Geleneksel sülükler ve kapitalist sülükler
AKP hükümeti dev boyutlara ulaşan sağlık harcamalarının yükünü hafifletmek için her geçen gün farklı uygulamaları hayata geçirmeye çalışıyor. Sağlık hizmetlerini paralı hale getirip, sağlık harcamalarının tavana vurmasına sebep olan kendisi değilmiş gibi, faturayı vatandaşların sırtına yüklemek istiyor.
Sağlık Bakanlığı’nın “geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları” (GETAT) adını verdiği hacamat, sülük vb. uygulamaların reçete edilmesinin önünü açmasına bir de bu bakış açısından bakmak gerek. Doktorunuz artık hacamat, sülük reçetesi yazabilecek. Devletin bu uygulamalar için katkı payı alıp almayacağı ise henüz belli değil. GETAT uygulamalarının SGK kapsamına alınmasıyla birlikte bu merkezler denetimsiz şekilde pıtrak gibi çoğalacak. Hele bir de bu tip merkezlerinin birkaç aylık eğitimin ardından verilecek sertifikalarla açılabileceğini düşünürsek, halk sağlığının nasıl bir tehdit altında olduğunu görebiliriz.
AKP iktidarı bir taşla iki kuş vurmak istiyor
Kötü çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle hasta olan insanları kapı kapı dolaştırıp yine de iyileştiremeyen bir sağlık sistemimiz var. Sağlık kurumlarında oluşan aşırı hasta yükünü ve ilaç masraflarını hafifletmenin düzgün ve halk yararına bir yolunu bulmuyorlar. Çünkü asla ve asla sağlıktan kâr elde etme amacından vazgeçmiyorlar.
Geleneksel tıp, iktidara hem hastanelerin yükünü hafifletmeyi hem de kâr elde edebilecekleri yeni bir sağlık pazarını vaat ediyor. Hükümet bir taşla iki kuş vurmak istiyor.
Tek sorun geleneksel tıp değil
Geleneksel tıp uygulamalarının çeşitli enfeksiyonlara neden olabildiği, farklı farklı yan etkilerinin olduğu da kabul edilmelidir. Bir çocuğun arı sokturularak tedavi edilmeye çalışılırken öldüğü, sülük tedavisi sonrası ciddi enfeksiyon kapanların ya da hacamat sonrası ciddi kanamalar geçiren insanların olduğu bir gerçektir.
Elbette sağlık sisteminin tek sorunu sülük ya da hacamat değil. Geleneksel olmayan, bilimsel olarak kabul edilen tıbbi yöntemler de vatandaşların sağlığını değil piyasadaki şirketlerin kâr etmesini gözeterek uygulanıyor. Hastaneler hastalara müşteri, sağlık hizmetine ticari mal olarak bakıyor.
Sadece gelenekler ve dinsel inanışlar dolayısıyla değil katkı payı ödemeyeceğini bildiği için bu yöntemlere başvurmak zorunda kalanların, mevcut çarpık sağlık sisteminden fayda göremeyip bu uygulamaları son çare olarak deneyenlerin olduğu da gözden kaçmamalıdır.
Bu nedenle sülükleri tartışırken hastane zincirleri, ilaç tekelleri kurarak halkın kanını emen kapitalist sülükleri de unutmamalıyız
Çözümü getirecek yaklaşım, sağlıklı kalmayı sağlayan, giderleri kamu tarafından karşılanan, kolay ulaşılabilir ve nitelikli bir sağlık sisteminin yaratılabileceğine halkın ikna edilmesi, bu yönde mücadelelerin planlanması ve örgütlenmesidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2018 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır.