Genel-İş genel kurulu: Sorun çok ancak yol haritası yok

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikasının 17. Genel Kurulu 23-24-25 Ağustos tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Üç gün süren genel kurulun ilk günü, “Uluslararası küresel ekonomi ve siyaset bağlamında sendikal haklar ve kamu hizmetlerinin geleceği” başlığıyla düzenlenen bir konferansla başladı. Konferansın ardından, açılış konuşması ve başkanlık divanının oluşturulmasıyla resmi genel kurul başladı. Genel-İş Genel Başkanı Remzi Çalışkan yaptığı açılış konuşmasında Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarının hukuksuz bir şekilde görevden alınmasının halk iradesine ağır bir darbe olduğunu söyledi.Genel kurulu selamlayan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da tüm kamu idarelerinde ve belediyelerde taşeron çalışmayı ortadan kaldırana kadar mücadeleye devam edeceklerini ifade etti. 

Genel kurulun ilk günü siyasi parti, kitle örgütleri, yerli ve uluslararası konukların konuşmalarıyla tamamlandı. Konuşmacılar genel olarak emekçilere yönelik saldırılara değindiler ve 3 belediyeye kayyım atanmasını da eleştirdiler. Salondan da sık sık “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği” sloganı yükseldi.

Direnişteki Aliağa Belediyesi işçileri kürsüden seslendi

98 gündür direnen Aliağa Belediyesi işçileri, üyesi oldukları sendikanın genel kuruluna “Direne direne kazanacağız”, “İnadına sendika inadına DİSK” sloganlarıyla girdiler. Günlerdir kentin meydanında direnen işçiler mücadeleden vazgeçmeyeceklerini ifade ettiler. Salondan sık sık “Aliağa işçisi yalnız değildir” sloganıyla direnen işçilere destek geldi.

DİSK/Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu da bir konuşmayla genel kurulu selamladı. Grevlerini yasaklayan Bakanlar Kuruluna ceza ödeten tek sendika olduklarını ve aldıkları 50 bin lirayı grev fonuna aktardıklarını belirten Serdaroğlu, metal sektöründe yaklaşan MESS grup toplu iş sözleşmesine dikkat çekti ve bunun için hazırlandıklarını dile getirdi.

Patron partisi CHP’nin kürsüye yerleştirildiği genel kurul, sosyalistlere ve üyelere kapalıydı!

Genel kurula sosyalist partiler özellikle ve bilinçli bir şekilde davet edilmediler. Sadece yayımladıkları gazeteleri temsilen ve genel kurulu izlemek üzere bir basın görevlisinin genel kurula gelebileceğini ifade ederek davetiye gönderdiler.

Sosyalistleri genel kuruldan uzak tutmaya çalışan sendika bürokratları, patron partisi CHP’yi en iyi şekilde ağırlamayı ihmal etmedi. Sendika bürokratlığından emekli olup CHP’de milletvekilliğine terfi edenlerden Süleyman Çelebi’ye divan başkanlığı; İZBAN işçilerinin grevini kırmak için çaba sarf etmiş olan Kani Beko’ya da kürsüden konuşma hakkı uygun görülmüş. Yetmemiş olacak ki, CHP’den bir de Veli Ağbaba’ya kürsüden söz hakkı verildi.

CHP sözcüsü Veli Ağbaba taşeron şirket işçiliğinden kadroya geçirilme sürecinde haksızlıklar yapıldığını vurgularken, kendilerinin her zaman emekten, emekçiden yana olduklarını söyledi. Genel kurulda yaşanan en vahim tablolardan biri belki de buydu. Çünkü bunları söylediğinde hemen sağ tarafında bulunan Divan Kurulunda, sendika üyesi oldukları için CHP’li Aydın Büyükşehir Belediyesinde işten atılan ve bir yılı aşkın süredir direnen işçilerin üyesi oldukları DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikasının genel başkanı oturuyordu. Utanmazlığın, ahlaksızlığın resmi daha nasıl anlatılabilir? O yüzden boşuna dememişler ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Vahim olan sadece bu değildi. Daha da vahimi genel kurulu izlemek için gelen bazı üyelerin genel kurula alınmamasıydı. Daha önceden hazırlanmış bir listeyle delegeler dışında genel kurulu izlemek için gelen üyelere ilk gün giriş kartları dağıtıldı. Ancak özellikle ikinci gün, önceden listeye adları yazılmadığı için birçok üye işçi içeri alınmadı.

Mücadele tabandan yükselecek

Genel kurulda en sık kullanılan kelime “mücadele”oldu. İstisnasız konuşma yapan herkes mücadele kelimesini kullandı. Sendikanın genel başkanı KHK’lı işçiliğe yönelik “Bu ucube sistemi çalışma hayatından ve ülkeden söküp atana kadar mücadeleye devam edeceğiz” dedi. Oy birliğiyle kabul edilen karar tasarısında da “Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki her türlü engellerin kaldırılması ve KHK ile geçiş yapan işçiler başta olmak üzere tüm işçilerin özgür toplu sözleşme ve grev hakkını elde edebilmesi için mücadele edeceğiz” ifadesine yer verildi. Fakat bu sözler daha önce söylenenlerden bir adım öteye geçemedi. Eksik olan bunun için nasıl bir mücadele verileceği, nasıl bir yol izleneceği konusunun tartışmaya dahi açılmaması oldu. Geçen dört yılda gösterilen pratiğin muhasebesi yapılmadı. İşçi mücadelesinin en önemli silahı olan grevler gündeme alınmadı. Bunun bir sonucu olarak sendikanın grev fonu olup olmadığı da haliyle sorgulanmadı bile.

Taşeron işçilerinin önemli bir kısmını örgütleyerek 100 bin üyeye yaklaşan bir sendikanın genel kurulundan taşeron işçilerinin sorununu çözecek somut bir mücadele yöntemi ortaya çıkamamıştır. Kıdem tazminatının savunulmasından KHK’lı işçiliğe kadar işçi sınıfına yönelik saldırılara karşı çözümün adresi artık tabandır, iş yerleridir. Mücadelenin sadece sözle verilmeyeceği çok açıktır. Fiili mücadele yöntemleri için şimdiden iş yerlerinde hazırlık yapılmalıdır. Bunun için sendikaya üye olmak ve sahip çıkmak yeterli değildir, aynı zamanda sendikayı denetlemek de gereklidir.