OHAL fırsatçısı AKP eğitim emekçilerine saldırıyor

Hükümetin 15 Temmuz’dan sonra kamu emekçilerine başlattığı saldırı dalgası, cemaatle bağlantılı oldukları gerekçesiyle ihraç edilen 28 bin öğretmenin ardından Eğitim Sen üyesi kamu emekçilerine de ulaştı. 7 Eylül günü çoğu Eğitim Sen üyesi 11 bin 301 eğitim emekçisi “terör örgütüne destek verici nitelikte faaliyetlerde bulundukları” gerekçesiyle açığa alındı.

Açığa alınan öğretmenlerin tamamı açığa almalar için gerekçe gösterilen 29 Aralık grevine doğu illerinde katılanlar. Örneğin İstanbul genelinde açığa alınan 96 öğretmenin 96’sı da görev yerlerine bu yaz atanmış eğitim emekçileri. Batı illerinde ise soruşturmalar açığa alma olmadan devam ediyor.

Daha önceki ihraçları, fazla direnişle karşılaşmadan gerçekleştiren AKP hükümeti bu sefer de sürecin benzer şekilde ilerleyeceğini düşünüyor olmalıydı ki açığa almaların devam edeceği ve sayının Binali Yıldırım’ın daha önce ifade ettiği 14 bin rakamına ulaşacağı yaygın kanaatti. Süreç ise hükümetin beklediğinin aksine gelişti. Eğitim emekçilerinin bu saldırıya karşı ülke genelinde başlattığı eylemler kamuoyunda hükümetin beklemediği oranda yankı buldu. Ayrıca açığa alma gerekçesi olarak kullanılan 29 Aralık iş bırakma eyleminin hukuki bir sendikal eylem olması da hükümetin bu tasfiyeleri meşru zemine oturtmasını olanaksızlaştırdı.

İlk aşamada beklenen ikinci açığa alma dalgası gerçekleşmedi. Ardından hükümet Tunceli’de geri adım atarak açığa alınan 419 öğretmeni görevlerine iade etti. Kapalı kapılar arkasında verilen “önce Diyarbakır’da, ardından ülke genelinde öğretmenlerin görevlerine iade edileceği” sözleriyle de eylemlerin bitirilmesi istendi. Tabi bu kadar havucun arkasından sopanın gelmesini beklemek doğaldı. O sopayı gösteren ise Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı Yusuf Tekin oldu. Tekin, kendilerine yapılan haksızlığa direnen eğitim emekçilerini şöyle tehdit etti: “Bazı öğretmenlerle ilgili soruşturma süreci devam ediyor. Dolayısıyla bu soruşturma sürecinde öğretmenleri, kendi aleyhlerine sonuç doğuracak yeni bir disiplinsizlik içine girmemeleri, disiplin uygulamalarına karşı çıkacak yeni provokasyonlara alet olmamaları konusunda bir kez daha uyarmış olalım."

Hükümet, yutamayacağı lokmaya göz dikti. Ne “terör örgütüne destek verici nitelikte faaliyet” suçlamasını kanıtlandırabiliyor, ne de bu saldırıya direnen emekçilerin seslerini boğabiliyor. Onlar için bu bataklıktan tek çıkış yolu tutmayacakları sözlerle, kısmi tavizlerle, kapalı kapılar ardında yapılan bağlayıcılığı olmayan pazarlıklarla, boş vaatler ve aba altından gösterilen sopalarla suyu olabildiğince bulandırmak. Bu sorunun yukarıdan yapılacak pazarlıklarla çözüleceği yanılsamasını yaratarak devam eden mücadelenin sönümlenmesini sağlamak. Saldırıların belli bir bölgeyle sınırlı kalacağı izlenimini vererek eğitim emekçilerini bölmek. Fakat biz biliyoruz ki Tunceli’de öğretmenleri görevlerine iade ettiren de, saldırı dalgasının şimdilik sadece belli bir bölge ile sınırlı kalmasını sağlayan da kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar değil başlayan mücadelenin yaygınlaşma ihtimaliydi. O halde eğitim emekçileri için de çıkış yolu bellidir: Kendi örgütlülüklerinden başka hiçbir güce güvenmeden; açığa alınan son öğretmen de görevine iade edilene, sendikal eylemler yüzünden açılan son soruşturma da kapatılana kadar mücadele etmek!