Devrimci İşçi Partisi Bildirisi: Türkiye'nin Suriyeleştirilmesine karşı Kürt halkıyla omuz omuza
Erdoğan ve AKP iktidarı, Türkiye'yi Suriyeleştirmekte yeni adımlar atıyor. Diyarbakır Sur'da sokağa çıkma yasağına eşlik eden askeri kuşatma 20. gününe girerken, Cizre ve Silopi'de kuşatma bir haftayı aştı. Ağır silahlar, tanklar ve helikopterlerle birlikte 10 bin askerin katıldığı, bizzat generaller tarafından yönetilen bir askeri operasyon söz konusu. Bu bir savaştır. Devlet, ordusu ve polisiyle kendi vatandaşlarına karşı savaşıyor. Öldürülen ve terörist diyerek yaftalanan herkes o mahallelerin sakini olan gençler, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar! Sanki yabancı bir ülkeye askeri taarruzda bulunmaya hazırlanan devletin vatandaşlarını tahliye etmesi gibi devlet, memurlarını bu ilçelerden ayrılmaya çağırıyor. Öğretmenler telefon mesajlarıyla tahliye ediliyor.
Devletin resmi söylemi kamu düzenini sağlayıncaya kadar askeri operasyonların süreceğini söylüyor. Bu iddia ile gerçekler hiç de uyuşmuyor. Devletin kamu düzeni adına bölgeye gönderdiği polisler kendine Esedullah Tim adı vermiş, sokaklara ırkçı sloganlar yazıp halka korku salıyor. Öldürdükleri insanları soyup teşhir ediyor, zırhlı araçların peşinden sürüklüyor. "Ele geçirdiği" binaların bahçelerinde tekbir getirip havaya ateş ederek, DAİŞ çetelerinden görmeye alışık olduğumuz manzaraları sergiliyor. Tanklar daracık sokaklarda top atışları yapıyor. İnsanlar ellerinde beyaz bayraklarla yaralılarını, ölülerini taşımaya çalışıyor. Sokağa çıkma yasağı ile en temel insani ihtiyaçlarını karşılama olanağından yoksun bırakılan halk, zırhlı araçlardan yükselen mehter marşlarıyla işkence altında tutuluyor.
Öz yönetim ilan edilen ilçelerdeki halk, aslında bir öz savunma yapıyor. Hendekler ve barikatlar, keskin nişancılardan ve helikopterlerden korunmak için sokaklara gerilen brandalar, bu ilçelerde hayatta kalabilmenin koşulu haline gelmiş durumda. Bir an için bu bölgelerdeki halkın herhangi bir direniş göstermeden barikatları kaldırıp, hendekleri kapattığını düşünelim. Sur'un, Cizre'nin, Silopi'nin halkının, gençlerinin, kadınlarının can güvenliğini kim garanti edebilir? Devlet mi?
Daha yeni Dilek Doğan'ı kendi evinin içinde katleden, ardından çıkan çatışmada öldürdük diyen, medyada genç kadının canlı bomba olduğuna dair yalan haber yaptıran, ama video kayıtlarında bırakın silahlı çatışmayı en ufak bir direniş bile olmadığı halde keyfi şekilde öldürdüğü ortaya çıkan devlet mi? Suruç'ta gençleri katleden canlı bombayı adalete teslim ettik diyen, Ankara katliamının ardından ellerinde sıralı tam listesi bulunan canlı bombalar için “eylem yapmadan tutuklayamayız” diyen hükümetin başında olduğu devlet mi? Duvarlara, sakinlerinin hemen hemen tamamının Kürt olduğu mahallelerin duvarlarına, "Türksen övün, değilsen itaat et" yazan, kendine Esedullah Tim adını veren polis çetelerini bölgeye gönderen devlet mi?
İşte böyle bir durumda, işte böyle yönetilen bir devletin kuşattığı bölgelerde halk bir anlamda can güvenliğini sağlamak için direniyor. Gençler, annelerini, babalarını, erkek ve kız kardeşlerini, eşlerini, sevdiklerini, "Kurdun dişine kan değdi" diyenlere karşı koruyor. Bunun için hendeklere ve barikatlara baktığımız yerde terör değil öz savunma görüyoruz. Tüm halkımıza, işçilere ve emekçilere de diyoruz ki, devletin, hükümetin ve AKP yandaşı medyanın her gün bıkmadan usanmadan anlattığı ne varsa bunlar, gencecik Dilek Doğan'ın canlı bomba olduğu ne kadar doğruysa ancak o kadar doğrudur! Gezi isyanı sırasında Kabataş'ta başörtülü kadına saldırı yapıldığı iddiası ne kadar gerçekse o kadar gerçektir!
Unutmayın! Sur'daki, Cizre'deki, Silopi'deki, Silvan'daki, İdil'deki, Varto'daki, Lice'deki halk hendekleri kazmadan önce oy verdi, belediye başkanlarını seçti. Seçtiği başkanları tutuklandı. Barikatları kurmadan önce oy verdiği partiyi meclise taşıdı, oy vermediği partiyi de tek başına iktidardan etti. Tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği halde AKP, iktidarı gasp etti, tek başına iktidarını bırakmadı. Halkın oylarıyla vekillerini gönderdikleri meclis doğru dürüst toplanmadan AKP tarafında ülke ateşler içinde yeniden seçime götürüldü. Bu halk Diyarbakır'da seçim mitingi yaptı, bombalandı. Ülkenin batısından barış sesi veren emekçi kardeşleriyle Ankara'da buluştu, cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısına uğradı, katledildi. Unutmayın! Bu halk, hendeklerin, barikatların arkasına böyle geldi. Diğer bir ifadeyle AKP iktidarı ve Erdoğan'ın izlediği politikalar sonucunda hendeklerin ve barikatların arkasına böyle getirildi.
Kürt halkı bugün sadece öz savunma yapmıyor. Ülkenin topraklarını emperyalizmin uçağına, füzesine, askerine açan, Ortadoğu'da mezhep savaşı veren, mezhepçi-tekfirci örgütleri destekleyen, göçmenleri politik ikbali için rehine olarak kullanan, içeride laikliği adım adım ortadan kaldıran, grevleri yasaklayan, işçi haklarını sürekli tırpanlayan, kaşıkla verip kepçeyle alan gerici, işçi düşmanı ve zalim AKP iktidarına karşı direniyor. Türkiye'nin Suriyeleştirilmesine karşı tüm Türkiye halkının çıkarına bir mücadele yürütüyor. Kürt halkının çığlığına kulak vermek, mücadelesine destek olmak sadece bir dayanışma görevi değil, halkların ortak geleceğinin karartılmasına karşı da bir sorumluluktur.
Bugün Kürt sorununun çözümünde, tanklarla, helikopterlerle, özel tim kisvesi altındaki ırkçı çetelerle gidilecek bir yol yoktur. Derhal hepsi geri çekilsin! Askeri kuşatma ve sokağa çıkma yasağı kaldırılsın!
Esedullah Tim ve benzeri ırkçı çeteler ile bunları polis teşkilatı bünyesinde besleyen İçişleri Bakanı Efkan Ala, MİT müsteşarı Hakan Fidan yargılansın!
AKP'yi yenmeden bu savaş bitmez! Kendi vatandaşlarına karşı savaş açan hükümete ve Tayyip Erdoğan’a karşı mücadele et!
Eşitlik, kardeşlik, Kürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!