Trump’ın Kudüs kararı İstanbul’da protesto edildi

BDS Türkiye, Donald Trump’ın Kudüs kararını protesto etmek ve bu kararı tanımayarak Filistin’in dört bir yanında sokaklara çıkan ve işgal güçlerinin saldırılarına göğüs geren Filistin halkına destek vermek için 15 Aralık Cuma günü İstanbul’da Beyoğlu Tünel’de bir basın açıklaması gerçekleştirdi. BDS Türkiye’nin çağrısıyla Tünel’de toplanan insanlar, sık sık “Kudüs Filistin halkınındır!”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Katil Amerika Ortadoğu’dan defol!”, “Yıkılsın Siyonist İsrail devleti!”, “Nehirden denize özgür Filistin!” şeklinde slogan attı.

BDS Türkiye adına basın açıklamasını Ümit Doğru okudu. Açıklamada BDS Türkiye’nin Trump’ın ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı da dâhil Siyonist işgal devletini meşrulaştıracak her türlü adıma karşı Filistin halkının haklı mücadelesinin yanında olduğu vurgulandı.  Ardından Filistinli Hasan Tahravi Arapça bir konuşma yaptı. Tahravi’nin konuşmasının ardından kitle “Birruh biddem nefdike ya Falastin!” (kanımızla canımızla seniniz Filistin!” sloganını attı.

Devrimci İşçi Partisi militanları eyleme “Kahrolsun ABD emperyalizmi! Kudüs Filistin halkınındır!” ve “Yıkılsın Siyonist İsrail devleti! Nehirden denize özgür Filistin!” yazılı dövizlerle katıldı.

Açıklama İsrail ile ekonomik, askeri, politik, kültürel ve akademik tüm ilişkilere son verilmesi ve Siyonist işgal devletine boykot uygulanması çağrısı ile sona erdi. Eylemde okunan basın açıklamasının tamamını okurlarımızla paylaşıyoruz.

BASINA VE KAMUOYUNA:

Bir “seçim vaadi” olarak Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıma ve Tel Aviv’deki Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözü veren Donald Trump, başkan seçildikten yaklaşık bir yıl sonra, 6 Aralık günü, tüm tepkilere rağmen bunun ilk adımını atarak Kudüs’ü “İsrail’in resmi başkenti” olarak tanıdığını ilan etti ve büyükelçiliğin de yakında Kudüs’e taşınacağını açıkladı.

1948 savaşı esnasında fiili durum yaratarak Kudüs’ün batısını kendi kontrolüne alan gayri meşru İsrail’in, 1967’de şehrin doğu kısmını da işgal etmesiyle başlayan ve 1980 yılında Kudüs’ü “birleşik başkent” ilan etmesiyle devam eden ilhak süreci, Birleşmiş Milletler’in bunu reddeden kararlarına rağmen, ABD tarafından resmenkabul edilmiş oldu. Bu adım, tam yüz yıl önce Filistin’i Siyonist harekete peşkeş çeken 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu gibi tarihsel bir öneme sahiptir ve Kudüs’ü tamamen Siyonist oluşuma teslim etmenin önünü açmaktadır. Bu Filistin halkının tarihsel Filistin toprağı üzerindeki haklarını hiçe sayan bir karardır ve Siyonizm ve ABD sadece Filistin’de değil, dünyanın birçok yerindehak ettiği cevabı almaya başladı.

Şüphesiz söz konusu kararın sonuçları sadece Siyonist İsraildeğil ABD’nin bölgedeki tüm suç ortakları için de ağır olacaktır. Filistinli direniş örgütlerinin, Siyonist işgale karşı “ulusal birlik ve kapsamlı mücadele” çağrıları da buna işaret etmektedir. Kararın açıklanmasından bu yana Filistin sokaklarında ve dünyanın pek çok yerinde öfke dinmezken, bu gayrimeşru karar farklı Filistinli grupları birlik ve direniş yolunda bir araya getirmektedir.

Her ne kadar Trump’ın kararı uluslararası toplumun tepkileriyle karşılaşsa da, çeşitli bölgesel ve küresel aktörlerin yakın zamanlardaki hamleleri de bu kararın oluşumuna katkı sağlamıştır. Örneğin Rusya, 6 Nisan 2017 tarihli bir açıklamasıyla “Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görüyoruz” diyerek şehrin bölünmesini onaylamış ve yalnızca batı kısmı için olsa da Kudüs’ü İsrail başkenti olarak gören ilk devlet olmuştur. Keza başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez rejimleri, kendi halklarından fazla tepki çekmemek için Trump’ın Kudüs kararını görünürde kınasa da, uzun zamandır gerek İsrail’le, gerekse de Trump yönetiminin önde gelen isimleriyle yoğun görüşmeler yürütmektedir ve Trump’ın bu kararı açıklamadan önce Körfez Arap rejimlerinden onay almış olması oldukça muhtemeldir. Suudi Arabistan veliaht prensi Selman, şimdilerde Filistin Yönetimi’ni bu alçak saldırı karşısında “sabırlı olmaya” davet etmekte ve işgali kalıcı hale getirecek yeni bir ABD planını Filistinlilere çözüm gibi sunma görevini üstlenmiş görünmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti de bu kararı tepkiyle karşılayanlar arasındaancak özellikle son iki yıldayaptıklarıyla sözleriarasında bir uçurum bulunmaktadır. Türkiye hükümeti, 28 Haziran 2016’daki “normalleşme” anlaşmasının Ankara ve Kudüs’te akdedildiğini ilan ederek Kudüs’ün “İsrail’in başkenti” olduğunu fiilen kabul etmiştir. Erdoğan Kudüs kararı açıklanmadan önce “diplomatik ilişkileri keseriz” demiş olsa da, henüz böyle bir adım atılmamıştır. Üstelik diplomatik ilişkilerin kesilse bile bu yeterli değildir; başta Mavi Marmara davasını düşüren ve kapsamlı bir doğalgaz işbirliğinin önünü açan normalleşme anlaşması olmak üzere, mevcut tüm anlaşmaların da iptal edilmesi gerekir.

İki gün önce, 13 Aralık Çarşamba günü İstanbul’da olağanüstü olarak toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın aldığı kararlar da, kamuoyuna yansıtılan türden bir etkiye ve anlama sahip değildir. Zirveden İsrail aleyhinde de, ABD aleyhinde de hiçbir yaptırım ve tecrit kararı çıkmamış, çeyrek asırdır üzerinde konuşulan “1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin tanınması” formülünden ileriye gidilmemiştir. Bu zaten yeni bir yönelim değil, bilakis anlamını giderek yitiren bir formüldür. Üstelik ortaya “çözüm” ya da “tarihi adım” diye ortaya konulan formülün sonucu, kabul görmesi halinde, Kudüs’ün ikiye bölünmesi ve Batı Kudüs de dâhil olmak üzere Filistin’in dörtte üçünün Siyonist oluşuma teslim edilmesi olacaktır.

Bizler, BDS Türkiye olarak,dünyanın her yerinde halkların kendi topraklarıyla ilgili kararları kendilerinin almaları gerektiğine olan inancımızı tekrarlayarak,başta ABD emperyalizmi olmak üzere uluslararası güçlerbaşka ülkeler üzerinde söz ve karar hakkını tanımadığımızı ifade ediyoruz ve ABD’nin Kudüs hamlesi başta olmak üzere İsrail’i meşrulaştıran tüm girişimlere karşı Filistin halkının vehaklı mücadelelerinin yanındayız. Kudüs üzerindeki işgali meşrulaştıracak hiçbir girişimi kabullenmeyeceğimiz gibi, Filistin’in geri kalanının da işgal altında olduğunu sürekli hatırlatmayı bir borç bileceğiz. Her inançtan Filistin halkına ait olan Kudüs ve Filistin’in geri kalanı tümüyle özgürleşinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Ve bu mücadelenin en temel gereksinimi olarak, İsrail’in ekonomik, siyasi, ticari, diplomatik, askeri, kültürel ve akademik düzeylerde boykot edilmesi, yalnızlaştırılması ve Siyonist oluşuma yaptırım uygulanması çağrımızı, hayatın her alanında tekrar edeceğiz.

Doğusu ve Batısıyla Kudüs Filistin’dir, Filistinlilerindir!

Nehirden denize özgür Filistin!

Emperyalizm yenilecek, direnen Filistin kazanacak!

Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot!

BDS Türkiye

15 Aralık 2017