HAYIR'a devlet sopası, "evet"e devlet parası II
AKP'li başkan yardımcısının bıraktığı iç savaş bayrağını Ülkü Ocağı başkanı devraldı
Geçtiğimiz ay AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı referandumda "evet" çıkmazsa iç savaşa hazır olun demiş ve bu sözlerin yarattığı büyük tepkinin ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. Ancak AKP'linin bıraktığı kardeş kavgası bayrağını "gerekirse elimize silah alır savaşırız" sözleriyle Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz devralmış görünüyor. Ülkü Ocakları Başkanı'nın, Devlet Bahçeli'nin "evet" kararının arkasında olduğunu söyledikten sonra bu sözleri sarf etmesi, istibdad cephesinin kardeş kavgası tehdidini referandum kampanyasının bir parçası olarak gördüğünü gösteriyor. Üstelik üniversitelerde özellikle HAYIR çalışması yapan gençlere karşı yoğunlaşan faşist saldırılar bu tehdidin şimdiden uygulanmaya başladığını da gösteriyor.
Liselileri zorla Bilal Erdoğan konferansına götürdüler
Manisa'da Türgev'in bir toplantısı için okullardan toplanıp götürülen liseliler isyan etti. Üniversite sınavlarıyla ilgili bir toplantıya gidecekleri söylenen liseliler toplantı salonunda karşılarında Bilal Erdoğan'ı görünce salonu terk ettiler. İzmir Marşı söyleyerek yaşananları protesto eden öğrencileri, okul müdürü olduğu öne sürülen bir kişi "her türlü yasal işlemi yapmakla" tehdit etti. 18 yaşındakilere seçme ve seçilme hakkı vermekle övünüp liseli gençlerin yasadışı bir dayatma karşısındaki barışçıl ve demokratik tepkisine dahi tahammül edemeyen ve soruşturma açmakla tehdit edenlerin ikiyüzlü tutumu bir kez daha gözler önüne serildi.
HAYIR çalışmalarına zabıta ablukası, "evet" çadırlarına bedava elektrik
HAYIR bildirileri dağıtanlar birçok yerde AKP'li belediyelerin zabıtası tarafından taciz ediliyor. Zabıtanın bir siyasi partinin propaganda yapmasına karışabilmesi için ne yetkisi ne de sorumluluğu var. Ama mesele önde giden HAYIR oylarını ne pahasına olursa olsun aşağı çekmek olduğu zaman yukarıdan aşağı baskı da, alt tarafta durumdan vazife çıkaranlar da artıyor. Öte yandan her meydanda pıtrak gibi biten "evet" çadırları, metrodan, trafolardan vb. kamuya ait kaynaklardan devletin elektriğini bedava kullanarak gümbür gümbür propaganda yapıyor ama karışan da uyaran da yok!
İtina ile HAYIR pankartı indirilir
Memleketin dört bir yanı "evet" pankartlarıyla doldu. HAYIR diyen partiler astıkları pankartların sürekli indirilmesinden, kesilmesinden, kopartılmasından şikâyet ediyor. "Evet" cephesi görmezlikten duymazlıktan geliyor. Cevap vermek zorunda kaldıklarında da inkâr ediyorlar. Ya da biz izinli yerlere asıyoruz demeye getiriyorlar. Ama yan yana duran evet ve HAYIR pankartlarından HAYIR yazanların nasıl itina ile kaldırıldığına dair video görüntüleri çıkınca biraz zor durumda kaldılar tabii. Sıkışınca "tabii böyle şeyleri tasvip etmiyoruz, münferit olayları büyütmemek lazım" deseler de İzmir'e giden Başbakan Binali Yıldırım'ın özel korumalarının bizzat HAYIR pankartlarını indirmeye çalışması basına yansıyınca haliyle mızrak çuvala sığmamış oluyor.
Sen misin HAYIR videosu çekip binlerce beğeni alan?
Sosyal medyada yaygın şekilde paylaşılan bir HAYIR videosu çeken Ali Gül kime ait olduğu belli olmayan bir sosyal medya hesabından atılan tivitler dolayısıyla Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklandı. Geçtiğimiz ay da televizyon programlarında "evet"i savunan hukukçuları zor durumlara sokan, konuşmalarıyla HAYIR yönünde etkili olduğu görülen Sera Kadıgil kendi iradesiyle ifade vermek üzerek gittiği Çağlayan'da savcılık tarafından gözaltına alınmıştı. Sera Kadıgil hakkındaki soruşturma 6-7 yıl önce attığı tivitler gerekçe gösterilerek açılmıştı.
Devlet törenini "evet" mitingine çevirdiler: 18 Mart şehitleri kısaca anma, uzun uzun "evet" propagandası yapma günü
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102. yılı" adıyla düzenlenen devlet törenini "evet" mitingine çevirdi. Birkaç cümleyle Çanakkale'de yitirilen insanları anan Cumhurbaşkanı geri kalan konuşmasını "evet" propagandasına ayırdı. Çanakkale'de yurdun dört bir yanından gelen askerler siyasi görüş ya da dini inanç ayrımı olmaksızın ölüme gitmişken, Erdoğan yine HAYIR diyenleri terörizmle birlikte anarak ve hakaret ederek anmanın amacını tamamen saptırdı. Meseleyi döndürüp dolaştırıp 16 Nisan'a getiren Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sistemine yeni Çanakkale Zaferlerine yol açacağı için karşı çıkıldığını iddia etti.
Devlet töreninin "evet" propagandası için suistimal edilmesi referandum sürecinin eşitliğine ve adilliğine gölge düşürür. Ama gölge sadece referanduma değil tüm bir tarihin üzerine de düşürülmüştür. Zira 1915'te 57 bin askerin öldüğü kanlı savaşlar sonucunda Çanakkale'den geçemeyen İngiliz Donanması, 13 Kasım 1918'de elini kolunu sallayarak İstanbul'u işgal ediyor, İstiklal caddesinde zafer yürüyüşü düzenliyordu. İşgalcilere İstanbul'un anahtarı ise Padişah Vahdettin tarafından takdim ediliyor, işgal güçleri yayınladıkları bildiride işgalin "padişahlık ve halifeliği korumak ve güçlendirmek için gerçekleştirildiğini" ilan ediyor ve herkesin "padişahlık makamının İstanbul'dan vereceği kararlara uymasını" emrediyordu. Tek adamın işgalcilere teslim ettiği İstanbul ve tüm yurt Büyük Millet Meclisi öncülüğündeki milli mücadele ile kurtuluyor, İstanbul kurtarıldıktan sonra da tek adamlığın yani saltanatın kaldırılmasına ve cumhuriyetin kurulmasına giden süreç devam ediyordu. Tabii bu mücadelede en büyük desteği, Rus Çar'ını yani kendi ülkesindeki tek adamı devirmiş Ekim devriminin ülkesi Sovyetlerden almış olmamız da tesadüf olmasa gerek.
En büyük ve pahalı "evet" seçim bürosu: AK Saray!
Halk arasında saray olarak bilinen, Erdoğan ve AKP’nin zaman içinde "külliye" olarak adlandırmayı tercih ettiği yapı, her daim yüksek maliyetleri dolayısıyla tartışma konusu olmuştur. Mimarlar Odası bu sarayın en az 4,5 milyar liraya mal olduğunu açıklamıştı. 2016 Ekim ayında yayınlanan Sayıştay raporuna yansıyan rakamlar ise sadece yapım maliyetlerinin değil sarayın günlük harcamalarının da astronomik boyutlarda olduğunu ortaya koydu.
Söz konusu Sayıştay raporuna göre sarayın aylık sadece elektrik gideri 806 bin lira, su gideri 250 bin, ısınma gideri ise 266 bin lira. Sarayın kiralık araçları için yılda 8,7 milyon, sarayda yapılan organizasyonlar için ise 30 milyon lira harcanıyor. Erdoğan, sarayı“Tüm bu imkânların gerçek sahibi sadece millettir. Emanetin kime verileceğine de yine sadece aziz milletimiz karar verecektir" sözleriyle savunmuştu. Ne var ki bugün yapımından her günkü masraflarına kadar her kuruşu milletin cebinden çıkan saray, Cumhurbaşkanının referandumda açıkça taraf olması, taraf olmakla kalmayıp her gün HAYIR diyenleri suçlayan ve terörist ilan eden konuşmalar yapması dolayısıyla sadece milletin "evet" diyen kısmını temsil eden bir seçim bürosuna dönüşmüş durumda.
Devlet kanalı TRT, A Haber'le, Kanal 24'le, Ülke TV ile yarışıyor
Referandum sürecinde özünde tarafsız olmasa bile biçimsel olarak tarafsız görünmesi beklenen devlet televizyonu TRT adeta havuz medyası ile yarışan bir "evet" propaganda makinesine dönüşmüş durumda. TRT'nin belirlediği propaganda ölçütlerine göre ekranda meclisteki üç partiye 20’şer, AKP’ye ise 30 dakika süre tanındı. 20 dakika da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verildi. Böylece “Evet” için 70, “Hayır” için 40 dakika süre tanınmış oldu.
Ancak bu eşitsizlik fiilen yaşanan durum karşısında sembolik boyutlarda kalıyor. TRT Mart ayında Cumhurbaşkanı ve danışmanları ile AKP'ye günde 3 saat yer verdi. HAYIR cephesine ise TRT ekranlarında adeta ambargo uygulanıyor. Mart ayının 20 günü içinde Cumhurbaşkanlığı 169, AKP 301,5 saat boyunca devlet televizyonunu işgal ederken HAYIR cephesi toplamda sadece 45,5 saat yer bulabildi. HDP ise tek bir dakika bile TRT ekranına çıkamadı. TRT Haber kanalında da durum aynı. TRT Haber’de "evet" propagandası HAYIR'ın tam 25 katı daha fazla yapıldı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ne zaman istifa edecek?
Geçtiğimiz ay Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HAYIR kampanyasına karşı sistematik baskı uygulandığına dair eleştirilere "Hayır dediği için gözaltına alınan tek kişi varsa istifa ederim" diyerek cevap vermişti. Biz de HAYIR kampanyasına yönelik baskıların onlarca örneğini ve HAYIR dediği için gözaltına alınanları bir liste olarak yayınlamıştık. Bekir Bozdağ'ın sözü orta yerde duruyor. Baskılar ve gözaltılar da kaldığı yerden artarak devam ediyor. İşte Şubat ayının sonundan bu yazının hazırlandığı Mart ayının sonuna kadar olan gözaltıların bilançosu:
· 22 Şubat günü Akdeniz Üniversitesi'nde HAYIR bildirisi dağıtan 3 öğrenci TOMA ve çevik kuvvet saldırısı ile gözaltına alındı. Baskıya tepki gösteren 5 öğrenci de bildiri dağıtanlarla birlikte gözaltına alınarak karakola götürüldü.
· 1 Mart günü Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Önünde HAYIR bildirisi dağıtan 8 öğrenci polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Saldırı sırasında bir öğrencinin kaburgası kırıldı, bir öğrencinin ise gözü morardı. OMÜ öğrencileri 28 Şubat’ta üniversitelerine gelen Numan Kurtulmuş’u fakülte binalarına astıkları “Numan sen hayırdır” yazılı pankartla karşılamışlardı.
· 9 Mart günü İstanbul Üniversitesi'nde HAYIR bildirisi dağıtan öğrencilere faşist bir grup saldırdı, daha sonra saldırıya katılan özel güvenlik ve polis saldırganlara dokunmazken HAYIR diyen 7 öğrenciyi gözaltına aldı.
· Yine 9 Mart günü Giresun'da HAYIR bildirisi dağıtan 5 kişi gözaltına alınarak karakola götürüldü.
· Erdoğan'ın 18 Mart'ta Çanakkale'yi ziyaret etmesinden önce HAYIR çalışması yapan gruplardan 35'ten fazla genç "önleyici gözaltı" adı altında evleri basılarak karakola götürüldü.
· 18 Mart günü Ankara'da HAYIR bildirisi dağıtan 11 kişi gözaltına alındı. Aynı gün İstanbul Fatih'te HAYIR bildirisi dağıtanlara bıçakla saldırıda bulunan kişi, halkın da tepkisiyle uzaklaştırıldı.
· HAYIR afişi yapan gençler Trabzon’da 20 ve 21 Mart günlerinde üst üste iki gün gözaltına alındılar. Her yanı evet afişleriyle dolu Trabzon'da daha önce de aynı meydanda evet bildirisi dağıtanların yanında HAYIR bildirisi dağıtan gençler gözaltına alınmıştı.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.