Dünyaya savaş açan adam

Dünyaya savaş açan adam

Donald Trump Nisan sonunda ABD başkanı olarak 100 gününü doldurdu. Bütün dünya bu 100 günü tartışıyor. Ama hiçbir şey anlayamadan. Tam körlerin fili tarifi öyküsündeki gibi: Herkes hangi nokta kendi dikkatini çekerse onu öne çıkarıyor. Trump ekonomiyi batırıyor, devlet adabını bozuyor, ABD’yi dünyadan koparıyor, demokrasiyi çiğniyor, Amerikan üniversite sistemini mahvedecek, göçmenlerin haklarını çiğniyor falan filan. Şu soruya cevap arayan yok: Neden?

Bizim, Türkiye’de Trump’a karşı nasıl bir politika izlenmesi gerektiğini tartışabilmemiz için önce bunu anlamamız lazım. Trump neden bu kadar Amerika’nın da çıkarlarına aykırı olduğu iddia edilen bir politik program uyguluyor?

Trump kaprisli ya da deli mi?

Biz bu soruya Trump daha ilk dönemine başlarken cevap verdik. O yüzden şimdiki deli dolu politikaların her birini yerine oturtabiliyoruz. Trump’ın sapık politikaları dünya kapitalizminin ta 1970’li yılların ortalarından beri uygulamaya giriştiği neoliberal stratejinin, hem de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra uygulamaya konulan “küreselleşme” olarak anılan politikalarla de güçlendirilmesine rağmen 2008’de yeniden çok derin bir ekonomik krize düşmesine bir yanıttır. Trump diyor ki, kapitalizmin sorunlarına dünya ölçeğinde bir cevap bulunamıyor. Ben Amerika’nın çıkarına bakarım. Amerika için iyi olan dünya için de iyidir.

Adam bunu söylüyor. Var mı bir diyeceğiniz? Önce bunu anlayacaksınız, cevabını bulacaksınız, Trump’la sonra kavga edeceksiniz. Öyle “efendim, gümrük tarifeleri Amerikan ithal malların fiyatlarını yükselterek Amerikan halkının aleyhine işleyecek” demekle olmuyor. Onlar ayrıntı. Adam “ben dünyanın sorunlarını kendi ülkemin dünyayı köleleştirmesi yoluyla çözeceğim diyor.” Tarihî bir vizyonu var. Siz bunu anlamadan yok “ayağına sıkıyorsun”, yok “ayıp ediyorsun” deyip duruyorsunuz.

Bugün Beyaz Saray’ın meşhur çalışma odası olan Oval Ofis’e girenler yepyeni bir resimle karşılaşıyor: En az yüz yıldır tarihçilerden başka kimsenin adını sanını duymadığı birinin resmi bu: 19. yüzyıl ABD başkanlarından James K. Polk. Ne yapmış bu beyefendi ki baş köşeyi kapmış? Teksas’ı ve ABD’nin bugün Güneybatı eyaletlerini kapsayan coğrafyayı Meksika’dan gasbederek ülkesini Pasifik Okyanusu’na çıkarmış! Trump işte kendisinden önce görev yapan 45 ABD başkanı arasından kimsenin bilmediği birini kendi “kahramanı” yapmış. Fetih! Grönland, Kanada, Panama!

Gümrük tarifeleri de dünyayı fethetmek için verilecek bu savaşın ekonomik biçimidir. “Şu ürün pahalanacak, bu üretici zarar görür” diye ele alınamaz. Trump bütün dünyaya savaş açıyor.

Altın kimdeyse…

Trump savaşa sadece silahla gidilmeyeceğini biliyor. Ekonomik gücün savaşan ülkelerin en önemli kozu olduğunu, o olmadan silahların ve orduların gücünün ancak geçici olacağını anlıyor. Bunun son işaretini kendi kurduğu sosyal medya ortamı olan Truth Social’da son günlerdeki bir paylaşımı ile verdi. Yazdığı şu: “Altın kimdeyse kuralları o koyar.” (İngilizcesiyle “He who has the gold makes the rules.”) Bir bakıma “parayı veren düdüğü çalar” anlamına gelen bir söz. Amerikan popüler kültürünün çok içinden söylüyor bunu. Amerika’da savaş sonrası kapitalizmin en pürüzsüz gelişmekte olduğu 1960’lı yıllarda bir gazetede neşredilmeye başlanan, çok popüler olmuş “Wizard of Id” (yani “İd Büyücüsü”) başlıklı mizahi çizgi roman türü karikatür dizisinde “İd” ülkesinin kralının tebaasını toplayıp beyan ettiği bir “Altın Kural”a dayanıyor. Karikatürün orijinalini bu yazının başındaki fotoğrafta görüyorsunuz. Kral “Altın Kural’ı hatırlayın!” buyuruyor. Halktan biri “neymiş o?” diye soruyor. Bir başkası “Altın kimdeyse kuralları o koyar” diyor. Bu, Amerikan kültüründe yarım yüzyıl önce çok yayılmış ve hâlâ yaygın olarak konuşulan bir laf. Hani bizde diyelim Porof Zihni Sinir ya da Avanak Avni ya da Muhlis Bey hâlâ bilinir ya, öyle işte. Trump halkla iletişim kurmayı bilen bir milyarder. Popüler kültürden bir sayfa açmış. Zaten başka bir kültürü de yok.

Yeniden aynı noktaya dönüyoruz. Amerika artık yepyeni bir politik yörüngeye girmiş durumda. Parasıyla, sopasıyla, gücüyle herkesi yola getirerek dünyaya hâkim olma davasında.

Trump’a yanıt verecekseniz, Trump’ı durduracaksanız, Trump’ı yenilgiye uğratacaksanız bunu bileceksiniz, ona göre davranacaksınız.

Trump karşıtı burjuva ve sözde sol cepheden sefalet manzaraları

ABD’de güya sola yatkın Demokrat Parti nakavt durumda. Daha parmaklarını bile kıpırdatamadılar. Aralarında bir tek Bernie Sanders hayat emaresi gösteriyor: Bu beyefendi 2016 ve 2020’de bu partinin ön seçimlerine katılmış ve yenilse de epeyce başarılı olmuştu. ama sonunda Hillary Clinton ve Joseph R. Biden gibi Wall Street hizmetkârlarına biat etmiş, seçimlerde onları desteklemişti. Sınıf sorunlarını öne çıkaran ve kendine “demokratik sosyalist” sıfatı takan biri. Yanına aynı zamanda Democratic Socialists of America (Amerikan Demokrat Sosyalistleri) olarak anılan, ABD’nin en büyük sözde “sosyalist” örgütünün üyesi olan, Temsilciler Meclisi üyesi, Alexandra Ocasio-Cortez’i alarak Amerika’yı turluyor. On binlerce insanın katıldığı çok büyük toplantılar düzenliyor. Turun adı “Oligarşiyle Mücadele”. Dolar milyarderlerini (Elon Musk’ı, Jeff Bezos’u, Mark Zuckerberg’i ve benzerlerini) püskürtecek Sanders.

Daha bu noktadan hareketin zaafı belli oluyor. Milyarderler Amerikan ekonomisinde her zaman hâkim güç oldu. Oligarşi diye anılan finans kapital ya da tekelci sermaye zaten ülkeyi yöneten hâkim sınıfın hep doruğundaydı. Trump bu sefer bunların en irilerini Demokratlardan kopararak kendi yanına çekmeyi başardı. Ama sonuç olarak milyarderlerle savaşmak bu döneme özgü bir görev değil. Onların desteklediği politikacının ne tür özgül karakteristikler taşıyan bir siyasi iktidar kurmakta olduğunu anlamadan neyle mücadele edeceksiniz? İşin bir de pratik yanına bakalım.

Bu turun Idaho eyaleti ayağında iki gösterici sahneye fırlayarak “Free Palestine” (“Özgür Filistin”) pankartı açıyor. O sırada konuşma yapmakta olan Sanders polisin iki göstericiyi derdest etmesine karşı çıkmadığı gibi, ayrıca kitlenin kendisini de protesto etmesi karşısında İsrail’in “kendini savunma hakkı”ndan söz ediyor. İsrail işgalci bir yerleşimci sömürgeci devlet, kendini savunma hakkı falan yok. Ama burada mesele şu ki, “Özgür Filistin” İsrail’in varlığını tehdit eden hiçbir şey içermiyor. Filistin halkının kendi devleti, Oslo müzakerelerinde kabul edilmiş, emperyalist devletler tarafından bile onaylanan bir mevzi. Gerçekleşir mi, işe yarar mı o, bu yazının kapsamı dışında kalıyor.

Sanders’ın Siyonizme, soykırımcı İsrail devletine bu alçakça desteği, Trump’ın politikasının girdabından kurtulamayacağının açık kanıtı. Trump, Grönland’dan, Kanada’dan, Panama’dan önce “Ortadoğu’nun Rivierası”na göz dikmiş durumda! Dünyaya karşı savaşında en elverişli sopası Siyonist İsrail! Sanders “Özgür Filistin”e sahip çıkamayarak burada teslim oluyor Trump’a.

“Komşuda pişer bize de düşer” mi?

Filistin meselesi bizi Türkiye’ye getiriyor. Şimdi Trump, Esad’ı devirip yerine kravatlı tekfircileri geçirdiği için Erdoğan’ı övdü ya, AKP-MHP blokunun aklı evvelleri ellerini ovuşturuyor, “komşuda pişer, bize de düşer” hesapları yapıyorlar. İnsan tarihten ders almak yerine zihnini efsanelerle uyuşturursa elbette aklı bu kadarına yeter!

Modern çağda Trump’tan önce dünyaya savaş açan adam kimdi biliyor musunuz? Hitler! Nazizm elbette baş düşman olarak işçi sınıfı iktidarını temsil eden Sovyetler Birliği’ni bellemişti. Faşizmin baş düşmanı örgütlü işçi sınıfıdır. İşçi devleti ise örgütlü işçi sınıfının en yüksek kazanımıdır. O yüzden Sovyetler Birliği’ni imha etmek, Hitler için bir saplantı düzeyindedir.

Bu doğru olmakla birlikte Hitler’in nihai amacı, Avrupa’da kazandığı mevzilere basarak ABD’yi yenilgiye uğratmak ve dünya hâkimiyeti kurmaktı. Trump da aynı yolun yolcusudur. Trump’ın özel tipten bir faşist olduğunu biz 2017’den beri tekrarlıyoruz. Bunu saptayamayanlar hâlâ ne olduğunu anlayamamış durumdalar.

Tabii faşizmin müttefiki olup onun koltuğu altında kendi kasalarını doldurmak isteyenler de olabilir. İşte AKP ile zaten Hitler ile ittifak geleneğinden gelen MHP tam da böyle davranıyor olabilirler. Siz siz olun, onları desteklemeyin. Bir kere Filistin’e toptan ihanet etmiş olursunuz. Ayrıca Trump’ın dünyaya açtığı savaşın çok büyük ihtimalle bir Üçüncü Dünya Savaşı’na varacağını anlamak için allame-i cihan olmak gerekmiyor. Birinci Dünya Savaşı’nda ölü sayısı, tarihçilerin bilançosunda 20 milyona, ikincisinin ise 70 milyona doğru yükseliyor. Bugün dünyanın birçok ülkesi nükleer silahlarla donatılmışken ve siber savaşın, yapay zekânın ve diğer bütün teknolojik atılımların olanaklarına sahipken siz Suriye’den 10 kilometre kare almak için 10 milyon ölü verebilirsiniz.

CHP? CHP Türkiye’de emperyalizme en çok hizmet eden partidir. Kimse ona sığınmasın.

İşçiler emekçiler, Türkler ve Kürtler, Trump’ın dünyaya açtığı savaş kıyamet savaşı gibi olacaktır. Ona ve her ülkede onun yandaşlarına karşı mücadele için bütün ülkelerin işçileri birleşin!

Bu yazının kısaltılmış versiyonu Gerçek gazetesinin Mayıs 2025 tarihli 188. sayısında yayınlanmıştır.