Madenler madenlere ömrünü veren işçilerin denetiminde olmalı!
Bartın Amasra Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) müessesesinde gerçekleşen patlamada 40 işçi hayatını kaybetti ve pek çok işçi yaralandı. Halen maden ocağında ulaşılamayan bölümler bulunuyor. Patlamanın olduğu madene her zaman olduğu gibi önce bölgenin maden işçileri koştu. Gazla dolu olan madene, hiç düşünmeden canlarını tehlikeye atarak indiler. Çok sayıda işçi yaralı olarak madenden çıkarıldı. Kayıplarımızın sayısının artmaması madende kalan işçilerin de bir an evvel sağ olarak çıkarılmaları en büyük dileğimiz. Kaybettiğimiz işçilerin ailelerine, tüm maden işçilerine ve emekçi halkımıza başsağlığı diliyoruz.
Türkiye’de iş kazaları söz konusu olduğunda akla önce ihmal geliyor. Çünkü bu ülkede “kaza” olarak ifade edilen olayların pek çoğu önlemlerin uygulanması ve işçi sağlığı ve güvenliği için gerekli harcamaların yapılmasıyla önlenebilir niteliktedir. Bu sebeple de iş kazalarından değil iş cinayetlerinden bahsediyoruz. Madenler de iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı sektörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Madenlerde özellikle taşeron sistemi ölümlere davetiye çıkaran bir sömürü düzeni olarak hüküm sürmeye devam ediyor. Kamu işletmelerinde her zaman için kazalar ve ölümler daha az yaşanmakta. Ancak Amasra’daki gibi TTK işletmelerinde de denetimin ve önlemlerin yeterli olmadığını görüyoruz.
Amasra’da patlamanın yaşandığı TTK müessesesi de düzenli olarak Sayıştay tarafından denetleniyor. 2019 yılı Sayıştay raporunda maden ocağının derinlere inmesi, madendeki kömür damarlarının yüksek oranda gaz içermesi sebebiyle riskin arttığı açıkça tespit edilmiş. Sayıştay bu riske işaret ederek “ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra Kurum Degaj Yönergesi’nin titizlikle uygulanmasını” istemiş.
TTK’dan sıcağı sıcağına yapılan açıklamada ise Sayıştay raporunda işaret edilen yönergenin titizlikle uygulandığı, iş sağlığı ve iş güvenliği kurallarına sıkı sıkıya riayet edildiği anlatılıyor. Açıklamadaki bir ifade ise son derece dikkat çekici. TTK Genel Müdürlüğü yaptığı yazılı açıklamada Sayıştay raporu ile ilgili haberlerin “dezenformasyon” içerdiğini iddia etmiş. Yani daha yeni meclisten geçen ve kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen yasaya gönderme yaparak basının susturulmasını talep ediyor.
Bir maden patlaması olduğunda, akla ilk gelenin ihmal olmasından daha doğal bir şey yoktur. Çok sayıda kaybımız varken, halen madenciler göçük altındayken halkın duyarlılık göstermesi, basının da bu duyarlılıkla hareket etmesi hem doğru hem de gereklidir. Maden işçilerine ve halka karşı sorumluluk gösteren bir kurum yönetiminin yapması gereken iddialara karşı savunmaya geçip, bunla yetinmeyerek basını susturma motivasyonuyla hareket etmek elbette ki değildir. Kaldı ki ortadaki Sayıştay raporu resmi bir rapordur. Risklere işaret etmiş ve kazanın olmaması için özel bir itina ile önlemlere riayet edilmesi istenmiştir. Herhalde önlemler “sıkı sıkıya” ve “titizlikle” uygulanmış olsa maden işçilerinin canına mal olan bu kaza yaşanmazdı.
Madenlerdeki taşeron şirketleri için nasıl kâr hırsı işçinin canından önde geliyorsa, belli ki TTK bürokratları da kendi kariyerlerini ve iktidarın itibarını daha fazla önemsiyor. Madenlerde kamulaştırma özel sektörün ve taşeron sisteminin kaldırılması nasıl hayat memat meselesi ise işçi denetiminin de tüm madenler için yaşamsal bir gereklilik olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. İşçi kardeşinin yanına hiç tereddüt etmeksizin canı pahasına yardıma koşan, aklının bir kenarında maddi, siyasi ya da bürokratik çıkarlar olmayan, tecrübeli ve ehil maden işçilerinin denetimi her türlü resmi denetimden daha etkili olacaktır. Ölümlere çözüm işçi denetiminde kamulaştırmadır.