DAİŞ’le yürüdünüz bu yollarda

Rusya’nın yaşanan uçak krizinin ardından Türkiye’nin DAİŞ petrolünün ticaretini yaptığına dair belgeleri ortaya koymasıyla birlikte Türkiye ve DAİŞ’in ilişkileri bir kez daha dünya gündemine oturdu. Rusya’nın açıkladığı belgelere göre ticaret güzergâhlarından biri İskenderun’a ulaşıyor. Diğer güzergâh ise Kuzey Irak’tan geçerek Batman’a ulaşıyor. DAİŞ petrolü Barzani’nin aracılığıyla Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin petrolüne karıştırılarak aklanıyor ve Türkiye’ye getiriliyor.

DAİŞ, Barzani, Çalık Holding

Erdoğan ve hükümet bu ticareti inkâr etti. Kuzey Irak petrolleri, Erdoğan ve AKP ile arasında su sızmayan Barzani’nin kontrolünde bulunuyor. Kuzey Irak petrollerini taşıma imtiyazını alan Powertrans isimli şirketin Genel Müdürü Ahmet Şadi Güngör’ün eski bir AKP milletvekili ve Çalık Holding yöneticisi olması ve yine bu şirketin Çalık Holding’de görev yapmış yöneticilere sahip olması, son kabinede Enerji Bakanı olarak Çalık Holding eski CEO’su ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın atanması okların Erdoğan’a ve AKP’ye çevrilmesine neden oluyor.

Bilal Erdoğan: “DAİŞ petrolünü Koç'a sorun”

İtalyan gazeteleri Bilal Erdoğan’ı sıkıştırınca, kendisi sorulara şöyle yanıt veriyor: “Türkiye Kürt petrolü satıyor, ancak Rus haritasına bakılırsa Suriyeli Kürtler IŞİD’in petrolünü Koç ailesinin sahibi olduğu Tüpraş’a getiriyor. Koç ailesi petrolü, belgesi olan kaynaklardan satın aldığını söylüyor. Onlara sormayı deneyin.” Bilal Erdoğan, Koç Holding’i işaret ederek “hepiniz oradaydınız” savunması yaparken aklı sıra Koç’un etkisi altındaki medyayı susturmayı hesap ederken farkında olmadan itirafta bulunuyor. Bu açıklamalar AKP’yi, Erdoğan’ı ve ailesini aklamaya yetmez. Sadece DAİŞ’le kurulan kirli ilişkilerin tüm Türkiye tekelci sermayesinin bölgede verdiği petrol kavgasının bir parçası olduğuna işaret eder.

DAİŞ militanları ve askerler telefonda ne konuşuyor?

DAİŞ’le kurulan kirli ilişkilerin çok daha derinlere gittiği ve TSK’ya kadar uzandığı da bir savcılık soruşturmasıyla ortaya çıktı. Yakınlarının DAİŞ’e katıldığı için ihbar ettiği altı kişi hakkında soruşturma açan ve telefon dinlemesi yapan savcılık, söz konusu DAİŞ militanlarının, TSK askeri olduğu değerlendirilen kişilerle telefon görüşmeleri yaptığını tespit etti. Soruşturma dosyasında yer alan ve basına yansıyan konuşmaların dökümünde, sınır karakollarında görev yapan subayların da DAİŞ’le işbirliği yaptığına, yaralı militanlara ambulans sağladığına, çeşitli askeri ve lojistik alışverişlerde bulunduğuna işaret eden ifadeler yer alıyor.

Kanlı örgütle dans: “Musul elçiliği, Kobani, MİT TIR’ları, Süleyman Şah” 

Türkiye’nin DAİŞ’le olan ilişkileri, bu örgütün tarihin gördüğü en kanlı örgütlerden biri olduğu düşünüldüğünde, böyle bir örgütle olamayacak derecede yumuşak hatta dostane bir şekilde sürmektedir.

11 Haziran 2014’te Musul’da DAİŞ tarafından rehin alınan 49 konsolosluk çalışanı, karşılığında nasıl bir pazarlık yapıldığı hâlen bir sır olan biçimde dört ay sonra 20 Eylül’de sağ salim tek kurşun atılmadan, tek kuruş fidye ödenmeden Türkiye’ye getirilmişti.

Erdoğan Kobani’nin DAİŞ’in eline geçmesine yönelik beklentisini “Kobani düştü düşecek” sözleriyle açık edince Kürt halkının ayaklanmasına neden olmuştu. AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in yemin billâh ederek Bayırbucak Türkmenlerine gitmediğini açıkladığı silah yüklü MİT TIR’larının kargosunun DAİŞ’e yollanıp yollanmadığı hâlâ bilinmiyor.

Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması için yapılan askeri operasyonda türbeyi kuşatan DAİŞ militanlarıyla hiçbir çatışma yaşanmamış olması da TSK ile DAİŞ arasında aktif bir iletişim ve koordinasyon olduğu tartışmalarına neden olmuştu.

DAİŞ hep AKP ve Erdoğan muhaliflerini katlediyor

DAİŞ’in Türkiye’deki eylemleri ise hep hükümete değil, hükümetin muhaliflerine yönelik oldu. 7 Haziran seçimlerinden önce HDP’nin Diyarbakır mitinginde bomba patlattılar. Topladıkları oyuncakları Kobani’ye götürmek için Suruç’ta toplanan 34 sosyalist genci katlettiler. 10 Ekim’de ise DAİŞ’in canlı bombalarının hedefi, Erdoğan’ın savaşını protesto için Ankara’da toplanan işçiler ve emekçilerdi.

Suruç katliamından önce cezaevinde sadece 58 DAİŞ’li vardı. Ekim ayına gelindiğinde bu sayı 271’e çıkmıştı. Davutoğlu’nun “canlı bomba eylem yapmadan tutuklayamayız” dediği katiller, Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarını gerçekleştirmeden önce tutuklanmadılar. Yılbaşında Ankara’da eylem yapacakları iddia edilen DAİŞ’li canlı bombaların yakalanıp tutuklanması ise ister istemez, iktidarın ve onun kontrolündeki MİT, polis ve jandarma istihbarat birimlerinin, iktidarın çıkarları ile örtüştüğünde DAİŞ’in hükümet muhaliflerini katletmesine göz yummakta olduğunu akıllara getiriyor.

Danışıklı dövüş

Türkiye şu anda resmen DAİŞ’i bir terör örgütü olarak kabul ediyor. DAİŞ ise Erdoğan’ı tehdit ediyor. Ancak nedense DAİŞ’in Erdoğan aleyhinde tek bir eylemi dahi bulunmuyor. Son olarak Musul’un Başika bölgesine tank ve asker göndererek Irak merkezi hükümetinin tepkisini çeken Erdoğan, askerlerini adım adım çekmek zorunda kalmıştı. Erdoğan tüm dünyaya “biz eğitim veren uzmanlarımızı DAİŞ’ten korumak için asker gönderdik” diye açıklamaya çalışırken ne hikmetse DAİŞ, Başika’ya roket saldırısı yapıverdi. Erdoğan ve AKP “bu saldırı ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi” diyerek saldırıyı bölgedeki askeri varlığını muhafaza etmek amacıyla kullandı. Irak hükümeti tüm Türk askerlerinin çekilmesinde ısrar edince, yine her ne hikmetse DAİŞ’in Başika’ya yaptığı roket saldırısının propaganda videoları piyasaya sürüldü.

“Beraber yürüdük biz bu yollarda”

Yaşananları alt alta sıraladığımızda ne DAİŞ’in Türkiye’deki iktidara ne de Erdoğan ve AKP iktidarının DAİŞ’e düşmanca yaklaştığından bahsedilebilir. Durum tam tersinedir. Tüm bu olan bitenler Erdoğan’ın çok sevdiği şarkının sözlerini akla getiriyor: “Beraber yürüdük biz yollarda!”

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2016 tarihli 75. sayısında yayınlanmıştır.