Gölmarmara’da yaşamını yitiren 15 tarım işçisinin yakınları ile görüşme

6 Temmuz günü Manisa’nın Gölmarmara ilçesinde gerçekleşen iş cinayetinde, 13’ü kadın toplam 15 tarım işçisi yaşamını yitirmişti. Hem bu iş cinayeti ile ilgili hem de bundan sonraki süreçle ilgili olarak ölen tarım işçilerinin aileleri ile görüştük. Katliamın acısının hala taze olduğu Çökelek köyünde yaptığımız görüşmelerde dikkat çekici ayrıntılara ulaştık. Hem bu bilgileri hem de gözlemlerimizi okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Kaza değil cinayet ve bu cinayetin sorumlusu tarımı bitiren politikalar

Çökelek Köyüne ulaştığımızda bizi ilk karşılayan köy muhtarı Mevlüt Çelik oldu. Gelen ziyaretçilerin tamamı ile görüşüyor olması ve her ziyaretçiye olay hakkında bilgi verirken katliamı tekrar tekrar yaşaması Mevlüt Çelik’in boğazını düğümlüyordu. Konuşması sırasında sık sık gözleri doluyor, sesi kısılıyor, sözcükleri kesiliyordu.

Kılıç ilk olarak yaşanan olayla ilgili bilgi verdi. Ölen köylülerin gündelikçi olarak çalışmadıklarını, bir nevi ek gelir ya da harçlık çıkartmak amacıyla orada bulunduklarını söyledi. Üzüm veriminin düşmemesi için yaprakların toplanması gerektiğini, bu yaprak toplama işini de köylülerin topluca yaptığını, bu iş için para alınmadığını, sadece toplanan yaprakların satılmasıyla elde edilen paranın kazanıldığını söyledi. Bu paranın oldukça düşük olduğunu belirten Kılıç, yaşanan olayın bir kazadan ziyade toplu bir cinayet olduğunu ve bu cinayetin temelinde de tarımı bitiren hükümet politikalarının olduğunu söyledi. Kılıç şöyle devam etti: “Tarım bitti, topraklar karın doyurmaz oldu. Bu çevredeki köyler, bundan 15 – 20 yıl önce bölgedeki en zengin köylerdi. Eskiden buralarda tütün ekerdik, pamuk ekerdik, şimdi buna izin vermez oldular. Gübre, mazot fiyatlarındaki artışlara güç yetiştiremez olduk. Şimdi erkekler gecelerini gündüzlerine katıp çalışıyorlar, eşleri de onlara yardım edebilmek için gündelik işlere gidiyor. Bu olayda 15 yaşında çocuklarımızı yitirdik. Esas suç ne onlardadır ne yoldadır ne de açık traktör kasalarında; asıl suç bizi bu hale sokanlardadır.”

Topraklarımız sermayenin eline geçiyor

Mevlüt Kılıç’tan sonra sözü yaşanan kazada iki yakınını yitiren Atilla Orhan aldı. Orhan, sözlerine bunun bir kader olmadığını söyleyerek başladı. Çaresizlik yüzünden insanların açık kamyon, traktör kasalarında çalışmaya gittiklerini söyleyen Orhan, ölümlerin olduğu gün de dâhil olmak üzere köylülerin hala aynı şekilde tarlalara çalışmaya gittiklerinden bahsetti. Orhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Muhtarın dediği gibi tarımın geldiği nokta bu… Eskiden topraktan karnımızı doyururduk şimdi amelelik yapıyoruz. Gençlerimiz şehirlere gidiyor, işçi oluyor. TARİŞ’i bitirdiler, Toprak Mahsulleri Ofisi ürün almıyor, kooperatif diye bir şey kalmadı. Topraklarımızı patronlar, sermaye sahipleri satın almaya başladı. Bunların tamamı faizci. Ya bu faizcilerin eline düşüyoruz ya da daha büyük tefecilerin, bankaların eline… Eskinin toprak ağaları bile bunun önünde duramıyor.”

Dava açmamamız için dolaylı yollardan bize birtakım teklifler geliyor

Kahvehanedeki görüşmeler bittikten sonra ölen tarım işçilerinin yakınlarını ziyaret etmek için ailelerin evlerine geçtik. İlk olarak yaşamını yitiren Ümmühan Uysal’ın evine gittik. Evde Ümmühan Uysal’ın eşi Ertuğrul Uysal, kayınpederi Ertan Uysal ve kayınvalidesi Gönül Uysal bizi karşıladı. Ailenin içinde bulunduğu durum ve yaşanan olay hakkında bilgi aldıktan sonra Ertuğrul Uysal, "Olayın esas önemli kısmı ne açık kamyon kasası ne de yapılmamış yoldur" dedi. Uysal şöyle devam etti: "Kazaya neden olan süt kamyonunun şoförü uykusuzdu diyorlar. Uykusuz olduğu halde zorla yola göndermişler. Süt kamyonun bir tarafında Bizim Yem, diğer yanında Enes Gıda yazıyor. Bu şirketlerin Ülker ile bağı olduğu söyleniyor. Üç kuruş daha fazla kâr etmek için bu şoförü yola gönderenlerden mutlaka hesap soracağız. Ayrıca kazadan hemen sonra Salihli Kaymakamı, yanında şirket yetkilileri ile buraya bir ziyaret gerçekleştirdi. Kaymakam, Kahve Dünyası diye bir şirketin ölenlerin çocuklarını okutacağını söyledi. Devlet yetkililerinin şirket yöneticileri ile böyle gezmesi doğru değil. Biz bu şirketin Ülker ile ilişkisi olabileceğini, yapacağı bu yardımı da bir sus payı olarak önerdiklerini düşünüyoruz."

Ümmühan Uysal’ın kayınpederi Ertan Uysal ve kayınvalidesi Gönül Uysal da sorumluların cezalandırılması için ellerinden ne geliyorsa yapacaklarını söylediler. Duyarlı insanların mahkeme sürecinde kendilerine sahip çıkmalarını isteyen Uysal ailesi "Ne kadar çok destek alırsak o kadar çabuk sorumlular yargılanır" dedi.

15 bin lira para teklif edildi, kabul etmedik

Uysal ailesinin evinden sonra karnındaki çocuğuyla birlikte yaşamını yitiren Nesrin Aydın’ın evini ziyaret ettik. Yaşamını yitiren Nesrin Aydın’ın hamile olması bu evdeki acıyı bir kat daha arttırmış. Nesrin Aydın’ın eşi Mehmet Aydın, şirketin köylülere 15’er bin TL para vermek istediğini, ancak kimsenin bu parayı kabul etmediğini söyledi. "Yaşadığımız acı çok büyük ve bizi hesap sormamamız için para ile satın almaya çalışıyorlar" diyen Aydın, kamyonda yol kamerası olduğunu ve bu kameranın birçok şeyi kaydetmiş olması gerektiğini ifade etti.

Her geçen gün fakirleşiyoruz, gündelik işlerde çalışıyoruz

Aydın ailesinin ardından yine aynı olayda yaşamını yitiren Zeynep Zengin’in evine geçtik. Burada da Zeynep Zengin’in eşi Veli Zengin ve Zeynep Zengin’in kayınvalidesi Melek Zengin bizi karşıladı. Veli Zengin uzun süre sigortasız çalıştığını söyledi ve Soma’daki maden katliamından sonra patronların sigorta yapmaya başladığını belirtti. Her geçen gün fakirleştiklerini ve bu yüzden de gündelik işlerde çalışmak zorunda kaldıklarını söyleyen Veli Zengin, sorumlulardan hesap sorulması gerektiğini ifade etti. Zeynep Zengin’in kayınvalidesi Melek Zengin ise torunlarının annesiz kaldığını söyleyerek gözyaşlarını tutamıyordu.

Tek çaremiz örgütlenmek

Zekiye Çetin’in evine geçtiğimizde ise evin kalabalık olduğunu gördük. Tüm akrabaları başsağlığına gelmiş. Bizi, Zekiye Çetin’in kardeşi Hayri Çetin karşıladı. Kendisinin de Tunçbilek Termik Santrali'nden emekli olduğunu söyleyen Çetin, bu katliamların temelinde özelleştirmelerin olduğunu belirtti. Toplum olarak özeleştirmelere karşı yeterince mücadele veremediklerini söyleyen Çetin, "en tok duruş TEKEL ve Yatağan’da oldu ancak onlar da boğuldu" dedi. Toprakların ve ülke mallarının sermayeye peşkeş çekildiğini söyleyen Hayri Çetin, bunun sonucu olarak gözü kârdan başka bir şey görmeyen sermaye düzeninin, Soma’da, Ermenek’te, Yalvaç’ta ve en sonunda da burada olduğu gibi toplu katliamların sebebi olduğunu belirtti. Bu gidişe dur diyebilmenin tek yolunun örgütlenmek olduğunu söyleyen Hayri Çetin, işçisinden köylüsüne herkes örgütlenirse, hakkını birlikte ararsa bu katliamların bir daha yaşanmayacağını söyledi. Bu aslında başka söze ihtiyaç bırakmayacak şekilde yaşanan tüm olayları ve çözüm yollarını yeterince açıklıyor.