Dünya savaşı ve nükleer yok oluşa götüren emperyalist dayatmayı durdurmak için ileri!

Dünya savaşı ve nükleer yok oluşa götüren emperyalist dayatmayı durdurmak için ileri!

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi ile RedMed sitesinin birlikte düzenlemekte olduğu Acil Uluslararası Savaş Karşıtı Konferans yarın açılıyor. Aşağıda konferansın düzenleyicilerinin görüşlerinin bütünsel olarak sergilendiği en son ortak bildiriyi, Rakovski Merkezi ve RedMed’in 1 Mayıs vesilesiyle dünya işçi sınıfına yayınladığı çağrıyı yeniden yayınlıyoruz.

 

Dünya savaşı ve nükleer yok oluşa götüren emperyalist dayatmayı durdurmak için ileri! 

Ukrayna’da emperyalist savaşa karşı savaş! NATO genişletilmesin, dağıtılsın! 

Kapitalist restorasyona son, Sosyalizm için ileri! Lizbon’dan Vladivostok’a kadar oligarksız, kapitalistsiz, bürokratsız, özgür ve eşit halkların yeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği için ileri!

1. Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi bölgemizde ve dünyada işçi sınıflarının 1 Mayıs kutlamalarını ve eylemlerini selamlar, uluslararası proletaryanın ulusal bölüklerinin kapitalizme, emperyalizme, yükselen faşizme ve ufukta beliren dünya savaşı olasılığına karşı mücadelelerinde başarılı bir dönem diler. Maalesef işçi sınıfları oldukça zorlu ve sınayıcı bir dönemden geçiyor: işçiler ve yoksullar 2007-2008 küresel finans krizi ile başlayan derin ekonomik krizin faturasını ödemeye devam ediyor. Dünya genelinde burjuva hükümetlerin uygulamaları nedeniyle zıvanadan çıkan salgın koşullarının getirdiği tahribatın üstüne, şimdi de dünya savaşı tehdidi ve bunun ekonomik sonuçları nedeniyle dünya tekrar uçurumun kenarına gelmiş durumda. 

2. Ukrayna’da yaşanan savaş Rusya ve Ukrayna arasındaki bir savaş değildir. Bu savaş NATO adına Rusya’ya karşı Ukrayna ordusu ve Nazi paramiliter çeteleri tarafından yürütülen bir vekâlet savaşıdır. Her şey bunu kusursuz bir berraklıkla göstermektedir. Bu savaş, NATO’nun son çeyrek yüzyılda tam tamına on üç ülkeye yayılmasının ve yakın gelecekte Kuzey Avrupa (İsveç, Finlandiya) ve Güney Avrupa’da (Moldova, Ukrayna, Gürcistan ve muhtemelen Azerbaycan) yayılmayı hedeflemesinin bir sonucudur. Ukrayna’nın NATO’ya entegre edilmek istenmesi bardağı taşıran damla olarak savaşı tetiklemiştir, çünkü bu, dakikalar içinde Rusya’nın başkentinin nükleer silahlarla vurulabilmesi anlamına gelir.

İlk günden itibaren Rusya’ya karşı seferber edilen, NATO’nun askeri envanteri olmuştur. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 6-7 Nisan’da gerçekleşen dışişleri bakanları toplantısında bunu kendi resmî açıklamasında itiraf etmiştir: “NATO müttefikleri Ukrayna’yı yıllardır desteklemiştir, şu anda cephede Rus işgalcilere karşı savaşan on binlerce Ukrayna askerini eğitmiştir ve ayrıca NATO müttefikleri yıllar içinde çeşitli ekipman desteği yapmıştır…. Dolayısıyla Rusya Ukrayna’yı ikinci kez işgale kalktığında NATO oldukça iyi hazırlanmıştı, işgalin başladığı gün savunma planımızı yürürlüğe koyduk, İttifakın doğu sınırına binlerce ek asker yerleştirdik. Bugün İttifakın doğu cephesinde NATO komutasında 40.000 asker bulunmaktadır. Ayrıca Avrupa’da artık daha fazla ABD askeri vardır, toplamda 100.000, ve diğer müttefikler de askeri varlıklarını pekiştirmiştir.” Biz de burada şunu ekleyelim: bu birlikler arasında, Polonya’nın doğusunda, ABD ordusu içinde yabancı topraklara en hızlı harekât kabiliyetine sahip önde gelen bir elit tümen olan 101. Hava İndirme Tümeni de bulunmaktadır. Üstüne üstlük bu tam da ABD başkanı Biden’ın Mart sonunda Polonya’dayken ziyaret ettiği tümendir.  

Savaşın başından beri ABD Ukrayna’ya 4 milyar dolar değerinde silah göndermiş, 13.6 milyar dolar değerinde ayrı bir destek paketini de yürürlüğe sokmuştur. Stinger uçaksavar füzeleri, tanksavar Javelinler ve diğer sofistike silahlar, düşen Rus helikopterleri ve harap olan Rus tanklarının arkasındaki nedenlerdir. İngiltere insani ve ekonomik desteğin yanı sıra 350 milyon sterlin değerinde teçhizat sağlamıştır. Almanya uçaksavar ve tanksavar silahların yanı sıra Ukrayna askerlerinin daha kolay kullanabileceği eski Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin envanterindeki silahları da Ukrayna’ya göndermektedir. Türkiye Bayraktar S/İHA’larını göndermiştir. Yunan hükümeti Kuzey Yunanistan’daki Selanik ve Dedeağaç limanlarını Ukrayna’ya NATO teçhizatı göndermek için hayati birer geçit haline getirmiştir. Ve liste böyle uzayıp gidiyor.

Ukrayna ve Rusya halklarını kanlarının son damlasına kadar çatıştıran, Ukrayna halkını Rusya’ya karşı ateşe atan ABD/NATO/AB emperyalizminin savaş makinasıdır.

3. Jens Stoltenberg’in dışişleri bakanları toplantısında söylediği gibi, NATO’nun bu savaşın “uzun vadeli” olmasını umduğu giderek daha açık görülmektedir. NATO kasten bu savaşı uzatmaktadır. 

Bunun çok sayıda nedeni var: bu savaş NATO’ya Rus askeri güçlerinin her adımını izleme ve inceleme, böylece onun güçlü ve zayıf yönlerini belirleme şansını vermektedir. Bu savaş emperyalist güçlere Rusya’nın savaşma kapasitesini aşındırma olanağı sunmaktadır. Savaş ne kadar uzun sürerse, en azından Batı halklarının Rusya’ya karşı öfkesi daha fazla körüklenecek ve Rusya giderek daha fazla yalnızlaştırılacaktır. Savaş emperyalistlere Rusya’nın ekonomisinde ambargo ve yalıtma yoluyla zarara yol açma olanağı vermektedir. Dolayısıyla Ukrayna halkının yaşadığı acılara dökülen tüm timsah gözyaşlarına rağmen savaşı uzatan, Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakerelerin başarısızlığı için uğraşan NATO’nun kendisidir. NATO Ukrayna halkını ölüme, şehirlerinin yok olmasına, altyapısı ve ekonomisinin imha olmasına sürüklemektedir.   

Müzakerelerin zamanlamasına önyargısız gözlerle bakanlar, müzakerelerin çok hızlı bir şekilde başarıya ulaşmasını engelleyen etmenin NATO olduğunu görecektir. Mart ayı boyunca iki taraf arasında birçok teknik heyet görüşmesi ve Türkiye’de iki üst düzey toplantı gerçekleşti, biri 10 Mart’ta Antalya’da ve diğeri 28-29 Mart’ta İstanbul’da. Ukrayna tarafı adım adım Rus tarafının taleplerini kabul etmeye yaklaştı. 28 Mart’ta, İstanbul’daki toplantı başlamadan hemen önce, Zelenski bizzat kendisi muhtelif ülkelerin güvenlik garantörü olması durumunda Ukrayna’nın tarafsızlığı ve NATO üyeliğinden vazgeçmesi taleplerini kabul ettiğini açıkladı. Buna cevaben Rusya Kiev cephesinden çekileceğini açıkladı. Böylece anlaşma neredeyse elle tutulur hale geldi.

6-7 Nisan’da, NATO dışişleri bakanları toplantısı yapıldı. Pasifik müttefikler (Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda) ve hatta olası üye adayları olan İsveç ve Finlandiya dahi danışma amacıyla davet edilmişlerdi. İşte bu toplantıda, iki tarafın birbirine yakınlaşmasının üzerinden bir hafta geçmişken, Stoltenberg “uzun vadeli” sözünü etti. Dışişleri bakanları toplantısı ve Boris Johnson’un Kiev ziyaretinden sonra barış görüşmelerinin tamamen tıkanması bir tesadüf mü?

Burada bir abartı olduğunu düşünenler NATO üyesi bir ülkenin dışişleri bakanına kulak versinler. Mevlût Çavuşoğlu 20 Nisan’da Ahmet Hakan’ın bir programındaişin doğrusunu ifşa etti. İstanbul'daki müzakerelerden sonra Rusya-Ukrayna savaşının bu kadar uzayacağını düşünmediklerini aktaran Çavuşoğlu,  "ama NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan sonra kanaat oluştu; bu savaşın devam etmesini isteyenler de var, NATO'ya bağlı ülkelerin içinde savaş devam etsin arzusunda olanlar var. Savaş devam etsin, Rusya daha zayıflasın diye" ve ekledi: “Gerilesin diye. Putin değiştirilir diye.” Bunun üzerine Ahmet Hakan “Peki Ukrayna’ya ne olacak?” diye sorunca şöyle cevap verdi: “Evet, biz de onu söyledik. Bedelini kim ödüyor? Bedelini siz ödemiyorsunuz ki!”

Tam da böyle! Ukrayna halkının ölümüne ve yok edilmesine neden olan, NATO liderliğidir, özellikle de ABD ve İngiltere’dir. Sol içinde sabahtan akşama barış, insan yaşamı ve yerinden edilen milyonlardan dem vuranlar, en azından bundan ders çıkarsın ve gerçek sorumluyu işaret etsin! 

Bu noktayı perçinlemek için şunu da ekleyelim, Jeff Bezos’un sahibi olduğu ve ABD hükümeti ile yakın ilişki içinde olan Washington Post gazetesi 5 Nisan’da şu yorumu yapmıştı: “NATO’da Ukraynalıların savaşmaya ve ölmeye devam etmesini, fazla erken ve ayrıca Kiev ve Avrupa’nın geri kalanı için aşırı maliyetli olacak bir barışa yeğleyenler var”.

4. Dünya bir bütün olarak, nükleer güçler arasındaki bir dünya savaşının tehdidi altında felakete ilerliyor. Görmek isteyen gözler için bu son olan biten, tüm bu sürecin altında yatan dinamiği tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Sol ve işçi partileri içinde ve özellikle de devrimci Marksist gelenekten gelen hareketler arasında acilen bir bilanço çıkartılmasına ve yeniden değerlendirmeye ihtiyaç var. Savaşa dair “eşit mesafeli”, tarafsız veya hatta NATO taraftarı ve Rusya karşıtı olan tavırlara dur denmeli! Bu savaşta NATO’nun uzun kolunu görmeyenler emperyalizm yardakçısı olarak davranmaya devam edecektir. Anti-emperyalist güçlerle, işçi sınıfı partilerinin ve örgütlerinin birleşik cephesi için ileri! Savaş karşıtı yeni bir Zimmerwald Konferansı için ileri!

5. Fakat dünyayı bir facianın eşiğine getiren tek tehdit bu değil. Faşizm ve onun tam olgunlaşmamış biçimleri dünyanın dört bir köşesinde, Brezilya’dan Hindistan’a, ABD’den Fransa’ya yükselişte. Tüm bu hareketler emekçilerin ekonomik kriz karşısında bulunduğu çaresizlikten besleniyor. Bu ise kapitalist üretim tarzının tarihsel gerilemesinin yansımasıdır. Bu hareketler halka, her ülkenin işçi sınıfını ırk ve şovenizm eksenlerinde bölen sahte çözümler sunuyorlar. 2021 yılı yarı-faşist, faşizan ve açıkça faşist olan hareketlerin şiddetli bir biçimde kendilerini açığa çıkardıkları yıl oldu. ABD’de 6 Ocak’ta yaşanan Capitol baskını, 21 Nisan’da Fransız generallerin Le Pen tarafından destek gören iç savaş bildirisi, Modi’nin faşist sürülerinin Tripura eyaletinde Hindistan Komünist Partisi (Marksist) lokalleri ve üyelerine düzenledikleri saldırılar, İtalya’nın en büyük sendikasının (CGIL) genel merkezine Casa Pound adlı faşist çetenin gerçekleştirdiği saldırı birçok ülkede faşist hareketin giderek daha cesaretlendiğini gösteriyor.    

Marine Le Pen Macron’a bir kez daha başkanlık seçiminin ikinci turunda yenilmiş olabilir, ama bu hikâye daha bitmedi. Fransa’da oy kullananların yüzde 40’dan fazlasının gizli bir faşiste oy vermiş olması başlı başına önemli bir olay. İlk turda dahi aşırı sağ diye anılan adaylara verilen oyların (Le Pen, Zemmour ve Dupont-Aignant) yüzde 33 ile diğer tüm politik gruplardan daha yüksek olduğu da unutulmamalı. Macaristan’da Viktor Orban’ın galibiyeti ve İspanya’nın bir özerk bölgesinde (Castilla y León) aşırı sağ Vox’un merkez sağ PP partisi ile bir koalisyon hükümeti kurduğu da bunlara eklenirse, faşizmin ve dostlarının her yerde güçlenmekte olduğu görülecektir. Özellikle Avrupa kıtasında örgütlenen koca bir uluslararası faşist hareket var.   

Bizler işçi sınıfını tekrar sınıf siyasetine kazanmalıyız ve işçi sınıfının “yerli” ve “göçmen” diye bölünmesini reddetmeliyiz. Faşizme karşı mücadele etmek için  birleşik işçi cephesi altında birleşmeliyiz. Her yerellikte faşistlerin karşısına anlayacakları dilden çıkacak şekilde örgütlenmeliyiz.

Eski Sovyetler Birliği ve Batı Avrupa coğrafyasını saran problemler ağını çözmek, bu bölgede kapitalizmin restorasyonundan beslenen güçlerle mümkün değildir. Putin’in Bonapartist rejimi emperyalizmin körüklediği yakıcı çelişkilere yeni boyutlar ekliyor. Putin’in, Lenin’in ulusal soruna yaklaşımına saldırdığı meşhur konuşmasında sergilediği Rus şovenizmi doğal olarak bölgede kuşku ve korku yayıyor,  böylece emperyalizmin bölgedeki ülkelerde yeni Quisling’ler (1942-1945 yılları arasında Norveç’i Hitlerin kuklası olarak yöneten hain) yaratma çabasına destek olmuş oluyor. Başka bir önemli husus, Putin’in selefleri gibi restorasyoncu siyasete devam etmesi, böylece Rus ekonomisini emperyalizme tamamen bağımlı hale getirmesidir. Emperyalizmin Rus merkez bankasının dış rezervlerini böyle kolayca dondurabilmesi, ülkenin uluslararası kapitalist sistem karşısındaki zayıflığının bir kanıtıdır. Batı emperyalizmine karşı durup onu yenebilecek bir “Avrasya” politikası miti içi boş bir kabuktan ibarettir.

Ancak Putin rejiminin anti-komünist uygulamalarına gerçekten karşı gelinerek bölgenin sorunları, özellikle de Rusya ve Ukrayna’nınkiler, çözülmeye başlanabilir. Batının şok terapisinin yarattığı, oligark olarak adlandırılan ve aslında eski Sovyet bürokratlarından başkası olmayanların dar çıkarlarına hizmet eden Putin ve benzerlerinin liderliğinde emperyalizm yenilgiye uğratılamaz ve dünya savaşı, hatta nükleer savaş, tehdidinin önüne geçilemez.    

Kurtuluş ve barışa giden tek yol uluslararası işçi sınıfının, Rusya ve Ukrayna da dahil, bizleri kendi krizinin harabelerinde gömmek isteyen kapitalist emperyalizmin yok edilmesi uğruna devrimci bir biçimde harekete geçmesi, devrimci enternasyonalist strateji, perspektif ve örgüt ile donatılması ve ulusların tam eşitliğine dayanan yeni bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurularak dünyanın geri kalanındaki diğer uluslar ve Sovyetler benzeri federasyonlar ile el ele evrensel komünizme doğru uygun adım ilerlenmesidir.

Ukrayna halkının emperyalizmin çıkarları uğruna ateşe atılmasına son!

Emperyalist ülkelerin kendi çıkarları uğruna savaşı uzatmalarına hayır!

Rusya’ya yaptırımlara hayır! Silahlandırmaya hayır! İşgale hayır!

Doğu, Kuzey ve Güney Avrupa’da NATO’nun yayılmasına son!

İsveç ve Finlandiya, uluslararası işçi sınıfının düşmanı NATO’ya girmesin!

NATO ülkelerinin işçileri, NATO’dan çıkmak, NATO’yu yıkmak ve NATO üslerini kapatmak üzere ileri!

Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin kendi kaderlerini tayin hakkı tanınsın!

NATO’nun savaşına tek kuruş, tek kurşun, tek asker yok!

Emperyalist savaşa karşı savaş! Düşman içimizde!

Kahrolsun emperyalizme, savaşa ve eski Sovyet ülkelerinin sömürgeleşmesine kapıyı açan kapitalist restorasyon!

Faşizm nerede başını kaldırırsa ezilmelidir!

Savaş karşıtı yeni bir Zimmerwald Konferansı için ileri!

Lenin ve yoldaşlarının devrimci enternasyonalinin yeniden kuruluşu için ileri!

Sosyalist dünya devrimi için ileri!

 

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi

RedMed internet sitesi

 

Devrimci İşçi Partisi (DİP – Türkiye)

İşçilerin Devrimci Partisi (EEK – Yunanistan)

Rusya Komünistlerinin Partisi (RPK – Rusya)

Sovyetler Birliği Derneği (ASU – Rusya)

Marksist İşçi Birliği (MTL – Finlandiya)

Proleter Devrimci Yeniden Doğuş (ROR – Fransa)