Kutuplaşma ve açmaz: solun yükselişi, sağın pirus zaferi
Sağ kanat Yeni Demokrasi Partisi, 17 Haziran seçimlerinde bir Pirus zaferi kazanarak, seçimi ikinci sıradaki reformist Syriza’nın biraz önünde bitirdi: sağ %30 oranında oy alırken (bu oran tek başına hükümet kurmasına yetmiyor) reformist sol % 27 civarında kaldı (6 Mayıs seçimlerinde % 17 idi). Sağın çok sınırlı kalan ve heyecan yaratmayan “başarısı”, Yeni Demokrasi lehine yürütülen, bütün ulusal ve uluslararası burjuva medyasının yanı sıra İMF ve Lagarde’ın, Merkel’in ve Shäuble’in Almanya’sının, Baroso, Oli Ren ve AB komisyonunun, avro Grubu’nun başkanı Junker'in, hatta Obama’nın kendisinin ve yönetiminin desteklediği, Yunan halkına gözdağı veren devasa bir ulusal ve uluslararası kampanya ile geldi. Memorandum yanlısı partiler (Yeni demokrasi, Pasok ve liberal Demokratik Sol) parlamentoda çoğunluğu sağlayarak (birinci sırada gelen partiye fazladan 50 vekil veren anti-demokratik seçim yasaları da sağ olsun) bir koalisyon hükümeti kurabilecek olsalar da oy verenlerin çoğunluğu memorandum karşıtlarını desteklediler.
Nefret edilen AB/Avrupa Merkez Bankası/IMF troykasının dayattığı merhametsiz kemer sıkma politikalarına muhalefetlerinde işçi sınıfının ve halk kitlelerinin 6 Mayıs seçimlerinde ifadesini bulan sola dönüşü, Syriza’yı bu kez daha yüksek bir oy oranı ile ikinci sırada ve Ana Muhalefette tutmaya devam etti. Memorandum karşıtı sol güçlerin kutuplaşması Syriza’nın etrafında yoğunlaştı. Kendini kaybetmiş bir seçim politikası izleyen Stalinist KKE, Yunan halkını “hatasını ve 6 Mayıs’ta verdiği oyu düzeltmeye” çağırdı, eğer yalnızca değilse ana olarak Syriza’yı hedefledi ve oylarının yarısını kaybederek, parlamento partileri arasında son sırayı alarak, %4.5 gibi çok kötü bir oy oranı ile (sadece 1994’te, SSCB çözüldükten ve KKE biri 1989’da bir diğeri ise 1991’de olmak üzere iki ayrı bölünme yaşadıktan sonra böyle bir oy oranı almıştı) sandıktan ezilmiş bir şekilde çıktı. Merkezci cephe Antarsya da oyları 6 Mayıs’taki %1.2'den 17 Haziran’da %0.3’e düşünce un ufak oldu!
Son kertede nedenler, politik olmalarının yanı sıra yalnızca Syriza’ya doğru ezici dalganın basıncı ile sınırlı da değil. EEK'in Antarsya ile 17 Haziran’dan önce yaptığı bir seçim bloğu kurulması olasılığının görüşüldüğü tartışmalar esnasında, 6 Mayıs sonrası oluşan yeni siyasi durumun objektif bir değerlendirmesinin yapılmasının yanı sıra hem Syriza’ya oportünist şekilde teslim olmaktan hem de kitlelerde doruğuna çıkmakta olan politik sürece kör bir sekterlikle bakmaktan imtina etmek gerektiğinde ısrar etmiştik ve bu temelde sadece üç şart öne sürdük: iki önemli noktanın programa eklenmesi talebinde bulunduk –işçi iktidarı için mücadeleye dair, emperyalist AB’nin karşıtı olarak Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için mücadelenin gerekliliğine dair- ve üçüncüsü, kendi politik kimliğimizi ve bağımsızlığımızı korumak için bizim adımızın da oy pusulalarında Antarsya’nın yanında belirtilmesi. Antarsya liderleri genel olarak politik-programatik noktalar konusunda hem fikir olduklarını söylediler ancak “teknik ve politik nedenlerden” dolayı adımızın pusulalarda yer almasını reddettiler. Bu yüzden, görüşmeler çöktü. Buna rağmen, EEK, Antarsya saflarında Syriza’ya oportünistçe teslim olmaya karşı çıkanlar ve bizim programatik noktalarımızı kabul edenlerle bir birleşik cephe oluşturarak Antarsya'ya eleştirel oy desteği verme kararı aldı.
İşin doğrusu Antarsya, bizimle görüşmelerde tartıştığı ne varsa hepsinde tam tersini yaptı. Syriza destekçisi ve karşıtı güçler arasında içeride ikiye bölündüler: Syriza yanlısı güçler (EEK ile kurulacak bloğu dinamitleyenler) reformistler karşısında kendi oportünizmlerini gizleyemediler, Syriza karşıtı güçler ise Stalinist KKE’ninkinden çok da farklı olmayan sekter bir hat izlediler. Programatik temelde, işçi iktidarına ve AB’ye karşı Avrupa’nın sosyalist birliğine dair sözde “kabul” ettikleri EEK'in programatik noktaları gözden kayboldu: kimi makaleler ve kimi konuşmalardaki birkaç münferit aykırılık dışında, seçim materyalleri ve ana seçim kampanyasında, Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri alternatifi olmadan AB'den çıkış ve avronun terk edilmesi hattı, KKE'nin hattından ayırt edilebilir olmamışken işçi iktidarı için mücadelenin acilliği de göz ardı edildi.
Hem KKE hem de Antarsya’nın durumunda avrodan çıkış ve (devalüe edilmiş) Drahmi'ye kapitalizm çerçevesinde dönüş çağrısı, yaşam standartlarını mahveden kemer sıkmalar nedeniyle AB'ye düşman olan, ancak değersizleşmiş Drahmi'ye dönüşü de mevcut felaketin bir doruk noktası olarak gören Yunan halkının büyük çoğunluğunun iradesi ile tamamen çelişti. Kapitalist sistemin iflasından devrimci sosyalist bir çıkış ile Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için bir program soyut bir propagandizm değildir, aksine, mücadele eden kitlelerin içindeki öncü tarafından ileri sürülecek acil bir görevdir.
Böylesi bir perspektif yoksunluğu egemen sınıfın gözdağı kampanyasında yalnızca KKE ve Antarsya’ya karşı kullanılmadı aynı zamanda Syriza’nın kendisine karşı da kullanıldı. Çipras ve Syriza’dan imkansız bir taviz istendi, Memorandumu reddederken, AB’den ya da avrodan çıkmayacak, kapitalist çerçevenin içinde kalacaklardı. Avrupa ve Yunan burjuvazisi ve onların şiddetli bir medya kampanyası ile desteklenen siyasi temsilcileri, Syriza'nın muhtemel seçim zaferini ve Atina'da sol hükümetin kurulmasını “Grexist”in, yani Yunanistan’ın Avrupa Birliği’nden otomatik olarak atılması ve avrodan çıkışın başlangıcı olarak sundular. Çipras ve Syriza’nın AB’ye ve avro bölgesine olan sadakatlerine dair aksi yöndeki tüm proptestolarına rağmen, seçim kampanyasında git gide daha fazla dile getirilen, ayrıca kapitalizme, avroya, AB’ye ve hatta Yunanistan’ın NATO üyeliğine bile saygılı, yenilenmiş seçim programlarında da kodlanan uzlaşmacılıkları daha fazla insan tarafından, en azından, güvensizliklerini arttıran ek bir belirsizlik olarak görüldü. Bu yüzden, Syriza'nın Haziran seçimlerini, umduğunun aksine birinci sırada tamamlayamamış olması olgusu, yalnızca emperyalizmin ya da Yunan yönetici sınıfının elbette uygulamış olduğu devasa baskılar ile açıklanamaz. Çözülmez bir sistem krizi ve derinleşen toplumsal kutuplaşma koşullarında, bir politik kutup daha uzlaşmacı hale geldikçe zayıflarken öteki kutup muhalefetinde daha radikal ve uç derecede şiddetli hale gelir.
Bu politik ders faşistler tarafından kullanılmıştır. Nazi “Altın Şafak” %7 gibi yüksek bir oranı muhafaza etmeyi, 6 Mayıs sonrasındaki aşırı provokatif tavrına; göçmenlere karşı kanlı katliamlarını tırmandırmasına ve Antenna TV kanalının programı sırasında, Nazilerin önde gelen üyelerinden birinin, solun iki kadın milletvekiline karşı önceden kararlaştırılmış şiddet gösterisine rağmen değil, bunların sayesinde başardı. Tabii ki bütün bu Nazi şiddeti, gangsterlerle uyumlu bir işbirliği içinde çalışan polisin ve diğer güvenlik birimlerinin koruması sayesinde cezasız kaldı. Burjuva partileri ile medya, sol aşırı derecede yasalcı ve burjuva parlamenter demokratik çerçeveye saygılı olmasına rağmen “sağ ve sol, her iki ucu birden eşit şekilde kınayarak” onları kolluyor.
Küçük burjuvazinin hızla yok oluşu, bir geleceği olmayan ve bugünü de sefil olan bir gençliğin kitlesel işsizliği, kredisi tükenmiş parlamentarizm, düzen solunun uzlaşmacı siyaseti ve uzlaşmaz, güçlü, işçi sınıfı kitlesinin içine derince yerleşmiş, sistem karşıtı devrimci solun yokluğu, karşı-devrimcilere “sistem karşıtı” maskeleriyle dolaşmalarında yardım ediyor.
Bu fırtına birliklerinin egemen sınıf tarafından harekete geçirilişi, Yunanistan’da kaçınılmaz karar anına yaklaşmakta olduğumuza dair açık bir alarm sinyalidir: toplumsal devrimle karşı-devrimin tarihsel karşılaşması.
Hükümet boşluğu, eski iki partili burjuva sisteminin yıkıntılarının koalisyonu artı “gönüllü müttefik” Demokratik (olmayan) Sol (olmayan) ile şimdi doldurulacak olsa da, Yunanistan’ı 1974’ten bu yana yöneten her iki burjuva partisi, Yeni Demokrasi ve Pasok çöktüğünde ve solun güçlü bir çıkışı Syriza'nın ikinci sıraya yükselişiyle ilan olduğunda, bir önceki Mayıs seçimlerinde ortaya çıkan siyasal iktidar krizi çözülebilmiş değil.
İspanya'ya, İtalya'ya, tüm Avrupa'ya ve uluslararası olarak yayılan genelleşmiş bir kapitalist iflasın ortasında çok zayıf ve heterojen bir burjuva hükümeti olacak. Güçlü bir sol ana muhalefet ve hepsinin de üstünde, Yeni Demokrasi'nin lideri Samaras'ın seçim “zaferi”nin hemen ardından yaptığı ilk açıklamanın başında ilk olarak söylediği gibi, yeni hükümetin kölece bağlı olduğu gerçek program olan memorandumun uygulanmasına tamamen düşman olan, perişan edilmiş bir halk ile karşı karşıya... AB’ye ve İMF’ye olan vaatlerini yerine getirmeye çalışacaklarına hiç şüphe yok, yani, 11,5 milyar avroluk yeni devasa kesintiler, yeni özelleştirmeler vs. Ve bunu güç kullanarak, devlet baskısı ve devlet dışı baskıyla yapacaklar. Zayıf bir hükümet, tam da zayıflığından ve yarı-Bonapartist özelliklerinden dolayı çok zalim ve tehlikeli olabilir.
Hiç kimse bunun pek kalıcı bir hükümet olacağına inanmıyor. Siyasal iktidarın krizi kaynaklarını kapitalist iflastan ve yönetenlerin artan yönetme kabiliyetsizliğinden alır. Bir burjuva hükümeti ile ya da değil, Yunanistan yönetilemez kalmaya devam ediyor.
İşçiler ve halk hareketi kendini politik, programatik, örgütsel olarak hazırlamalıdır: Memorandumu ve Troyka'nın memorandum yanlısı kapitalist hükümetini ezmek adına bir birleşik cephe için; borcun reddi, bankaların ve ekonominin kilit sektörlerinin karşılıksız ve işçi denetiminde kamulaştırılması için; emperyalist AB'yi yerin dibine gömerek Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri'nin kuruluşu için savaşan Avrupa işçileri ile bir ittifak halinde, yalnızca bir işçi hükümetinin ve işçi iktidarının uygulamaya geçirebileceği, halkın kurtuluşu adına bir acil plan için halk meclislerinde, İşçi Mücadele Merkezleri'nde, faşistlere karşı işçi savunma müfrezelerinde kitlelerin kendilerini örgütlemeleri.
İşçi sınıfı ve gençliğin içindeki en savaşçı unsurları yeniden bir araya getirirken, Syriza'nın safları da dahil solda ve bütün mücadelelerde bu programı dillendirmeliyiz.
Bu EEK militanlarının ve tüm devrimci öncünün genel hattıdır.
18 Haziran 2012
Savas Mihail Matsas