Karadeniz’de sel yıktı kâr hırsı boğdu!
Memleketin bir yanı yangınlarla savaşırken, diğer yanı sellerle boğuşuyor. Önce Rize, Artvin ve Van, ardından Sinop, Kastamonu ve Bartın’da sel felaketi önüne ne kattıysa götürüyor. Sinop ve Kastamonu’da onlarca can kaybı, yüzün üzerinde kayıp ihbarı var. Batı Karadeniz’de emekçi halk yakınlarının cansız bedenlerine dahi ulaşamazken; evler, iş yerleri, yollar, köprüler yıkılırken Cumhurbaşkanı hesap vereceği yerde Kastamonu’ya gidiyor, cami avlusunda miting yaparcasına halka seslenip kredi ve vergi erteleme desteğinden bahsediyor. Bu defa çay fırlatma yok ama kredi vaadi, TOKİ konutları ve konuyla hiç alakası olmayan doğalgaz müjdeleri havada uçuşuyor.
Devletin ölümleri önleyecek gücü ve imkânı var ama niyeti yok!
Erdoğan’ın bir sözü var ki adeta yaranın üstüne tuz basan cinsten: “Hayatını kaybeden canlarımızı geri getiremeyiz ama devletimiz onun dışındaki her türlü kaybı telafi edecek güce ve imkana sahiptir (!)” Evet ölenleri kimse geri getiremez. Ama devletin işi ölenleri geri getirmek değil gerekli önlemleri alarak önce can kaybına sonra da diğer kayıplara mâni olmaktır. Ve devletin gücü en başta ölümleri önlemeye yeterdi. İş ki o devlet sermayenin rant ve kâr hırsına hizmet edeceğine, insan canını ve doğayı korumaya öncelik versin.
Kimse dört mevsim yağışın olduğu Karadeniz’de yıkımın ve onlarca insanın ölümünün sebebini yağışlarda aramasın. Sağanak yağış Karadeniz’in doğasında hep oldu, bundan sonra da olacak. Nasıl ki bir lavabonun giderini tıkarsanız onu patlatırsınız, patronları zengin etmek için yağmur suyunun gideri olan dere yataklarını imara açarsanız dereyi taşırır felakete sebep olursunuz. Suyu akıtmak yerine enerji patronlarını zengin etmek için dereleri HES’lerle doldurup, tonlarca suyu HES kapaklarından bırakırsanız yine felakete sebep olursunuz. Can derdine düşmüş emekçi halkın boş laflara karnı tok! İktidar ve patronlar el ele Karadeniz’i kâr hırsıyla boğdunuz, felakete sebep oldunuz!
Doğayı ve emekçi halkın canını korumak için örgütlenmek, hesap sormak zorundayız!
Patronların düzeni insanı da doğayı da öldürüyor. Sadece üç ay içerisinde ülke üç farklı doğal afetle sallandı. Marmara denizi, içine akıtılan tonlarca zehirli atıkla zehirlendi, içi virüs ve bakteri dolu müsilaj Marmara sahillerini kapladı ve zehir saçtı. Ülkenin dört bir yanı yanarken, günlerce havadan müdahale bekleyen emekçi halk evinden, işinden, canından oldu. Şimdi de ülkenin en çok yağış alan bölgesinde onlarca, hatta belki yüzlerce insan selin altında kaldı. Gücüyle kudretiyle övünen devlet ne yaptı? Marmara denizini zehirleyen sanayi kuruluşlarına dokunmadı, insanlar elleriyle yangın söndürmeye çalışırken, sel sularının altında ailesini, yakınlarını ararken kredi kolaylığından bahsetti! Toprağı rant, vatandaşı müşteri gören bu düzene mahkûm değiliz! Emekçi halkın canını korumak için, çok geç olmadan doğaya sahip çıkmak için örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayız!
Erdoğan bir ölür bin diriliz diyor. Bu memleketin işçisinin, köylüsünün, emekçisinin selde, yangında, depremde ölmesi kader değildir! Artık yeter! Ölmeyeceğiz, hayatta kalacağız ve bu felaketin de, diğerlerinin de sorumlularından hesap soracağız.