Tekfirci barbarlığın sorumlusu Arap devrimi mi?

Son zamanlarda moda oldu. Özellikle Müslüman halk kitlelerinin ayağa kalkmasından vebadan korkar gibi korkan Kemalistler ve onların sosyalist hareket içindeki fikir arkadaşları, Ortadoğu’da yaşanan büyük kargaşayı ve tekfirci barbarlığı tartışırken söze “Arap baharı” ile başlıyor, ona bir tokat attıktan sonra esas konularına geçiyorlar. Hem de nasıl çok bilmiş bir tonda: “Biz size demedik mi?” havasında. “Arap baharı devrim falan değildi.” Hemen soralım, peki neydi? Bunların alayı o dönemde şöyle diyordu: “Bu hareketler, aslında Amerika’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı yeniden dizayn etmesidir. Amerika ılımlı İslam’ı hâkim kılmak istiyor.”

“Biz size demedik mi?” diyenler, biraz durumun ne olduğuna baksalar iyi ederler. Ne dediniz, ne oldu! Bir: Arap devriminin en güçlü olduğu yerlerde, Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de ılımlı İslam hâkimiyet kuramadı. Mısır’da eski rejim geri geldi. Tunus’ta burjuva demokrasisi yerleşti. Yemen iç savaş yaşıyor. Siz ise Amerika Ortadoğu’yu yeniden dizayn ediyor demiştiniz. Bari deyin ki Amerika büyük bir başarısızlık yaşadı. Yok demiyorsanız, susun.

İki: Ilımlı İslam değil, tekfirci-mezhepçi akımlar güçlendi. DAİŞ bunların en önemlisi. ABD de Esad’ı bıraktı, DAİŞ’le dalaşıyor. Öncelik DAİŞ’i yenmek diyor. Ne oldu? Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Hani ABD Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek istiyordu. Mısır’da eski rejime razı oldu. Suriye’de de Esad gitse Baas’a razı olacak neredeyse!

Müslüman kitlelerden korktuğu için sınıf mücadelesini bile reddeden solculara şimdi hiç beklemedikleri bir yerden destek geldi: Diyanet İşleri resmi bir belgesinde aynen onlar gibi “Arap baharı”nı bugün olan bitenin esas sorumlusu gibi sundu! Şubat ayı içinde düzenlenen 32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nın sonuç bildirgesi Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez tarafından açıklandı. Okuyalım:

“‘Arap Baharı’ söylemiyle Kuzey Afrika’da başlayan, dalga dalga Ortadoğu ve Afrika kıtasına yayılan çatışma ve kaos ortamı, bilhassa Suriye krizi ile birlikte uluslararası ölçekte bir trajediye dönüşmüştür. Bu süreçte geleneksel dini-tarihi yapılar tahrip edilmiş, bilimsel ve kültürel miras yağmalanmış, kitlesel göçlere sebebiyet verilmiş ve insanlarda büyük korku ve umutsuzluklar meydana getirilmiştir. Maalesef yaşlı dünyamız bir kere daha küresel ölçekte uluslararası bir savaşın eşiğine getirilmiştir.”

Haydi Kemalistler ve yardakçıları sevinin, müttefik geldi size! Tabii insan Diyanet İşleri’nin siyasi analizle ilgisi ne diye sormaktan alıkoyamıyor kendini. Beyefendi, siz babanın kızına şehvet duyması günah mıdır değil midir, o konuda verilen fetvalarla uğraşın. Milyonlarca Arap emekçisinin zulüm düzenine karşı ayaklanıp firavunları devirdiği devrimleri karalamak sizin işiniz değil!

Arap devriminin gerçeği açıktır: İşçi ve emekçi kitleler devrimci bir dizi ayaklanmaya rağmen iktidarı ele alamamışlardır. Bunun için gerekli olan devrimci partileri yoktu. Karşı devrimci güçler çeşitli başka yöntemlerin yanı sıra özellikle Suriye’de mezhepçi-tekfirci grupları silahlandırmışlardır. Yani DAİŞ ve benzerleri,  devrimin ürünü değildir. Tersine devrimin yenilgisinin ürünüdür.

Bir devrimin yenilmesi onun devrim olmadığını kanıtlamaz. Öyle olsaydı, Fransa’da 1851’de Bonapartist diktatörlük kuruldu diye 1848 devrimi, devrim sayılmazdı. Oysa Bonapartist diktatörlük devrim yenildiği için kurulmuştur. Almanya’da 1918-23 arasındaki devrimci atılım, bu dönem Nazi iktidarıyla sonuçlandığına göre devrim sayılmazdı. Oysa Nazizm devrim yenildiği için kazanmıştır.

Diyanet devrimleri karalamak için böyle konuşuyor. Halk, devrim kargaşa getiriyor desin ve devrimden soğusun diye. Siz solcu geçiniyorsunuz. Size ne oluyor?


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2016 tarihli 77. sayısında yayınlanmıştır.