Cezaevlerinde OHAL fırsatçılığı, gözaltında işkence!
OHAL, sıkıyönetim, askeri yönetim geldiği zaman iki yer cehenneme döner Türkiye’de: polis gözaltı mahalleri ve cezaevleri. OHAL ya da sıkıyönetim neden ilan edilmiş, buna hiç bakmadan polis de, cezaevi yönetimleri de hakları kısıtlayan bu yeni rejimlerin yarattığı politik ve psikolojik ortamı zanlılara, tutuklulara ve hükümlülere baskıyı arttırma yönünde kullanır. Denebilir ki, OHAL ya da sıkıyönetim rejiminin darbesinin dışarıda kime vuracağı ilk anda belli değildir, ama içeriye zaten düşmüş ya da düşecek olana vuracağı kesindir.
Üstelik bizde toplum birinin suçunun büyük olduğuna inandı mı ona her şeyi layık görür. Köprü üzerindeki erleri linçe bile müstahak gören bir zihniyet, darbenin hemen ertesi günü generallerin televizyon ekranına ardı ardına en azından kaba dayaktan geçirilmiş bir biçimde çıkarıldığını, sonra erlerin ahırlarda sığır gibi üst üste, yarı çıplak yatırıldığını gördüğünde “oh olsun alçaklara” dedi mi, on yıllar boyu karşısında mücadele verilen, en azından meşruiyeti artık ortadan kalkmış olan işkence birdenbire yeniden meşrulaşmaya başlar. Patronlar sınıfının kalem erbabı ve medyası bunu hiç mi hiç dert edinmemiştir. Oysa işkence öyle bir şeydir ki, bir başladı mı sıra birçok başka kesime de gelecektir! “Suç”, hatta “ağır suç”, hatta “hıyanet”, hiçbir şey işkenceye kapıyı açmamalıdır!
OHAL darbeye karşı mı ilan edildi, hak mücadelesine mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemine göre OHAL yalnızca devletin içine sızmış olan Gülen cemaatini temizlemek adına ilan edilmişti. Farklı siyasi grupları, yaşam tarzlarını hedef almayacaktı. Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının ardından 21 Temmuz gecesi Resmi Gazete’de OHAL kararı yayınlandı. Oysa daha OHAL ilan edilmeden, 17 Temmuz’da cezaevine giden avukatlar ikinci bir emre kadar siyasi tutsaklarla avukatların görüşmesinin Adalet Bakanlığı tarafından yasaklandığını öğrendi. Siyasi tutuklu ve mahkûmların cemaatle ilgisi olamayacağını devlet herkesten iyi bilir. Neden daha OHAL bile ilan edilmeden bu baskı?
OHAL’le birlikte ilk çıkan kanun hükmünde kararname ile gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı. Bilindiği gibi Türkiye tarihinin gördüğü en baskıcı askeri yönetim olan 12 Eylül rejimi gözaltı süresini 90 gün olarak düzenlemişti. Eh, 12 Eylül’ün üçte biri yolu kat etmiş olduk! Bu düzenleme aslında polise “işkence yapabilirsiniz” demekten başka bir şey değildir!
Hükümet öyle derse polis de yapar! Çok zaman geçmeden her yerden işkence haberleri gelmeye başladı. Dersim’de sosyalistler özel harekâtçılar tarafından gözaltına alınırken işkenceye tabi tutuldu, evlerinden alınırken gördükleri işkence kanlı fotoğraflarla belgelendi! Şanlıurfa’da iki sosyalist yedi gündür gözaltında tutuluyor. Hem de haklarında başlatılmış hiçbir soruşturma olmamasına rağmen! Avukatları her gün iki kere çıplak ve gözleri bağlı şekilde sorguya alındıklarını, tecavüzle tehdit edildiklerini söylüyor.
OHAL’i fırsat bilen infaz memurları İstanbul Silivri’de kadın tutsaklara işkence yapıyor, onları taciz ediyor. Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi’ndeki siyasi tutsaklar 2 Ağustos günü aileleriyle görüştürülmedikleri için eylem yaptılar, sonucunda Silivri Cezaevi’ne nakledildiler. Silivri’ye giden kadınları görmek isteyen avukatlar Silivri’de müvekkillerinin ağır işkence ve tacize maruz kaldıklarını duyurdular.
Kılıçdaroğlu işkenceden rencide olmuyor mu?
Siyasi tutsaklar her zaman cezaevlerinde fiziksel şiddete, tacize, tecavüze, baskıya maruz kalıyorlar. Şimdi ise katbekat fazlası var. Demokrasiyi dillerinden düşürmeyenler bu işkencelere ne zaman karşı duracak? Milli mutabakat politikasıyla ikinci defa (ilki 7 Haziran sonrasındaydı) AKP’nin kuyruğuna takılan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, başbakanla görüşmesinde “Kışlaların önündeki belediye araçları TSK mensuplarını rencide ediyor” demiş. Beyefendi her an tecavüz tehdidiyle karşı karşıya kalan, tacizle rencide edilen kadınlar için bir şey söyleyecek mi? Yoksa cezaevlerindeki bu sistematik işkenceler alışılagelmiş olduğu için herkes yine üç maymunu mu oynayacak?
Onları bilmeyiz ama işkenceye karşı biz sessiz kalmayacağız. Hepimiz siyasi tutsakların hayatından, vücut bütünlüğünden sorumluyuz. Görüş yasakları derhal kaldırılmalıdır! Gözaltında işkenceye hayır! Siyasi tutsakların nakilleri durdurulsun!
Kutu
“Lağım fareleri gibi ölecekler”
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi AKP hükümetinin temel hak ve özgürlükler meselelerine nasıl baktığını veciz bir şekilde özetlemiş bulunuyor. Bakan darbecilerin 1,5-2 metrekarelik yerlerde lağım fareleri gibi öleceklerini belirterek, "Bunlara öyle bir ceza vereceğiz ki, 'Keşke geberip, gitseydik' diyecekler. İnsan yüzü görmeyecek, insan sesi duymayacaklar” demiş. Bu konuşmayı daha da acıklı kılan şey, bakanın bunları bir “Demokrasi nöbeti”ne katılarak yaptığı konuşmada dile getirmesi. “Demokrasi” bunlar için AKP’nin rakipsiz tahakkümü! Bakan böyle konuşursa polis ya da infaz memuru nasıl davranır?
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2016 tarihli 82. sayısında yayınlanmıştır.