İşçilerin Susurluk dersi

İşçilerin Susurluk dersi

Türkiye bir aydan uzun bir süredir bir suç örgütü şefinin ifşaatıyla sarsılıyor. Bütün bir iktidar sisteminin suçla, mafyayla, yasadışı uygulamalarla iç içe geçmiş olduğu, milletvekilinden gazetecisine, yargıcından polis müdürüne, adaleti ve toplumun esenliğini sağlama havasında dolaşanların boğazlarına kadar ahlaksızlığa batmış oldukları sayısız delille ileri sürülüyor.

Düzenin bütün kurumları lime lime dökülüyor

İşçi sınıfı ve emekçiler pisliğin her yere bulaşmış olduğunu görüyor. Ama işçilerin, emekçilerin bunu görmesi yetmez. Bugün ortaya çıkan ahlaksızlığın, hukuksuzluğun, dalaverelerin hesabını sormak ve bu kirli düzene son vermek için harekete geçmek gerektiğini de bilmek gerekir. Yaşı yeten kuşak bugünün genç işçi kuşağına anlatmalıdır. Bir çeyrek yüzyıl önce, 3 Kasım 1996’da Mercedes marka bir otomobil bir kamyonun altına girdikten sonra Türkiye iki yıl sarsıldı. Devletin mafya ile iç içe girdiği, devlet yetkisini kullananların bütünüyle hukuksuz biçimde zulüm ile ahlaksızlığı birlikte uyguladığı, Musa Anter’den Uğur Mumcu’ya kadar uzanan bir geniş siyasi yelpazede birçok şahsiyetin devlet yetkisi kullanan katillerce öldürüldüğü bütün kanıtlarıyla ortaya çıktı. Mehmet Ağar’ın sözü ünlüdür: “1.000 operasyon yaptık”!

Düzen kendiliğinden değişmez!

O zaman aklı evveller “bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacak” deyip durdular. Bu saçma fikre karşı çıkanlara da bilgiç bilgiç baş sallayıp “siz durumu anlamıyorsunuz” dediler. Sonra ne oldu? O dönemin baş suçlusu Mehmet Ağar, kısa bir süre hapiste, krallara yaraşır koşullarda kaldıktan sonra çıktı ve bugünkü yerine geldi! Ve Türkiye’nin yine neredeyse eskisiyle tıpatıp aynı şekilde yönetilmekte olduğu ortaya çıktı. “Bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacak” diyenler bugün yerin dibine giriyor mu bilmiyoruz. Bildiğimiz işçi sınıfı ve emekçiler, yoksullar ve ezilenler harekete geçerek hesap sorulması için mücadele etmedikçe, bu olayların da üstünün şöyle ya da böyle kapatılacağıdır. Düzen kendiliğinden değişmez!

Milyonlar asgari ücrete talim ediyor! Bir avuç asalak milyonlarca dolara bozuk para muamelesi yapıyor!

İşçiler, dönen paraları duyunca dudaklarınız uçuklamıyor mu? Sezgin Baran Korkmaz adında, ne iş yaptığı bile belli olmayan birinin bir alacağından vazgeçmesi isteniyor. Alacak ne kadar? 45 milyon dolar. Dikkat edin Türk lirası değil, dolar! İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 10 bin dolar aylık alan milletvekili olduğunu söylüyor. Suç örgütü şefi cevap veriyor: Ben o kadar az para mı veririm, aç dolaşırım yine daha fazla veririm. Anlattığımız örnekler devede kulak! Daha ne paralar dönüp dolaşıyor bu alçakların arasında!

Milyonlarca dolar kara para nereden geliyor?

Bu paraların kaynağı ne işçiler? Bu para bir yerden geliyor ki bu adamların arasında dolaşıp duruyor. Bu paranın kaynağını biz size söyleyelim: Bu paranın kaynağı, işçinin ürettiği artı değer, yani işçinin emeğinin kapitalist tarafından el konulan kısmıdır. Bu paranın kaynağı, yoksul köylünün sözleşmeli olduğu şirket ya da tüccar tarafından ürününün ucuza kapatılması sonucunda el konulan emeğidir. Bu paranın kaynağı, o artı değere el koyduktan sonra neredeyse hiç vergi ödemeyen bütün zenginlerin kasasına giren milyonlar, milyarlardır. Bu kirli düzen işte bu paranın işçiden, köylüden, emekçiden çekilip alınması sayesinde yaşıyor.

Böyle gelmiş olabilir ama böyle gitmeyecek!

Dolayısıyla, bu kirli düzene son verilmesi için mücadelede sonuna kadar gitmeye sadece işçi, köylü, emekçinin çıkarı uygundur. Ya siz bir şeyler yapacaksınız işçiler; ya da bir süre sonra, şöyle ya da böyle, sarsıntı sona erecek, Türkiye yeniden eski tas eski hamam yoluna devam edecek.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2021 tarihli 141. sayısında yayınlanmıştır.