İstanbul'da Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot Konferansı
Filistin için İsrail’e Karşı Boykot Girişimi (BDS) tarafından düzenlenen "Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot Konferansı" tüm dünyada Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edilen 29 Kasım günü gerçekleşti. Cağaloğlu İstanbul Tabip Odası'nda yapılan konferansa ilgi yoğundu.
Filistin’deki ve dünyadaki özgürlük şehitleri için saygı duruşuyla başlayan konferansta ilk konuşmayı 11 yıl işgal hapishanelerinde esir kalan Amne Muna yaptı. 11 yıllık esaret dönemindeki yaşadıklarını ve Filistinli esirlerin mücadelesini anlatan Muna, sözü Filistin öğrenci hareketinin liderlerinden, işgal hapishanelerinde esir kalmış Lina Hattab’a bıraktı. Lina Hattab konuşmasında kendi deneyimlerini, Filistin’deki gençlerin mücadelesini anlattı. Konferansın ilk oturumu, soru-cevap kısmıyla sona erdi. Filistin'li dinleyiciler, soru-cevap kısmında söz aldılar, kendi görüşlerini ifade ettiler. Lina Hattab, barışla ilgili bir soruya, Siyonist rejimle barış olacağını düşünmüyorum diye cevap verdi.
Konferansın ikinci oturumunda Filistinli eylemci ve avukat, Filistin milletvekili ve esir lider Mervan Barguti’nin eşi Fedva Barguti, Addameer Esirleri Destekleme ve İnsan Hakları Kuruluşu avukatı aynı zamanda Filistin milletvekili ve esir FHKC Genel Sekreteri Ahmed Saadat’ın avukatı olan Mahmud Hasan ve BDS Türkiye üyesi Ayşe Düzkan konuşmalarını yaptı. 2.oturum konferans dinleyicilerinin katkı ve sorularıyla sona erdi. Ardından konferansın sonuç metninin okunmasıyla son buldu.
Konferansın sonuç metni şöyle;
Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot” Konferansı Sonuç Bildirgesi
Bugün 29 Kasım, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü. Gayri meşru İsrail devletine ve Siyonizm’e karşı Batı Şeria’dan Gazze’ye, mülteci kamplarından hapishanelere ve gözaltı merkezlerine kadar, soluk aldığı her yeri adeta bir direniş alanına çeviren Filistin halkı ile dayanışma günü. Yıllardır olduğu gibi bu yıl da 29 Kasım dünya çapında dayanışma etkinlikleriyle karşılanıyor. Bugün düzenlenen konferansımızla bu enternasyonal dayanışma faaliyetlerine bir katkı sunmuş olduğumuza inanıyoruz.
Bu konferansın düzenlendiği gün olan 29 Kasım 2015 itibariyle ayrıca özel bir sürecin orta yerindeyiz. Başta Kudüs ve Batı Şeria olmak üzere Filistin’in her yerinde Siyonist oluşumun Filistin halkına yönelik saldırılarının yoğunlaştığı, yargısız infazların sayısının giderek arttığı, bunlara ilave olarak da her gün kitlesel çapta tutuklamaların gerçekleştiği ve yeni bir halk hareketinin yükseldiği günlerdeyiz.
Bugün Siyonist hapishanelerdeki Filistinli esirlerin sayısı, son 2 ayda tutuklanan 2 bini aşkın kişiyle birlikte yaklaşık 8 bine ulaşmıştır. İşgalin başlangıcından beri Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te tutuklanmış Filistinlilerin sayısı ise 800 bin civarındadır. Halihazırda Siyonist hapishanelerde bulundurulan Filistinli esirlerin 45’i kadın, kaydadeğer bir kısmı da çocuktur. Ayrıca işgal rejiminin yakın zamanda çıkardığı bir yasayla tutuklama yaşının 12’ye kadar inmesiyle çocuk esirlerin sayısı daha da artacaktır.
Hapishanelerde tutulan Filistinli esirler, sistematik işkencenin her türlüsüne maruz kaldıkları gibi sağlıklı bir şekilde yaşam hakları da ellerinden alınmaktadır. Şu an 25 Filistinli esir kanser hastasıdır; ayrıca Siyonist hapishane idareleri tutuklulara B12 vitamini ve fosfor gibi maddeleri içeren yiyeceklerin verilmesini sınırlayarak tutuklularda kalıcı olabilen beyin ve sinir hastalıklarına sebep olmaktadır. Yakın zamanda çıkarılan bir yasayla, açlık grevi yapılan esirlere zorla besleme işkencesine de “yasal dayanak” getirilmiştir.
İşgalci İsrail, tutuklama saldırılarını özellikle Filistin halkının liderlerine yöneltmektedir. Halk önderleri Ahmed Saadat ve Mervan Barguti başta olmak üzere, çok sayıda Filistinli milletvekili uzun yıllardır hapiste tutulmakta, Siyonist oluşum bu şekilde Filistin halkının tümünü sindirmeye, teslim almaya ve tutsak etmeye çalışmaktadır. İsrail mahkemeleri ise en küçük adalet dürtüsünden tamamen yoksun bir şekilde, işgal rejiminin bir formalite uygulamasından öteye gitmemektedir.
29 Kasım 2015 tarihli “Filistinli Esirlerin Mücadelesi, Uluslararası Dayanışma ve Boykot Konferansı” düzenleyicileri ve konuşmacıları olarak, Filistinli esirlerin mücadelesini tüm yüreğimiz ve gücümüzle desteklediğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Somut olarak, 2013 yılından beri, Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın tutulduğu Robin Adası’ndan başlatılarak uluslararası düzeyde sürdürülen, “Mervan Barguti’ye Ve Tüm Filistinli Tutsaklara Özgürlük” kampanyasını destekliyoruz. Aynı şekilde uluslararası düzeyde Ahmed Saadat’ın özgürlüğü için yürütülen kampanyalara da Türkiye’den bir destek sunuyoruz. Diğer yandan bu dayanışmayı, salt bir destek ilanıyla sınırlı tutmuyoruz. Bugün Filistinli esirlerle somut olarak dayanışmanın başlıca araçlarından biri etkili bir boykot kampanyasıdır ve önümüzdeki dönemde bu boykot kampanyasının merkezinde G4S şirketi olacaktır.
Dünya çapında 120 ülkede 650 bin çalışanıyla dünyanın üçüncü büyük işvereni konumunda olan G4S, 2002 yılında Hashmira adlı şirketi satın alarak Filistin’de faaliyet göstermeye başladı. 2007 yılından itibaren İsrail Hapishane Yönetimi ile imzaladığı anlaşma gereği hapishanelere ve gözaltı merkezlerine servis ve ekipman sağlıyor. Sadece bununla kalmayarak, Batı Şeria’daki askeri kontrol noktalarına, yasadışı yerleşim birimlerine ve polis noktalarına da ekipman temin ediyor.
G4S, bulunduğu hapishane ve gözaltı merkezlerinde Filistinli esirlere karşı işlenen kötü muamele ve işkence suçuna ortak olmaktadır. Çocuk esirler bu muameleden muaf değildir, çocuklara yönelik hücre hapsi dahi uygulanmaktadır. Kimi zaman işkenceler kasten esirlerin öldürülmesiyle sonuçlanmaktadır. Hasta esirlere gerekli tıbbi yardım ve tedavi engellenmektedir. Kimi zaman temiz hava ve su dahi esirlerden esirgenmektedir.
Özetle söylemek gerekirse; bir şirket, toprakları işgal edilmiş olan bir halka işkence edilen hapishaneleri ve gözaltı merkezlerini donatarak kâr ediyor! Bir şirket, yasadışı yerleşim birimlerinde, kontrol noktalarında o halkın hareket özgürlüğünün kısıtlanmasına ortak olarak para kazanıyor!
Filistin Ulusal Esir Hareketi, bulundukları hapishane ve gözaltı merkezlerinden Uluslararası Boykot Hareketi’ne bir mektup yazarak çeşitli öneri ve isteklerde bulundu. Bu mektupta başta G4S olmak üzere, işgal hükümetine destek veren güvenlik şirketlerinin Filistin halkına karşı işlenen suçlarda birincil dereceden sorumluluk sahibi olduğu ve bu şirketlerin boykot edilmesinin, yurtları işgal altında olan ve her gün yeni katliamlara maruz kalan Filistin halkını korumak ve savunmak anlamına geldiği ifade ediliyor.
Filistin halkının İsrail’i boykot çağrısına uyarak Türkiye’de 2009’dan beri İsrail’i ve siyonizmi her alanda teşhir ve boykot eden Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi (BDS-Türkiye) olarak şimdi de Filistin Ulusal Esir Hareketi’nin çağrısına uyarak, Türkiye’de 2009 itibariyle 4250 çalışanıyla 18’i aşkın şehirde, aralarında Yapıkredi, Koç Müzesi, Finansbank, Sabancı Üniversitesi gibi kurumların da bulunduğu 350’den fazla kurumla iş ilişkisi bulunan G4S’i, Filistin’deki uygulamalarına son verip, işgal altındaki topraklardan yatırımlarını tamamen çekene kadar boykot edeceğimizi açıklıyoruz.
29 Kasım 2015