Sarhoşların işi değil, mezhepçi iktidarın suçu
26 Kasım günü İzmir Gaziemir'de Alevi bir ailenin evinin duvarına çarpı atılarak "Defol Alevi" yazılması, Alevi toplumuna bir kez daha güvende olmadıklarını hissettirdi. Durumu derhâl polise bildiren aileye polisin ilk söylediği ne? "Sarhoşların, çocukların işidir." 2012'de bir dizi kentte Alevilerin evlerinin işaretlenmesi karşısında dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in "bunları çocuklar yapmıştır" demesine benziyor. O sözlerden sonra 2013'te İstanbul'un farklı semtlerinden en az 20 Alevi ailesinin evi benzer yazılarla işaretlenmiş. Şimdi yine aynı laflar. Hadi onlar olay yerine gelen polislerdi diyelim. Daha ne olduğu bile anlaşılmadan, doğru dürüst bir soruşturma yapılmadan İzmir Valisi Erol Ayyıldız neye dayanarak "yazının mezhepsel bir durum sebebiyle olmadığını" açıklıyor? Konu asayişle ilgiliymiş. Bu nasıl yaygın ve yıllara yayılan bir asayiş olayı, tesadüfler zinciri ki 2012'den beri 32 farklı kentte benzer saldırı vakaları yaşanıyor?
Olayın ortaya çıkmasının ardından Erdoğan ve istibdad cephesinden de birbiri ardına kınama açıklamaları geldi. Süleyman Soylu, kendi evine yapılsa ancak bu kadar üzülebileceğini ve "bu milleti bu meselelerin içerisine çekmeye çalışanlara" karşı en iyi cevabın birlik beraberlik olacağını söyledi. Erdoğan, bu tür saldırıların geçmişte Çorum'da Maraş'ta da yaşandığını hatırlattı ve milleti bu tarz girişimlere karşı uyanık olmaya çağırdı. Bu söylenenlerin hiçbir kıymeti, karşılığı yok. Çünkü Soylu'nun bahsettiği, "bu milleti bu meselelerin içerisine çekmeye çalışanlar" bizzat Erdoğan'dır, AKP'dir, istibdad cephesidir. Sadece Türkiye’de değil, bölge politikası anlamında da mezhepçilik, politikalarının temel özelliklerinden birisi oldu. Erdoğan'ın kendisi, Kılıçdaroğlu'nun şahsında Alevileri miting meydanlarında yuhalattı. Kazara olsa bile kabul edilecek yanı olmazdı ama değil, bile isteye defalarca kez.
İktidar, zorunlu din derslerinin kaldırılmasından Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesine Alevilerin taleplerini karşılamadığı gibi, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adını vermek türünden uygulamalarıyla Alevilerin kendilerini tehdit altında hissetmelerine sebep oluyor. Aleviler bugün bu nedenle nefsi müdafaa durumunda yaşıyor. Bu nedenle İzmir'de evinin duvarına "Defol Alevi" yazılan aile sokakta yürürken tedirgin olduğunu söylüyor, sorumluların bulunmasını istiyor. Bu nedenle güvende hissetmeyen sadece o aile değil, bütün Aleviler, o yazının hangisinin evinin duvarına yazıldığının önemi yok.
İzmir'deki Alevi ailenin evinin duvarına atılan çarpı, Aleviler başta olmak üzere birçok insana, Alevilere yönelik geçmiş katliamları, Sivas'ı, Çorum'u, Maraş'ı anımsattı. Bugün bu katliamlardan yıllar sonra, benzer şekilde bir Alevinin evi işaretleniyorsa bu, bir yandan iktidarın izlediği mezhepçi politikaların, diğer yandan da Alevilere karşı işlenen suçların cezalandırılmamasının verdiği cesarettendir. Sivas davası, AKP döneminde zaman aşımına uğratıldı. Maraş katliamının üzerinden 41 yıl geçti, bunca yıldır doğru dürüst bir yargılama yapılmadı, sorumlulardan hesap sorulmadı. Alevilere yönelik geçmişte yapılan saldırıların, katliamların dosyaları yeniden açılmalı, sorumluları yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. İzmir'deki olayın "çocuk işidir", "mezhepsel değil" diye geçiştirilmesine izin verilemez. Sorumluların tespit edilip cezalandırılması için mücadele edilmelidir. Ama o yazıyı her kim yazmış olursa olsun suçun büyüğü mezhepçiliği körükleyen politikaları izleyen iktidarındır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2019 tarihli 123. sayısında yayınlanmıştır.