Akan kanın sorumlusu, savaşta ısrar eden hükümettir!
Bu bir savaştır. Hükümet, Öcalan ve PKK ile müzakerelere girişerek bunu kabul etmiştir. Öyleyse, yapılması gereken, savaşa son vermek için adım atmaktır. Savaşta ısrar eden, ölümlerin siyasi sorumluluğunu üstlenmiş demektir.
“Bu ikiyüzlülük sona ermelidir. Hükümet ile Öcalan ve hükümet ile PKK arasındaki müzakereler yeniden başlamalıdır. Bundan sonra akacak yeni kanın sorumluluğu yalnızca, “barış” sözcüğünü ağzından düşürmeyen bir Kürt hareketi karşısında bu ikiyüzlülüğü sürdürüp bunu askeri bir çözüm arayışına temel yapan hükümetin olacaktır.”
Gerçek gazetesi, Ekim başında yayınlanan sayısında böyle diyordu. 18 Ekim Salı’yı 19 Ekim Çarşamba’ya bağlayan gece Hakkâri Çukurca’da 8 ayrı noktaya düzenlenen saldırılarda en az 24 asker ile özel harekât polisi hayatını yitirdi. Bir gün önce Bitlis Güroymak’taki patlamada hayatını yitirenlerle birlikte ölü sayısı 30’u geçiyor. İşte bu kanın sorumluluğu, Kürt sorununda bütünüyle eski dönemin “askeri çözüm” doğrultusuna dönmüş olan hükümetin üzerindedir.
Eylül ayında beşinci Oslo müzakerelerinin ses kaydı internete sızdığında, hükümetten medyaya herkes olayı “MİT-PKK görüşmeleri” olarak çarpıtmıştı. Gerçek gazetesi ise ses kaydının ortaya koyduğu tablo temelinde, özellikle Hakan Fidan’ın toplantıya MİT Müsteşar Yardımcısı olarak değil, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak, hem de kendi ifadesiyle “Başbakan’ın özel temsilcisi” sıfatıyla katılmış olduğu gerçeğinden hareketle, bu toplantıların hükümet ile PKK arasında bir müzakere ortamı olduğunu ortaya koymuştu. (Bkz. http://www.gercekgazetesi.net/index.php/yazlar/ulusal-sorun/item/918-dezenformasyona-hayır-mit-pkk-görüşmeleri-değil-hükümet-pkk-müzakereleri.)
Aynı zamanda bu ekibin İmralı’da Öcalan ile görüşmeler yaptığı da ortaya çıkmıştı. MİT Müsteşar Yardımcısı Afet İnan, ses kaydında, Öcalan ile görüşmeye de aynı ekibin gitmekte olduğunu ortaya koyuyordu.
Hükümet, bir yandan PKK ile, bir yandan Öcalan ile müzakereleri keserek, KCK operasyonu adı altında başta bölge halkının oylarıyla yerel yönetimlere getirdiği belediye başkanları ve öteki yerel yöneticiler olmak üzere BDP’lilere karşı tutuklama furyasında 4000 sayısını geçerek (bkz. http://www.gercekgazetesi.net/index.php/kar-manet/item/891-türkiye-çapında-fiili-ohal), başta Hatip Dicle olmak üzere seçilmiş BDP milletvekillerinin meclise gelmesini sağlamak için parmağını dahi kıpırdatmayarak, profesyonel ordu ve özel harekâtçıları harekete geçirerek, Kandil’i bombalayarak, Öcalanı tecrit ederek savaşın yeniden alevlenmesinin esas sorumlusu olmuştur.
Baskınlardan sonra Çarşamba günü mecliste yapılan görüşmelerde BDP milletvekili Pervin Buldan, “Savaş için savaşmayalım, barış için savaşalım” dediği için düzen partilerinin mileltvekilleri tepki göstermişler. “Bu savaş değil terör” demişler. Hayır, bu bir savaştır. Hükümet, Öcalan ve PKK ile müzakerelere girişerek bunu kabul etmiştir. MİT Müsteşar Yardımcısı, bu savaşın “belli bir işlevi” olduğunu ve “bugüne kadar bir şey getirmiş” olduğunu kabul etmiştir. Öyleyse, yapılması gereken, savaşa son vermek için adım atmaktır. Savaşta ısrar eden, ölümlerin siyasi sorumluluğunu üstlenmiş demektir.