 6 yıl süren hukuk mücadelesinde işveren çalışanına vermediği parayı avukat ve danışmanlara vermek kaydıyla, sürekli itiraz etme girişimlerinde bulundu. Son çare olarak insanları sindirme, susturma, işten çıkarma yoluna gitti. Fakat biz çalışanların artık bıçak kemiğe dayandı. Hiç vazgeçmedik. En son Yargıtay emsal bir karar verdi, çalışan sendikasına da yetki belgesini verdi. Ama gel gör ki toplu iş sözleşmesine oturmayarak masadan kaçıyor. Çalışanların haklarını devletin, milletin gözünün içine baka baka hiç ediyor.

Diyeceğim odur ki devletimize sesleniyorum, biz bu ülkenin evlatları değil miyiz, sizler bizim devletimiz, başımız değil misiniz? Dur deyin artık buna biz artık evimize ekmek, aş götürmek istiyoruz.

 

Biz bu yola baş koyduk - Bel Karper direnişinden bir işçi

2 Mart 2021 tarihinde direnişimize başladık. Patronun baş temsilcimizi işten çıkarma ve sendikalı işçileri ücretsiz izne çıkartması ile birlikte bu yola baş koyduk. İlk gün Aytaç başkan direnişimizde yanımızdaydı, hava şartları çok çetindi, fakat bizlere hiçbir şey engel değildi. İkinci gün Yunus başkan bizimle birlikteydi. Yavaş yavaş sesimizi duyurmaya başlamıştık. Dünya kadınlar gününde sadece üyelerimiz değil, milletvekillerimiz, yerel gazeteciler, başkanlarımız ve bizi gören bütün halkımız maddi manevi yanımızdaydı. 12 Mart günü bütün üyelerimiz ve yerel gazeteciler ile birlikte kahvaltı düzenledik. Bunun yanı sıra halaylarla şarkılarla eğlendik, fakat işverenin bu durum hiç hoşuna gitmedi. Bize verilen ücretsiz izin süresi dolmuştu, fakat bu sürenin uzatılmış olması bize bildirildi. Birçok partiden milletvekili tekrar yanımızda oldular sendikamızın genel sekreteri ve başkanları bize destek verdiler. Başta Tek Gıda-İş sendikası kurucusuna daha sonra bizimle her şartta birlikte olan Aytaç ve Yunus başkana minnettarız.

 

ABD tekeli Cargill’e karşı hak için, ekmek için, emek için, alın teri için 3 yıldır direniyoruz! - Cargill direnişinden bir işçi

 

cargill

Cargill direnişi 17 Nisan 2021 tarihinde tam 3 yılını dolduracak. Dile kolay bir mücadele ve geçen koskoca 3 yıl… ABD tekeli Cargill şirketine karşı; hakkı için, emeği için, ekmeği için, alın teri için, Türkiye işçi sınıfı için direnen ve mücadele eden 8 işçiden biriyim. 2018 yılında sendikaya üye olduk ve sendikamız yetki tespiti için bakanlığa başvuru yaptıktan sonra Cargill klasik işveren refleksi ile bizleri kapının önüne koydu. Bizler hemen ertesi gün sabah fabrika kapısında direnişe başladık. Bugün itibariyle direnişimiz devam ediyor. Bizler iş bulamadığımız için burada değiliz tam tersine çok rahatlıkla iş bulabilir gelen teklifleri değerlendirebilirdik. Ama bize yapılan haksızlığı hukuksuzluğu içimize sindiremedik ve bu davaya inandık. Tek amacımız Türkiye Cumhuriyeti yüksek mahkemelerinin bizler için verdiği işe iade kararlarının uygulanması ve tekrar o fabrikada iş başı yapmak.

Bu mücadele Türkiye ayağında Tek Gıda-İş sendikası ile yurtdışı ayağında ise IUF’nin (Uluslararası Gıda Sendikalar Birliği) maddi manevi destekleriyle bu noktaya kadar geldi. Bu mücadele sadece 8 kişinin işe dönüş mücadelesi değil gelinen bu noktada artık işçi sınıfının emeği çalınan haksız hukuksuz işten çıkarılan tüm işçilerin ortak mücadelesidir. Biz kazanırsak işçi sınıfı kazanacak. Biz kazanırsak patronlar artık ilk çare olarak işçi çıkaralım diyemeyecek. Biz kazanırsak haksızlığa uğrayan işçiler mücadele ederek kazanabileceklerinin farkına varacak. 3 yıl boyunca bizlere destek veren İstanbul eylemlerimizde bizleri yalnız bırakmayan bizlere selam gönderen çadırımıza uğrayıp bizimle çay içip sohbet eden tüm emek dostlarına çok selamlar sevgiler iyi ki varsınız dostlar.

 

1 Mayıs 1977’yi unutmuyoruz! İşçileri katleden bu düzeni bir gün tarihin çöplüğüne atacağız! - Bursa SCM’den bir işçi

scm

Kanlı 1 Mayıs 1977, sınıf hareketinin ve dayanışmanın en yüksek olduğu yıllarda gerçekleşti. Direnişler, grevler zaferle taçlandırılıyordu. Bugüne göre sendikalı işçi sayısı çok daha fazlaydı. İşte böyle bir dönemde devletin içindeki karanlık ve kanlı eller, Amerika’nın da işin içinde olmasıyla kanlı 1 Mayıs katliamını gerçekleştirdi. Ezilerek ölenlerin yanında kafasından ve göğsünden keskin nişancılar tarafından vurularak öldürülenler de vardı. Taksimin ortasında 34 insan öldürüldü, faili katiller bulunamadı. Çünkü bu katiller devletin içindeydi, emperyalizmin adamlarıydı ve koruyup, kollandılar. Sınıf hareketi nerede güçlenmeye başlamışsa bu katiller orada belirdi sermayeye, emperyalizme uşaklık ve hizmet etmeye devam ettiler. 

Bu bizim tarihimizdir. İşçi sınıfının tarihidir. Tüm işçiler bu tarihi bilmelidir. Dostu düşmanı tanımalıdır. Bilinçlenme zaman içinde olur. Bunun için de örgütlü olmak gerekir. İnsan bazı şeyleri yaşayarak daha iyi anlıyor. SCM’de sendikalı olmadan önce fabrikada 1 Mayıs’a katılan ve anlamını bilen bir iki kişi haricinde kimse yoktu. Sendikalı olunca insan nasıl sömürüldüğünü daha iyi anlıyor mücadeleye katılıyor. Sınıf bilinci de bu mücadelede gelişiyor. Bu sermayenin işine gelmiyor tabii. Örgütlenirsek ve bilinçlenirsek daha güçlü oluruz, kazanımlarımız çoğalır. Tarihimizi bilirsek geleceğimizi de kapitalistler ve emperyalistler değil biz belirleyebiliriz. Elbet bir gün katiller döktüğü kanda boğulacak tarihin çöplüğüne gömülecek. Sınıf siyasetinde birleşirsek, bir gün işçileri katleden devleti tarihe gömüp işçilerin devletine ulaşabiliriz.

 

Haklarımızı savunalım, krizin bedelini patronlara ödetelim - İstanbul Tuzla’dan bir tersane işçisi

tersane

Merhaba arkadaşlar ben İstanbul Tuzla’da bulunan Sedef Tersanesinde çalışıyorum. Ülkemizde varolan ekonomik krizin covid 19 ortaya çıkmasıyla beraber yıkıcı etkisini her geçen gün daha da hissediyoruz. Hükümetin desteğini arkasına alarak patronlar fabrikalarda, işyerlerinde, tersanelerde, inşaatlarda ve belediyelerde hakkını arayan, sendikal mücadele vermek isteyen işçilere karşı bir koz olarak kullanıyorlar. Son zamanlarda tersanede iş yok, kriz var, proje alamıyoruz gibi bahanelerle işçiler üzerinde baskı yapıyorlar, daha fazla iş yapmak için baskı yapıyorlar. Bir dakika işi erken bırakan ya da kartını okutan işçiye bir hafta kart kapama cezası veriyorlar. Bu krizin sebebi doymak bilmeyen patron sınıfı ve onun yardakçısı olan hükümettir. Bu krizi iyi yönetmeyen hükümet bu sefer baskıya başvuruyor, iş yerlerinde hakkını arayan, direnen işçileri gözaltına alıyor. Üniversitelerde kayyımlara karşı direnen öğrencileri terörist, vatan haini ilan edip gözaltına alıyor. Türkiye'nin üçüncü büyük partisi olan HDP’yi kapatmaya çalışıyor. HDP’ye oy vermiş insanları terörist vatan haini ilan ediyor.

Bu krizin bedelini acı reçete diye sunan hükümet, emekçi halka ödetmeye çalışıyor. Krizi biz yaratmadık, bedelini fabrikalarda, tersanelerde, inşaatlarda ve işyerlerinde birlik olup örgütlü bir mücadele vererek doymak bilmeyen patronlar sınıfına ve onun korumalığını yapan hükümete ödeteceğiz.

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kadıköy, Maltepe olmasın - İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan bir işçi

genel iş

Merhaba arkadaşlar, Ben İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışıyorum. DİSK Genel-İş üyesiyim. Diğer belediyelerde olduğu gibi bizim de 1 Ocak 2021 tarihinde toplu iş sözleşmemiz başladı. TİS yapan arkadaşlar bilirler. Kurumuna, iş koluna göre değişmekle birlikte birçok maddeler vardır. Maddelerin hepsi önemli olmakla beraber çalışanları en çok ilgilendiren maddeler iş güvenliği, hastalık durumu, yıllık izin, yakacak, eğitim yardımları, vefat yardımı gibi bir çok madde… Ama en çok önem verdiğimiz maddeler yevmiye, fazla mesai ücretlerine gelecek zam. İşte film de burada kopuyor. Bizim TİS de hep olduğu gibi bu noktada tıkandı. Ara bulucu devreye girdi onun da süresi dolmak üzere. Son bir oturumları kaldı. Anlaşma sağlanamaz ise geriye tek bir yol kalıyor.  Yasal GREV hakkımız. İş ta ki buraya geldiğinde insanın aklına Kadıköy belediyesi geliyor. Ki buna benzer bizim daha önceki TİS’te de Genel-İş genel merkezi tarafından satılmışlığımız vardır.  Şimdi yine aynısı olur mu acaba diye düşünüyoruz. Belediyelerde, Kadıköy, Maltepe, vb. CHP’li belediyelerde hatta fabrikada, tarlada… çalışanların örgütlenmekten başka çaremiz olmadığını bilmeliyiz. Yine söz konusu TİS ise şu pandemi koşullarında Kadıköy, Maltepe Belediyelerinde işçinin iradesi yok sayılarak genel merkez tarafından bitirildiğine şahit olduk. Bizleri daha da kızdıran bir durumdan bahsetmek istiyorum. Güya emekten yana olduğunu söyleyen Cumhuriyet, Sözcü gibi gazeteler haberlerinde işçinin aldığı en düşük maaşın 6.000 TL olduğunu iddia ettiler. Bununla da kalmayarak bunlar ekmek yediği kaba pisleyen, nankör insanlardır diye kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. Demek ki grevler, direnişler bir adım öteye gitse, kendine emek dostu diyen ama öyle olmayanlar biz işçileri terörist, vatan haini de ilân edecekler. Şaşırır mıyız? Asla. Kısacası biz emekçiler, en kötü sendika sendikasızlıktan iyidir diyerek sendikalarımıza sahip çıkmalıyız. Yanlışlarını sineye çekerek değil, yanlışını doğruya çevirerek sahip çıkmalı, yeri geldiğinde hakkımızın hesabını da sormalıyız.

 

Biz işçiyiz, yaşamın kendisiyiz! - Tuzla CPS Otomotiv'den bir işçi

İflasın eşiğindeki CPS Otomotiv’de işçiler iflasın kurbanı olmamak için mücadele ediyor

Tüm işçi sınıfına selam olsun. Altı yıla yakındır CPS Otomotiv’de çalıştım. Audi, Volkswagen gibi büyük markalara araba koruma kılıfı yapmaktaydık. Patronların kendi aralarındaki anlaşmazlıkları yüzünden bugün 170 işçi işsiz kaldı. 4 günlük bir grev sonunda toplu sözleşmemizi yaptık ve elaman alımı oldu. Siparişler yoğundu, mesailer başladı işimiz devam ederken birden ücretsiz izne çıkarıldık ve ardından kısa çalışma sürecimiz oldu. Teşvik bitince işbaşı yapacağız diye beklerken, öğrendik ki ödenmeyen borçlar yüzünden makinalara haciz geldi, şu an fabrikamız kapalı ve biz 35 gündür tazminatlarımız ve çalıştığımız günlerin ödemesini almak için eylem yapıyoruz. Patronlardan biri olan Sinan Büyükay’ın diğer fabrikası olan CPS Pressfrom önündeyiz, Beykoz Acarkent’te bulunan evinin önünde de eş zamanlı eylemlerimiz devam ediyor. Diğer ortaklardan Ruhi Yalçın’ın Kurtköy’deki evinin önünde de eylem yapıyoruz. Patronlar bizlerin emeği, alın teriyle ceplerini doldururken ortaklardı ama biz anayasal hakkımız olan tazminatlarımızı isterken muhatabınız ben değilim diyorlar. Biz artık Sinan Büyükay’ın boş sözlerine inanmıyoruz. Haklarımızdan vaz geçmiyoruz, sonuna kadar mücadelemize devam edeceğiz. Varlığımızdan rahatsızlar. Bu karda kışta haftalardır küçük çocuğuyla gelen arkadaşlarımız var, o çocuğu o soğukta görmek vicdanlarını rahatsız etmiyorsa da biz hep var olacağız onlar da rahatsız olacak. Biz işçiyiz... 

İşçi olmazsa üretim olmaz, üretim olmazsa ülke olmaz, dünya dönmez. Üretim olmazsa yaşam olmaz, biz işçiyiz yaşamın kendisiyiz. Ama ne yazık ki bu düzende yaşayamayan da bizleriz, üreten de biziz, aç kalan da. Bu yüzden mücadele etmeliyiz yaşamak için, onurlu bir gelecek için. Yaşasın onurlu mücadelemiz!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2021 tarihli 139. sayısında yayınlanmıştır.