Hindistan ve Pakistan arasında kısa süreli Keşmir savaşı

22 Nisan’da Keşmir’de gerçekleşen ve 26 sivilin öldüğü silahlı saldırı sonrasında, her daim gergin olan Pakistan-Hindistan ilişkisi hızlıca kopma noktasına geldi. Leşker-i Tayyibe adlı örgütün üstlendiği eylem, bu örgütün Pakistan’da yerleşkelerinin olması, Pakistan istihbaratı ile ilişkili olduğuna inanılması ve Pakistan’ın Keşmir politikasının bir uzantısı olarak görülmesi nedeniyle Hindistan tarafından bir Pakistan saldırısı olarak değerlendirildi. Diplomatik ilişkilerin günden güne kesilmesi ve artan karşılıklı tehdit açıklamaları, en sonunda 7 Mayıs’ta Hindistan’ın gerçekleştirdiği füze ve insansız hava aracı saldırılarıyla sonuçlandı. Yaklaşık 30 kişinin öldüğü ve çok sayıda yaralının olduğu saldırılara Pakistan da benzer biçimde yanıt verdi. ABD, İsrail, Rusya ve Çin kaynaklı uçak, füze ve insansız hava araçlarının karşılıklı olarak kullanıldığı bu kısa süreli savaş, iddialara göre ABD’nin araya girmesiyle 10 Mayıs’ta bir ateşkes anlaşmasıyla şimdilik durdu.
Hindistan’ın resmî açıklamaları, Pakistan’ın kendi siyasi emelleri için terör örgütlerini desteklediği ve tüm bu olanların sorumlusunun Pakistan olduğu yönünde. Pakistan’ın Keşmir’de aktif olan ayrılıkçı örgütlere destek olması elbette oldukça muhtemel; ancak Keşmir halkının ulusal ezilmişliğini ve Hindistan tarafından sömürgeleştirilmesini görmezden gelmek, bu meseleyi hiç anlamamak demektir. Nüfusun yaklaşık yüzde 97’si Müslüman olan Keşmir bölgesi giderek artan biçimde Hindistan hükümetinin baskısı altında. Tarihsel olarak çok dilli ve çok dinli bir ülke olan Hindistan’ı, Hindu dinine ait bir devlet olarak yeniden şekillendirmek isteyen Narendra Modi hükümeti, bu sömürgeleştirme politikasını İsrail ile de yakın bir işbirliği içinde sertleştiriyor. Müslüman katliamlarına destek verdiği valilik dönemiyle “meşhur” olan ve bugün giderek sertleşen bir Müslüman karşıtı propagandanın başını çeken Modi, 2019’da Keşmir bölgesinin özel statüsünü kaldırarak ve bölgenin demografisini Hindu nüfus taşıyarak değiştirmenin önünü açarak bölge halkına saldırı ilan etmişti. Bu durum anlaşılmadan, bölgede giderek güçlenen ayrılıkçı örgütlerin neden özellikle dışarıdan gelenleri hedef aldığı anlaşılamaz.
Peki sol bu meselenin neresinde? Ya kendilerini komünist olarak adlandıranlar? Onlar Hindistan’da yaşayan ve giderek daha fazla Modi’nin hedefi durumuna gelen Keşmir, Cemmu ve Ladah bölgelerindeki Müslüman halkları Hindu şovenizmine karşı savunuyor mu? Maalesef birkaç küçük örgüt dışında Hindistan solu devletin resmi bakış açısının arkasına dizilmiş durumda. Özellikle en büyük iki komünist parti olan Hindistan Komünist Partisi ve Hindistan Komünist Partisi (Marksist), açıkça Hindistan saldırısını desteklemiş, bu saldırının meşru ve gerekli olduğunu bildirilerinde belirtmiştir. İki parti de bu saldırının ve Keşmir’de yaşanan olayın siyasi analizini yapamamış, emekçi halka yön gösterme “cesaretini” gösterememiş, tersine Hindu şovenizmine şirin gözükme yarışına girmiştir. Solun etkisinin çok daha sınırlı olduğu Pakistan’da ise, özellikle devrimci Marksist gelenekten gelen bir dizi grup, Hindistan sömürgeciliğine karşı çıkarken, Pakistan ordusunun içerideki gücünü pekiştirmek için savaş kışkırtmasının parçası olmasına da karşı çıktı. Hindistan ve Pakistan hattı da dahil olmak üzere, tüm dünya, savaşın eşiğinde yaşıyor. Bu savaş dalgasının ortasında emekçilere düşen, emperyalizmin birbirine kırdırmak istediği kardeş halkların birbirine el uzatması için ve nihayetinde emperyalizmin yenilgisi için mücadele etmektir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2025 tarihli 189. sayısında yayınlanmıştır.