Bu topraklarda fazlalık olan Suriyeli kardeşin değil!

Bu topraklarda fazlalık olan Suriyeli kardeşin değil!

Suriyelilere düşmanlık sesleri yükselmeye başladı yine. Antep'te örgütlü bir şekilde düzenlenen silahlı, bıçaklı saldırı, yaralanan Suriyeliler, Suriyelilere sağlanan "imkânlar"a dair bir dizi yalan üzerinden sosyal medyada yazılıp çizilenler... İnsan hicap duyuyor. Hem ırkçı, bayağı yaklaşımlardan hem de bu yaklaşımlara sahip olanların iki yüzlülüğünden.

Neymiş, "bizim insanımız" çalışırken Suriyeliler yan gelip yatıyormuş, hepsine maaş bağlanmış. Bizim gördüğümüz, internette yalandan dolaşan bedavaya maaş kuyruğundaki Suriyeliler değil. Bizim gördüğümüz, sendikaların, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) gibi yapıların hazırladığı raporlarda söylediği; günde neredeyse 16 saat boyunca, en sağlıksız koşullar altında, asgari ücretin bile altında, sigortasız çalışmak zorunda olan Suriyeliler. ‘Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’de Emek Piyasasına Dahil Olma Süreçleri ve Etkileri: İstanbul Tekstil Sektörü Örneği’ isimli bir araştırma, Suriyeli erkek işçilerin yüzde 99'unun, kadın işçilerin ise tamamının sigortasız çalıştırıldığını gösteriyor. İSİG Meclisinin raporunda, 2018'de en az 108 mülteci/göçmen işçinin, iş cinayetinde yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Yerinden yurdundan olan Suriyeliler, yan gelip yatmıyor; insanlık dışı koşullarda çalışıyor, çalışırken ölüyor. Bu mudur Suriyelilere çok görülen? Diyorlar ki, Suriyeliler, sınavsız istedikleri okullara yerleştiriliyormuş. Bu da sosyal medyada dolaşan şehir efsanelerinden biri. Gerçek ise Suriyeli çocukların 6’ya kadar düşen çalışma yaşı.

Doğrudur, Suriyeliler geldi, işsizlik arttı, kiralar yükseldi. Peki bunların sorumlusu, sigortasız çalışmayı kabul etmek zorunda kalan Suriyeli işçi mi, yoksa onun bu mecburiyetini bir fırsata çeviren patron mu? Türkiye'de 4 milyona yakın işsiz var. Onları işten atan Suriyeliler mi, yoksa kriz bahanesiyle işçi çıkartan, kâr hırsıyla krizin faturasını işçilere kesmek isteyen patron mu? Ev sahiplerinin başını sokacak bir yer arayan Suriyelilere istedikleri fiyatı çekmeleri, bunu fırsat bilip avuçlarını ovuşturarak yüksek kira zamları istemeleri mi gerekiyordu illa?

Her gün ortalama 5 bin Suriyeli ülkesini terk ediyor. Savaş başladığından beri neredeyse yarım milyon insan hayatını kaybetti. Bu süre boyunca, yaklaşık 6 milyon Suriyeli yerinden yurdundan oldu. Başka diyarlarda yaşam mücadelesi için yollara düştü. Bir o kadarı da kendi ülkesinin topraklarında, evini barkını terk etmek zorunda kaldı. Savaş öncesi 24 milyonluk Suriye nüfusunun yarısı demek bu! Sadece geçtiğimiz 2018 yılında, 2 binden fazla insan Akdeniz'in sularında can verdi. Gerici iç savaşın en yoğun olduğu dönemlerde bu sayı 20 binleri bulmuştu. İnsan mecbur kalmasa, sonunda boğularak mı öleceği ölümden beter bir yaşam mı kuracağı belli olmayan bir yola çoluğunu çocuğunu da alıp, bazen de hepsini ardında bırakıp düşer mi? Suçlu onlar mı, yoksa Suriye'yi gerici bir iç savaşa sürükleyen emperyalizm, bölgedeki çıkarlarının peşinde bu ortamdan nemalanmaya çalışan Erdoğan ve bölgenin diğer gerici rejimleri mi?

Suriyelilere düşmanca yaklaşanlar, genelde Erdoğan'ın istibdad rejiminden de en çok yakınanlar, ha bir de aklı hep Avrupa'ya kapağı atmakta olanlar. Barbar, gerici bir iç savaşın pençesindeyken buraya sığınmak zorunda kalan Suriyelilere düşmanlık edenler, Erdoğan'ın kazandığı her seçimden sonra, istibdad rejimi biraz koyulaştı mı "artık bu ülkede yaşanmaz" sözleri eşliğinde gidecek ülke aramaya başlıyorlar. Suriyelilere "Gitsin, kendi ülkesi için savaşsın" diyenler, bedelli çıktı mı soluğu banka şubesinde alıyorlar. TÜİK verileri, 2017'de bir önceki yıla göre Türkiye'den göç edenlerin neredeyse yarı yarıya arttığını, 250 binden fazla insanın göç ettiğini gösteriyor. Kendileri Almanya'ya, Belçika'ya gitti mi onun adı "beyin göçü", en kötüsünden "ekmek parası" olur. Suriyeli geldi mi bizi işimizden ediyor, kiralar artıyor, hastalıklar yayılıyor. Kendilerinin Suriyeliler için dediklerini, Hollanda'da, Almanya'da Türklere söylediler mi bunun adı ırkçılık oluyor, Suriyelilere daha ağırını söylediklerinde kendi değerlerine sahip çıkmak. İnsana hicap veren, işte bu ikiyüzlülük.

Mülteci sorunu da bir sınıf sorunu ve ülkesinden göç etmeyi "bir sorun" olarak yaşayanlar, o ülkenin işçileri, emekçileri, ezilenleri. Bu insanların yaşadıkları zorluklara sebep olan da, bundan fayda sağlayan da, yaşamları üzerinden kirli pazarlıklar yapıp çıkar peşinde koşan da bu emperyalist kapitalist düzen. Suriyeli işçinin, Türk işçinin, bugün dünyanın diğer ucunda Göç Kervanı ile yola düşen Amerika sınırında saldırıya uğrayan Latin Amerikalı işçinin, her milletten emekçinin düşmanı aynı. Düşmanlık edilecekse Suriyeli kardeşimize değil, hep birlikte bu düzene karşı düşmanlık edelim. Suriyeli kardeşimizle ekmeğimizi de bölüşelim ama daha önemlisi asıl ekmek kavgasını patronlara karşı verdiğimizi bilelim, o kavgada yan yana gelelim, el ele verelim. Bu kavgayı Suriyeli kardeşimizi yerinden yurdundan eden emperyalizme karşı mücadele ile birleştirelim. ABD'yi, emperyalizmi Ortadoğu'dan kovmak, Türkiye'de İncirlik üssüyle, NATO’yla, ekonomik anlaşma ve dayatmalarıyla var olan emperyalist zinciri kırmak için mücadele edelim. Çünkü bu topraklarda fazlalık olan emperyalizm, Suriyeli kardeşimiz değil.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2019 tarihli 112. sayısında yayınlanmıştır.