Seçimlerde sosyalistler ne yaptı?

Sosyalistler, Gezi ile başlayan halk isyanında önemli bir yer tuttu. Hala daha sokaktaki en dinamik gücü sosyalistler oluşturuyor. Buna karşılık sosyalistlerin sandıktaki gücü, sokaktakine kıyaslanmayacak ölçüde zayıftı. Böyle olduğu halde pek çok sosyalist parti ve grup Gezi ile başlayan halk isyanının en canlı olduğu dönemler de dahil olmak üzere sandık planları yapmaya başlamıştı. Yaklaşan seçimlerde nasıl bir tutum alınacağı sorusu halk isyanının nasıl yönlendirileceği sorusunun önüne geçmişti. Devrimci İşçi Partisi tüm bu dönem boyunca ısrarla sandığa değil sokağa işaret etti. Sosyalist grupların seçimler karşısındaki tavırlarını dört ana grup altında toplamak mümkün.

1.      Açık ya da gizli CHP’ye destek (ÖDP ve Halkevleri)

ÖDP, Şubat ayında açıkladığı seçim politikası çerçevesinde Artvin Hopa’daveHopa Kemalpaşa’da; Hatay Arsuz ve Defne ileUşak’taÖDP olarak, Rize Fındıklı, Trabzon Tonya, Nevşehir Avanos’ta CHP çatısı altında seçimlere gireceğini açıkladı. Ankara’da Kaya Güvenç’i destekledi. Seçimlerin odağındaki büyükşehirlerdeki tavrını açıklamayan ÖDP zamanla politikasını “Belediye Meclislerinde Oylar ÖDP’ye” şeklinde belirledi. Belediye başkanlıklarında tavrını açıklamayan ÖDP bu şekilde CHP adaylarına destek vermiş oldu. Halkevleri ise tüm diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de CHP’yi destekleyeceği yerlerde bir kitle örgütü olduğunu hatırlayıp tabanını (CHP’ye) oy verme konusunda serbest bıraktı. İstanbul’da yaptığı afişlerde Sarıgül’ün 20 yıl vurgusunu anımsatan biçimde “Yalanla, zorbalıkla, talanla geçen 20 yıl yeter!” sloganını benimseyen Halkevleri, AKP’yi sandıkta geriletmeyi temel hedef olarak benimsedi. Bu hedefi AKP’nin büyükşehirleri kaybetmesi olarak tanımladı ve İstanbul’un yanı sıra İzmir’de de CHP’yi destekledi. Ankara’da ise Mansur Yavaş’ın ülkücü geçmişini gerekçe göstererek Kaya Güvenç’i ortak aday olarak belirlenmesine katıldı.

2.      Kendi başına seçime girmek (TKP)

TKP, İstanbul, İzmir, Bursa, Sakarya ve Denizli Büyükşehir Belediyelerinde kendi adaylarını gösterirken Ankara’da Kaya Güvenç’i destekledi. TKP’nin aday gösterdiği ilçelerde de Hatay Defne ve Samandağ ile Tunceli Hozat ve Ovacık ilçeleri öne çıktı. Ovacık’ta DHF ile yapılan ittifakın sonucunda Fatih Mehmet Maçoğlu seçimleri kazandı. TKP, kendi adaylarını göstererek CHP’yi desteklemekten uzak durdu. Ancak daha önce olduğu gibi bu seçimlerde de TKP, kendisini CHP’nin solunda konumlandıran politikasının kurbanı oldu. TKP’nin sınıf çizgisinden kopuk aydınlanmacı politikası yine yüzünü TKP’ye dönmüş unsurları CHP’ye yöneltti ve TKP bu seçimde de oy kaybetti. TKP’lilerin Ankara’da Mansur Yavaş’ın mitingine katılarak Kaya Güvenç’e hiçbir çağrı yapmaksızın gazete satması bu politikanın alandaki trajik bir yansımasıydı.

3.      Kürt hareketini desteklemek (HDP içindeki sosyalistler ve HDP’yi destekleyenler)

Kürt illerinde BDP’nin, Batı’da ise HDP’nin yer aldığı seçimlerde bu farklılık politikalara yansımadı. Kürt illerinde halk, demokratik özerklik lehine tercihini yaparak BDP’ye desteğini arttırırken HDP’nin politikaları yerinden yönetim ve özerklik vurgusunun dışında işçi ve emekçilere seslenen politikalar üretemedi. Bu haliyle BDP ve HDP’nin seçim çalışmaları arasındaki fark sadece isim düzeyinde kaldı. Pek çok sosyalist kurum içinde yer aldığı halde ne kent topraklarının kamulaştırılması ne de işçi denetimi gibi unsurları programına alan HDP, taşeron işçi konusunda da yalpalayan bir tutum sergiledi. Taşeronlaştırmayı veri kabul eden HDP’nin solculuğu ihale verilen taşeron şirketlere sendikalaşma zorunluluğu getirme düzeyinde kaldı. Uzun zamandan beri sosyalistlerin HDP çatısı altında ittifak yapmadığı, bunun yerine Kürt hareketine iltihak ettiği yönündeki eleştirimiz seçim pratiğinde de yansımasını buldu. Sosyalistler sınıfa seslenmek yerine Kürt hareketinin özerklik çizgisini Batı’da desteklemekle yetindi. Nitekim HDP’nin oyları daha önceki seçimlere nazaran ciddi bir farklılık göstermedi.

4.      Hepsi Gitsin!

Devrimci İşçi Partisi, başlangıçta Gezi isyanının güçlerinin bir cephesinin kurulmasını önerdi. Amaç, seçim sandığını toplumsal mücadelenin hedefleri ve yöntemleriyle bütünleştirmekti. Ama 17 Aralık ile patlak veren krizin derinliği karşısında taktiğini derhal değiştirdi. Aylarca seçimi beklemenin cinayet olduğunu işledi, sonunda da isyanımız sandıklarından büyüktür diyerek kırmızı oy çağrısı yaptı. Kırmızı pusulaların bulunduğu çağrılar yoğunlukla işçi ve emekçilere dağıtıldı. DİP, “Hepsi Gitsin” diyerek hem pratikte hem de politik olarak kendisini burjuva Amerikan muhalefetinden ayırdı. DİP’in politikası seçimlerden çok önceden beri sokağı ve mücadeleyi işaret eden halk isyanını emekle büyütmeyi savunan çizginin sonucuydu. Hepsi gitsin şiarının bir seçim şiarı olmadan önce ilk defa barikatlarda yükseltilmiş olması önemliydi. DİP’in çizgisi ilkesel olarak tüm seçimlerde boykot tutumu alan soldan farklı ele alınmalıdır. Zira DİP, kendi adaylarıyla ya da belirli sol ve/veya sosyalist adaylara oy çağrısı yaparak seçime girmeyi halk isyanının dinamiklerinin devam etmesi ve Türkiye’de yaşanmakta olan krizin seçimle çözülecek karakterde olmaması dolayısıyla tercih etmedi. Zira halk isyanı belirli iniş çıkışlar gösterse de Gezi’den beri düzende oluşan çatlaklar bir devlet krizine yol açmış, kendi deyimleriyle “devletin enstrümanlarını çalışmaz” hale getirmişti. DİP, solun Erdoğan’ın zayıf olduğu anda ve alanda değil, 17 Aralık’tan üç buçuk ay sonra ve onun en güçlü olduğu alanda hesaplaşma tercihini parlamentarist politikaya saplanmak olarak niteledi, kitle mücadelesi yolunu savundu. Seçim sonuçları bu çizginin doğruluğunu kanıtlamış, diğer sosyalistlerin yanlış yolda yürüdüğünü göstermiştir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2014 tarihli 54. sayısında yayınlanmıştır.