Suruç katliamını unutma, hesap sor!
4 yıl önce, 20 Temmuz 2015’te Urfa’nın Suruç ilçesinde 33 genç sosyalist arkadaşımızı, DAİŞ (IŞİD)’in gerçekleştirdiği bir bombalı saldırı sonucu kaybettik. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği bir kampanya kapsamında, Kobani’ye topladıkları yardımları götürmek için Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen gençler, 20 Temmuz sabahı bir basın açıklaması düzenliyordu. Mezhepçi ve tekfirci DAİŞ çetesinin yaptığı, devletin göz yumduğu katliam sonucunda onlarca arkadaşımız, yoldaşımız hayatını kaybetti, 100’den fazla insanımız yaralandı.
Bütün Türkiye’nin gözleri önünde gerçekleşen katliamın davası, 18 ay boyunca dava dosyası üzerindeki gizlilik kararıyla emekçi halktan saklandı. Davanın ilk iddianamesi katliamdan tam 18 ay sonra hazırlandı, ilk duruşması ise 21 ay sonra görüldü. Katliamdan 4 yıl sonra hâlâ devam eden davada adaleti sağlamak adına bir arpa boyu yol kat edilmiş değil. Dava dosyası üzerindeki gizlilik kararı sürerken Deniz Büyükçelebi ve İlhami Ballı adlı şüpheliler Suriye’ye kaçma fırsatı buldu. Davada yargılanan tek tutuklu sanık Yakup Şahin ise 10 Ekim 2015’te gerçekleşen Ankara katliamının faillerinden biri olduğu şüphesiyle tutuklandı. Yani 18 ay boyunca dava halktan gizlenirken, 21 ay boyunca tek bir duruşması görülmezken Suruç katliamının faillerinden biri Suruç’tan yaklaşık 3 ay sonra Türkiye’de 100’ün üzerinde insanın hayatını kaybettiği bir katliamda daha rol oynadı. Davanın geçtiğimiz Mayıs ayında görülen dokuzuncu duruşmasında, olay günü görüntülerinin 5 saatlik kısmının dosyaya girmediği öğrenildi. Dava 7 Ağustos'a ertelendi.
Katliamın ardından geçen yıllarda saldırının sorumlularına ve göz göre göre bu katliamın gerçekleştirilmesine izin verenlere karşı atılmayan hukuki adımlar, kaybettikleri arkadaşlarını, ailelerini ananlara karşı atıldı. Geçtiğimiz Nisan ayında, katliamda oğlunu kaybeden Besra Erol, oğlunun cenazesinde yaptığı konuşma gerekçe gösterilerek tutuklandı. Ancak Suruç’ta emniyete ulaşan canlı bomba istihbaratına rağmen katliama göz yumanlar hakkında tek bir yargılama gerçekleşmedi.
Suruç katliamı ne yazık ki DAİŞ’in Türkiye’de gerçekleştirdiği ilk saldırı değildi, son da olmadı. Diyarbakır'da, Ankara Garı'nda, Kızılay'da, Sultanahmet'te, İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen bombalı saldırılarda onlarca insan katledildi. Suruç katliamı da diğerleri gibi bu sürecin bir parçası olan planlı ve siyasi bir katliamdır. 7 Haziran 2015’te ağır bir seçim yenilgisi alan AKP’nin bu süreçte iktidara tutunmak için Türkiye’yi nasıl adım adım bir iç savaş ortamına sokmaya çalıştığını, mezhepçiliğin, tekfirciliğin yayılmasına göz yumduğunu, bu çeteleri emekçi halkımızın üzerine saldığını gördük. Diyarbakır’ın, Suruç’un hesabı sorulmadığında, 100’ün üzerinde insanımızı, yoldaşımızı kaybettiğimiz Ankara Garı katliamının ve nicelerinin de gerçekleştiğini gördük.
Türkiye’de ekmek ve hürriyet mücadelesi verenler, Suruç’u ve Suruç’un parçası olduğu süreçte yaşanan bütün katliamların hesabını sormak için de mücadele etmelidir. Hesap sormak, kaybettiğimiz arkadaşlarımıza sözümüzdür. Ama sözümüz bununla sınırlı değil: Mezhepçiliği, tekfirciliği bu coğrafyadan silmek, mezhepçi, tekfirci çeteler Türkiye’de katliamlar yaparken onlara hamilik yapanlara karşı mücadele etmek, katliamlarda en ufak sorumluluğu bulunan herkesten hesap sormak da boynumuzun borcudur!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2019 tarihli 118. sayısında yayınlanmıştır.