Saray’da bir tiyatro: Erdoğan’ın korkusu
20 Mart’ta Yıldız Sarayı Silahhane Binası’nda tuhaf bir oyun sahnelendi; oyunu TRT Haber canlı olarak yayınladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ekran karşısında gençlerin Türkiye ve Dünya gündemi ile ilgili sorularını yanıtladı. Buna tuhaf bir oyun diyoruz çünkü programa katılan gençlerin içerisinde bir tane bile eleştirel denilebilecek bir soru soran yok, hatta gençlerin bir kısmı AKP Gençlik Kollar’ına üyeler veya yönetimindeler.
Demek ki Tayyip Erdoğan ne sorulacağını önceden bilmezse, karşısında oturanlar onun destekçileri değilse sorulabilecek sorulardan gerçekten çok korkuyor! Korkuyor çünkü Diyarbakır'da, Suruç'ta, Ankara Garı'nda, Kızılay'da, Sultanahmet'te ve nihayet İstiklal Caddesi’nde bombaların patlamasında, Türkiye'nin adım adım Suriyeleştirilmesinde var olan sorumluluğunu sorarsa biri; Erdoğan’ın verecek hiçbir cevabı yok! Birisi çıkıp, “Ülkemizde gerçekleşen terör olayları karşısında ne yapmalı?” yerine Kürt illerinde devletin estirdiği terörü soracak olsa, muhtemelen yayının sesi hemen kesilir ve güvenlikler o genci salondan darp ederek dışarı çıkartırdı. Ancak Erdoğan’ın bunu dahi göze alacak cesareti yok. Birisi, örneğin geçtiğimiz ay Cizre’de 60 kişinin bir bodrum katında katledilmesini gündeme getirse Erdoğan’ın yüzü kızarır mı bilmiyoruz, ama kundaktaki bebekten tutun yetmiş yaşındaki dedeye, nineye yüzlerce insanın ölümünden sorumlu olduğunu biliyoruz. Diyarbakır’da, Ankara’da bombalar patladıktan sonra alana polisin saldırmasında, yaralıların üzerine gaz bombası atılmasında sorumluluğu olduğunu biliyoruz. 7 Haziran’dan sonra ben varsam istikrar, ben yoksam kaos olur diyenin Erdoğan olduğunu biliyoruz. Kendisi de biliyor, bu yüzden programa repliklerini ezberlemekte zorlanmış tiyatro oyuncuları gibi kalıp cümlelerle, duraksayarak konuşan Ak Parti Gençlik Kolları mensuplarını çıkartmış.
Aralarında Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da katledilen öğrencilerin arkadaşları yok. Okul parasını çıkartmak için saatlerce çalışan, katlamalı harçlarla, yurt kiralarıyla her ay ekonomik olarak daha da zor duruma düşen öğrencilerden de yok anlaşılan. Masa açıldığında veya afiş asıldığında dahi polisin okula girip, ters kelepçeyle ve işkenceyle gözaltı yaptığı okullardan gelen, bu durumdan rahatsız olup bir soru yönelten de yok. Polisin, güvenliğin ve rektörün işbirliğiyle okula ellerinde sopalarla giren mezhepçi-tekfirci çeteleri soran da yok. Katliamlara, savaş politikalarına karşı bir bildiriye imza attı ve bir basın açıklaması okudu diye tutuklanan hocaların öğrencileri veya yüzlerce tutuklu öğrencinin arkadaşları da yok.
Erdoğan suçlarından, bunların dile getirilmesinden istediği kadar kaçsın. Biz soru sormayacağız, hesap soracağız; Erdoğan’ın karşısına soru şeklinde gelmesinden korktuğu bütün suçlarının hesabını soracağız! Korkunun ecele faydası yok. Her gün iş cinayetlerinde katledilen işçilerin hesabını, Soma’nın, Ermenek’in, Torunlar’ın, nicelerinin hesabını… Madenlere yaşam odası yapmak yerine saraylara oda yapmak için kullanılan paraların, AKP iktidarının halktan çaldığı her kuruşun hesabını… Katledilen her çocuğun, her öğrencinin, her kadının, Kürt halkının, Suruç’un, 10 Ekim’in, Gezi şehitlerinin, her birinin hesabını soracağız! Kendi ikballeri için Türkiye’yi Suriyeleştiren, bizim geleceğimizi karartmaya çalışanlardan kurtulmak için işçi sınıfı saflarında örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam edeceğiz!
Son olarak programda, "Biz güçlü olmaya mecburuz. Çok çalışacağız, çok gayret edeceğiz. Şu anda kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolarsa bu rakam, bizim bir defa hedefimiz neydi? İlk etapta 15 bin dolar, ardından 2023 bunu 25 bin dolara çıkarmamız lazım. 25 bin dolara çıkaracağız göreceksiniz dengeler o zaman çok daha farklı olacak.” diyen Erdoğan’a bizim bir diyeceğimiz var: çok çalışacağız, çok gayret edeceğiz. Sürekli ekonomik istikrar, asgari ücrette artış, taşerona kadro gibi tutulmayan sözler vererek kandırmaya çalıştığı işçilere, emekçilere gerçekleri anlatacağız. Gençliği işçi sınıfı saflarına kazanacak; fabrikalardan, madenlerden, tersanelerden yükselen sese kulak vereceğiz. Yarın o ses kimsenin görmezden gelemeyeceği kadar yükseldiğinde, işte o zaman dengeler çok çok daha farklı olacak!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlanmıştır.