Seçimle Oyalanmak

Bu yazıyı yazmaya başladığımda henüz seçim sonuçları belli değildi. Ne var ki, bu yazıda bahsedeceğim mesele, seçimin “galibi” kim olursa olsun sanırım değişmeyecek. Bunu söylememin nedeni, bu yerel seçimlerden bir beklentisi olup da şu ya da bu partiyi destekleyen, olmadı kendileri aday olarak ortaya çıkan sosyalistlerin dikkatini çekmektir. Evet, seçimin sonucu ne olursa olsun, ki aşağı yukarı herkes tahmin ediyor, şimdi bahsedeceğim sorun ortadan kalkmayacak maalesef.

Önce Avrupa’daki birkaç ülkedeki seçim sonuçlarına bakalım. Geçenlerde Fransa’da yerel seçimlerin ilk turu yapıldı. Sonuçlar merkez sağın oylarının yükseldiğini ve merkez solu geçtiğini gösteriyor. Ancak birçok insanın gözünden kaçan en önemli nokta, Marine Le Pen’in faşist Ulusal Cephe’sinin oylarındaki yükseliş. Seçimlerin asıl kazananının Le Pen olduğunu söylesek yanlış olmaz. 2012 Haziran’ında ise benzer bir sonucu Yunanistan yaşamıştı. Bu sefer genel seçimlerde Fransa’ya benzer biçimde merkez sağ parti seçimlerden birinci çıkmıştı. Sol oyların da ciddi bir artış gösterdiğini belirtmek gerek. Ancak yine çok fazla görülmeyen şey, faşist Altın Şafak Partisinin oylarındaki yükselmeydi. 2009’daki seçimlerde yaklaşık yüzde 0,5 alan parti, 2012’de oylarını yüzde 7’nin üzerine çıkardı. Son olarak İspanya seçim sonuçlarına bakalım. Kasım 2011’deki seçimlerde sağcı Halk Partisi, 2000 yılında elde edilen 183 milletvekili sayısını bile geçerek ilk defa 186 milletvekili sokarak seçimin galibi oldu. Bunun karşısında Sosyalist İşçi Partisi kesin bir yenilgiye uğratıldı.

Kısacası bu sonuçlar Avrupa’da faşist partilerin yükselişe geçtiğini gösteriyor. Bunun birçok nedeni olabilir elbette, ancak en önemlisinin 2008 krizi olduğunu baştan söylemek gerek. Kriz etkilerini giderek daha fazla gösterdikçe bu türden partilerin başka ülkelerde de yükselmeye başlayacağı tahmin edilebilir. Zira sermaye sınıfının, krizin etkilerini savuşturabilmek için ‘ekonomik milliyetçi’ bir politikaya ihtiyacı giderek artıyor ve bu tür bir politika faşist rejimlerle uygulanabilirlik kazanıyor. Türkiye de dünyadan ayrı değil. Yerel seçim sonuçları bizde de faşist partilerin bir miktar yükselişe geçtiğini gösterecek gibi görünüyor.

Bu durumda, yani eğer faşizm yükseliyorsa nasıl bir mücadeleye girişmek gerek? Konuyla ilgili herkes bilir ki faşist bir rejimin kurulabilmesinin temel şartlarından biri, işçi sınıfının kesin bir yenilgiye uğratılmasıdır. Henüz böyle bir yenilgiden bahsetmek olanaklı değil elbette, ancak bunun için saldırıya geçecekleri çok açık ve net.

Şimdi neden seçimlerde şu ya da bu partinin arkasına eklemlenmemek, ya da kendi başına da olsa seçim yarışına girmemek gerektiği daha açık biçimde ortaya çıkmıştır herhalde. Yaklaşan bir faşizm tehlikesine karşı seçimlere girerek, insanları oy kullanmaya çağırarak mücadele edemezsiniz. Hatta tam da tersine, seçim aracılığıyla faşist partilerin yükselişine katkı bile yapmış olabilirsiniz. Ya da “AKP gitsin”, “Tayyip gitsin” türünden bir politika da faşizme karşı mücadele için yeterli ve uygun değildir. Yaklaşan bir faşizme karşı mücadele, eğer faşizmin zaferi için işçi sınıfının yenilgisi en önemli şart ise, bu durumda olsa olsa işçi sınıfın birliği ve mücadelesini daha fazla genişleterek yapılabilir. Bugün ülkenin birçok yerinde işçiler grevde, kimi fabrikalar işçilerce işgal edilmiş durumda. Sosyalistlerin bugünkü görevi seçim için çalışmak, seçimlerde yüksek oy almak değil, gelişen işçi hareketi ile bir araya gelmek ve işçi sınıfını siyasal arenaya dahil etmek olmalıydı. Ne zamandır seçimle oyalandınız. En geç bir yıl sonra genel seçim olacak. Önümüzdeki süreci de seçimlerle oyalanmak için harcamamak gerekir. 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2014 tarihli 54. sayısında yayınlanmıştır.