Soumayla'nın kanı, emperyalizmin uygarlığı
Gerçek gazetesinin Haziran sayısında, "İtalya'da hükümet krizi" başlıklı yazıda yeni hükümet kısaca değerlendiriliyor ve İçişleri Bakanlığı görevini üstlenen ön-faşist Lega (Birlik) partisi lideri Matteo Salvini liderliğinde göçmenlere yönelik bir taarruzun elinin kulağında olduğu tespiti yapılıyordu. Daha yazının mürekkebi kurumadan 2 Haziran günü akan kan, analizi doğrulamış, taarruzun işaret fişeğini ateşlemiş oldu.
2 Haziran Cumartesi günü, bazı tanıkların anlatımına göre "Salvini! Salvini!" sloganlarıyla açılan tüfek ateşi neticesinde, İtalya'nın güneyinde yer alan Calabria bölgesindeki Rosarno şehrinde, Mali kökenli üç tarım işçisi vuruldu. İkisi yaralı biçimde hastaneye kaldırılırken, Soumayla Sacko hayatını kaybetti. Bu ne İtalya'daki ne de genel olarak emperyalist dünyadaki ilk göçmen cinayeti. Ne var ki bunu diğerlerinden ayıran önemli unsurlar var. Birincisi Sacko, İtalya'nın militan sendikalarından USB içerisinde örgütlü, çoğunluğu göçmen olan tarım işçilerinin örgütlenmesi için çabalayan militan bir işçi. Dahası Rosarno sıradan bir şehir değil. Şehirdeki ve bölgedeki ekonominin belkemiğini oluşturan tarımda çalışan ve çoğu kara Afrika'dan gelen göçmenler 2010 yılında ayağa kalkmış, gerçekleştirdikleri isyanla muhtemelen 2005 Paris banliyö isyanları sonrası Avrupa'nın en önemli göçmen isyanını örgütlemişlerdi. Bunun karşısında bu işçilerin çalıştıkları tarım şirketlerinin para babası patronlarının başını çektiği karşı eylemler ve örgütlenmeler gerçekleşmişti. Tam da bu sebeple, son seçimlerde Calabria bölgesinden vekil seçilen Salvini, ilk kutlama ziyaretlerinden birini Rosarno'da gerçekleştirmişti. Yani Sacko cinayeti sadece alelade bir nefret cinayeti değil, göçmen işçilerin teriyle zenginleşen İtalyan burjuvazisinin ve onların siyasetçileri olarak Salvinilerin, gitgide örgütlenen, mücadele refleksleri kazanan göçmen işçilere, sınıf kardeşlerimize sıktığı ilk kurşundur, son olacağının da hiçbir garantisi yoktur.
Bu cinayetin üzerinden tam bir hafta geçmişken, katledilen militan işçi için ağzını açmayan Salvini, Avrupa'da daha iyi bir gelecek hülyasının peşinde koşan 629 göçmeni taşıyan Aquarius gemisine savaş açmak için sahneye çıktı. Yaptığı açıklamayla, tıbbi bakım imkânından tamamen yoksun olan ve yiyecekleri hızla tükenmekte olan göçmenlere İtalyan limanlarının kapalı olduğunu ilan etti. Sonrasında yeni İspanyol hükümetinin bir halkla ilişkiler manevrası olarak Aquarius'a kapılarını açması olası bir felaketi önledi, fakat bu durum Salvini'nin, daha dorusu İtalyan devletinin tavrının, yüzlerce göçmeni denizin ortasında ölüme terk etmek dışında bir anlamı olmadığını unutturmamalıdır.
Aynı günlerde, suçu sınır geçmeye çalışmak olan garibanlara sözde “uygar dünya”nın bir başka köşesinde, ABD'de ise şeytana parmak ısırtacak başka bir eza layık görülüyordu. Göçmenlerin gözünü korkutmak için, Meksika-ABD sınırını geçmeye çalışan çocuklu ailelerin çocukları ellerinden alınıyor, ana babalarından ayrılıp ayrı hapishanelere, basına yansıyan görüntülere göre bir çeşit kafese atılıyordu. Dahası yeni bilgiler, bazıları bırakın ABD'nin temel dili olan İngilizceyi, doğdukları toprakların dili olan İspanyolcayı dahi doğru düzgün konuşamayacak kadar ufak olan bu çocukların, mahkemelere de ebeveynlerinden ayrı çıkartılacağına işaret ediyor. Bu durum bütün dünyada, özellikle de sefaletin elinden kurtulmak için çabaladığı için ABD'nin kafeslerine atılan Latin Amerika halkını çok daha iyi anlayabilen yoksul ülkelerin halklarında bu zulmü pişkince savunan ABD Başkanı Trump ve şürekasına yönelik büyük ve haklı bir öfke yarattı. Bu öfkenin, ABD vatandaşlarının da en azından bir kısmınca paylaşıldığı, Trump'ın bazı üst düzey görevlilerinin gittikleri restoranlardan kovulmaları ve/veya protesto edilmelerinde görülebiliyor. Bu öfke elbette sonuna kadar meşrudur fakat unutulmaması gereken bu açıdan "serseri mayın faşisti" Trump'ın ABD emperyalizminin bu konudaki tarihinde uç bir örnek olmakla beraber istisna olmadığıdır. Göçmen çocukların analarından ayrılması uygulaması, başkanlık dönemi bugün Trump öncesi bir asr-ı saadetmiş gibi anılmaya başlanan Barack Obama döneminde başlamıştır. Aynı Obama döneminde 2,7 milyon göçmen sınırdışı edilmiştir. Yani kundaktaki çocuğu anasından ayırmak ABD emperyalizmi için istisna değil kaidedir!
Emperyalizm, topraklarını işgal ederek, katliamlarla ya da yoksulluğa mahkûm ederek ezdiği halklara bir kez de sınırları geçerken kanlıve çirkin yüzünügöstermekten çekinmiyor. Bu açıdan ABD'de Trump'ın "Make America Great Again"'i (Amerikayı yeniden muhtemeşem kıl) ile İtalya'da Salvini'nin "Prima gli Italiani"si (Önce İtalyanlar) mutlak bir uyum içerisinde gözüküyor. Bütün bu zülmü unutmayan işçilerin, Trumplara ve Salvinilere cevabı sanayi havzalarıyla göçmen işçilerin mücadelesinin, Torinolar ile Rosarnoların güçbirliği olmalıdır. Bu güçbirliği kurulduğunda, anasından koparılan çocukların gözyaşının hesabı sorulacak, Soumayla'nın kanıyerde kalmayacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2018 tarihli 106. sayısında yayınlanmıştır.